Davacının amacının para alacağını tahsil etmek olduğu- İhtiyati haczin amacının sadece teminat olduğu- Bu nedenle bir para alacağının korunması için ihtiyati tedbir yoluna değil, ihtiyati haciz yoluna başvurabileceği de yasal düzenleme gereği olduğu-Somut olayda; İlk Derece Mahkemesi tarafından davacının ihtiyati haciz talebinin kabulüne ve davalının buna ilişkin itirazının reddine karar verilmesi kararı yerinde ise de; ara kararda ihtiyati hacze konu alacağın miktarının belirtilmediği, dosyanın bulunduğu aşama itibari ile alacağın miktarı belirli değil ise de davacı tarafça dava dilekçesinde dava değeri olarak 5.000,00 TL. gösterildiği anlaşıldığından davalı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın TBK 19. maddesinden kaynaklı tasarrufun iptali davası olduğu da gözetilerek, dava konusu taşınmazlar üzerine, mahkemesince ilerde arttırılıp eksiltmek üzere belirlenecek teminat ile şimdilik 5.000,00 TL. teminat karşılığında 5.000,00 TL.lik ihtiyati haciz konulmasına karar verilmesinin isabetli olacağı-
Taşınmazların satışlarının muvazaalı olduğuna dair davacı iddiasının ispatlanıp ispatlanamadığı noktasında toplanan davada, taşınmazların sözleşmede gösterilen devir bedelleri ile keşif ile belirlenen değerleri arasındaki fark, taşınmazların satış sözleşmelerini şirket adına imzalayan şirket müdürü ile davalının akrabalık bağı ve taşınmazların devir bedellerinin şirket kasasına girmemiş olması anılan sözleşmelerin muvazaalı olduklarına dair iddiayı ispata yeterli olmadığı- Karşı oy yazısında şirket ile yöneticileri arasındaki ilişkinin vekâlet akdi olduğu, vekilin özen borcu altına bulunduğu, davacı iddiasının şirket müdürünün temsil yetkisinin kötüye kullanım hukuksal nedenine dayalı olduğu, müdürün sözleşmenin karşı tarafıyla el ve işbirliği içerisinde davacı şirketi zararlandırıcı işlem yapıldığı iddiası bakımından davacı şirketin üçüncü kişi konumunda olduğu, bu sebeple muvazaa iddiasının her türlü delille ispatlanabileceği hususuna dikkat çekildiği-
Davacının ıslah dilekçesi ile TBK m. 19 'a dayandığı beyan etmesi durumunda mahkemece tasarrufun iptali davasının İİK 277 vd. uyarınca değerlendirilmesinin hatalı olduğu- Buna karşın borca mahsuben yapılan taşınmaz devrinin mutad ödeme olmaması nedeniyle İİK m. 279/1-2 uyarınca tasarrufun iptaline karar verilen uyuşmazlıkta, dosyadaki diğer deliller ve davalının "davalı borçlunun durumunu bildiğini, taşınmazı ona yardım etmek için satın aldığını" beyan ettiği gözetildiğinde davanın kabulüne ilişkin verilen kararda isabetsizlik bulunmadığı-
Murisin ölümünden önce ölünceye kadar bakma akdi ile kardeşine devrettiği, bu sözleşmenin ehliyetsizlik, şekle ve ahlâka aykırılık kademeli olarak muris muvazaası nedenlerinden dolayı geçersiz olduğunu ileri sürerek açılan tapu iptal ve tescil davasında; temlik işlemin ivaz karşılığı ve ivazında bakım borcu olduğu, bakım borcunun da yerine getirildiği, yapılan temlikin muvazaalı olmadığı, sözleşmenin iyi niyet ve dürüstlük kuralına aykırı olacak şekilde yapıldığının kabul edilemeyeceği ve temlikin mirasçıdan mal kaçırma amacıyla yapılmadığı sabit olduğundan davanın reddine karar verileceği-
Mahkemece davacı tanık beyanlarına üstünlük tanınmış ise de; davacı tanıklarının davaya konu işlemin muvazaalı olduğuna ilişkin açık beyanları olmadığı gibi miras bırakanın davacı ile oğlu ile arasının iyi olduğunu beyan ettikleri anlaşıldığı, murisin davacı oğlundan mal kaçırmasını gerektirir bir bir durumun varlığının ispat edilemediği, davalı tarafın savunmasında murisin satıştan elde ettiği para ile ikinci eşine taşınmaz aldığı yönünde savunmada bulunduğu, davalı tarafın bu savunması dosya kapsamına giren belgeler, tapu kayıtları ve davalı tanıklarının beyanları ile uyumlu olduğu, dolayısıyla davacı taraf temlikin muvazaalı olduğu iddiasını kanıtlayamadığı, murisin tek temlik işlemindeki iradesinin bölünemeyeceği gibi bedeller arasındaki farkın da tek başına muvazaanın kanıtı olamayacağı- Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davalı tanık beyanlarının kendi içinde bile çelişkili olduğu, baba ile kızı arasında yapılan temlik işleminin mirasçılardan mal kaçırma amacıyla yapıldığı ve muvazaalı olduğunun davacı tarafça ispat edildiği, dolayısıyla direnme kararının yerinde olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüşün Kurul çoğunluğunca benimsenmediği-
Davacı avukatların vekil olarak görev almadıkları icra dosyasından akdi ve karşı yan vekalet ücreti talep etmelerinin kanunen mümkün olmadığı- Azleden tarafın, azlin haklı olduğunu ispatlaması gerektiği, davacı avukatların yalnızca kısmi dava açmalarının başlı başına haklı azil sebebi sayılamayacağı- Avukatlık sözleşmesinde ''davanın neticelenmesi sonucu ortaya çıkan değer'' ibaresinden, davacı avukatların, davalı müvekkili adına takip ettiği dava dosyasında dava değeri olarak belirtilen ve mahkemece hüküm altına alınan miktarın anlaşılması gerektiği, dosyada yapılan keşif sonucu belirlenen ancak dava ıslah edilmediği için mahkemece hüküm altına alınmayan meblağ üzerinden akdi vekalet ücretinin hesaplanmasının hatalı olduğu-
Davacı tarafın yargılama boyunca inanılan kişinin davalı olduğunu iddia ettiği ancak dava konusu bağımsız bölümün devri sırasında davalı tarafından kullanılan bir kredinin bulunmadığının anlaşıldığı, davacı tarafın iddiası gözetildiğinde dava konusu bağımsız bölümün davalıdan diğer davalıya devri sırasında diğer davalı tarafından kullanılan konut kredisine ilişkin ödemelerin yazılı delil başlangıcı sayılamayacağı, davacı tarafça inançlı işlemin delili niteliğinde yazılı bir belge ya da yazılı delil başlangıcı sunulmadığı halk böyleyken davacı ile ilk kayıt maliki davalı arasında dava konusu bağımsız bölümün temliki ile ilgili inançlı bir işlemin olduğunu söyleyebilme olanağının bulunmadığı-
Taraflar arasında yapılan anlaşma gereğince şirketlere ait hisselerin devredildiği; bu anlaşmaya ilişkin olarak taraflar arasında dava konusu taahhütname ile ödeme tablosunun düzenlendiği uyuşmazlıkta, anılan ödeme tablosunda yer alan "stopaj" ibaresinin, hisse devir bedelinden vergi olarak ödenmek üzere yapılacak olan kesintiyi ifade ettiği- Ödemeler üzerinden geçen süre boyunca davalıların ödemelerini ihtirazi kayıt koymaksızın kabul etmiş olması ve iradesinin sakatlandığına dair iddiasını ileri sürmemiş olmasının uğradığını iddia ettiği zararlarının tazminine engel oluşturmayacağı- Taraflara "stopaj" adı altında kesilen bedele karşılık gelen vergi ödemesinin yapılıp yapılmadığına dair bilgi ve belgeleri sunmaları için imkân tanınarak karar verilmesi gerektiği-
Davacı tarafın tanık deliline dayanmadığı, muvazaa iddiasını ispatlayan somut bir vakıa ya da delil ortaya koymadığı, dinlenilen davalı tanıklarının ise temliklerin muvazaalı olduğu yönünde beyanda bulunmadığı, aksine murisin davacıdan mal kaçırma iradesinin bulunmadığını, yapılan satış işlemlerinin gerçek satış olduğunu, bedelinin muris tarafından tahsil edildiğini, satışlarda muvazaa olmadığını, çocuksuz olan murisin sağlığında mal tasfiyesi yaparak bedeli ile hayır işleri yaptığını, tanınmış bir iş adamı olduğundan bu durumun çevresince de bilindiğini beyan ettikleri, davalı vekilince sunulan dilekçe ile banka dekont suretleri sunulduğu, bedellerin arasındaki oransızlığın tek başına muvazaanın delili olmadığı, bu durumda tüm dosya kapsamına göre ispat yükü üzerinde olan davacı tarafın temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı yapıldığı iddiasını ispatlayamadığından davanın reddine karar verilmesi gerektiği; hatalı değerlendirme ile üstelik bu konuda ispat yükü de ters çevrilmek suretiyle murisin dava konusu taşınmazları satmasını gerektirecek makul sebebi bulunduğunun, satış parasının ne şekilde ödendiğinin, davaya konu devir nedeniyle yapıldığı belirtilen ödemelerin miras bırakan tarafından ne şekilde kullanıldığının davalı tarafça ispat edilmesi gerektiğinin belirtilmesinin doğru olmadığı- Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; bedeller arasında aşırı fark bulunduğu, dinlenen tanık beyanlarının hükme esas alınamayacağı, muvazaa iddiası ispat edildiğinden Bölge Adliye Mahkemesince verilen direnme kararının yerinde olduğu ve onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüşün Kurul çoğunluğunca benimsenmediği-
Tapuda gösterilen satış bedelleri ile taşınmazların gerçek bedelleri arasındaki oransızlığın tek başına muvazaanın delili olmadığı- Muris muvazaasına ilişkin davalarda fiili karinelerin varlığı tarafın ispat yükünü ortadan kaldırmaz ise de somut olayda olduğu gibi tanık delili dışında dayanılan başka delillerin bulunması durumunda dayanılan bu delillerin değerlendirilmesi sırasında da gözetileceği- Muris muvazaasına dayalı davada, ispat yükü üzerinde olan davacı tarafın temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı yapıldığı iddiasını ispatlayamadığından davanın reddine karar verilmesi gerekir iken, hatalı değerlendirme ile üstelik bu konuda ispat yükü de ters çevrilmek suretiyle murisin dava konusu taşınmazları satmasını gerektirecek makul sebebi bulunduğunun, satış parasının ne şekilde ödendiğinin, davalı tarafça ispat edilmesi gerektiği belirtilerek davanın kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğu-