Davacılar vekilinin dava dilekçesinde kazada yaralanan şahsın anne ve babası olan diğer davacılar yönünden 10.000,00'er TL manevi tazminat talebinde bulunduğu, yerel Mahkemece gerekçeli kararın hüküm fıkrasının 3 no'lu bendinde adı geçen davacılar yönünden 500,00 TL tek bir kalem manevi tazminata hükmedildiği, mahkemenin gerekçeli kararının ifade olunan sebeple, infazda tereddüt uyandıracak mahiyette olup, bu durum Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 294/3. (HMK'nun 297/II maddesi) maddesine aykırılık teşkil ettiği- Yerel Mahkemece, ATK'nun belirlediği maluliyet oranına göre aktüerya bilirkişisinden ek hesap raporu aldırılıp taraflara tebliğ edilmek suretiyle rapora beyan/itirazda bulunmaları için süre verilmeksizin, karar gerekçesinde; ATK 3. İhtisas Kurulu'nca tespit edilen maluliyet oranı olan %5,1 oranının maddi tazminatın hesabında esas alınması gerektiğinden, bu işlemin de basit bir hesaplama gerektirmesi nedeniyle yeniden ek bilirkişi raporu alınmasına gerek görülmediği ifade edilerek, orantı yapmak suretiyle davacının 5.425,26 TL tutarında maddi tazminat talep edebileceği sonucuna varıldığı ve davanın taraflarının kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakları kısıtlanarak hüküm kurulmasının doğru olmadığı-
Davacılar tarafından 3561 sayılı Yasa uyarınca Kayseri Defterdarının kayyım olarak atanmasının istenildiği, bahsi geçen Kanun uyarınca Hazinenin hak ve menfaatinin bulunup bulunmadığının araştırılması gerektiği, bu kapsamda kayyımdan delillerinin sorulup toplanması ve tüm deliller toplanarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği- HMK 320/1'de “mümkün olan hâllerde” taraflar duruşmaya davet edilmeksizin karar verileceği düzenlenmişse de, dosyada mevcut delillerin karar verilmesine yeterli görülmediği- Kayyım tayini istemine konu basit yargılama usulüne tabi eldeki davada, dosya üzerinden karar verilebilmesi için “mümkün olan hâller” bulunmadığından, taraflara hukuki dinlenilme hakkı tanınmadan ve taraflar duruşmaya davet edilmeden karar verilemeyeceği-
Somut olayda, davacılar tarafından 3561 sayılı Mal Memurlarının Kayyım Tayin Edilmesine Dair Kanun uyarınca  ... Defterdarının kayyım olarak atanmasının istenildiği, bahsi geçen Kanun uyarınca Hazinenin hak ve menfaatinin bulunup bulunmadığının araştırılması gerektiği, bu kapsamda kayyımdan delillerinin sorulup toplanması ve tüm deliller toplanarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği- O hâlde, HMK 'nın 320. maddesinin 1. fıkrasında, “mümkün olan hâllerde” taraflar duruşmaya davet edilmeksizin karar verileceği düzenlenmiş ise de, dosyada mevcut delillerin karar verilmesine yeterli görülmediğinin kabulü zorunlu olup; somut olayda, dosya üzerinden karar verilebilmesi için “mümkün olan hâller” bulunmadığından, taraflara hukuki dinlenilme hakkı tanınmadan ve taraflar duruşmaya davet edilmeden karar verilmesinin isabetsiz olduğu-
Davalı şirketin dava dilekçesinde bildirilen adresine dava dilekçesinin tebliği için çıkartılan tebligatın, şirketin tanınmadığı gerekçesiyle iade edildiği; tebligat çıkartılan bu adrese tekrar çıkartılan tebligatın ise, başka bir şirketin daimi çalışanına tebliğ edildiğinin görüldüğü, davalı şirketten ayrı bir tüzel kişilik olan dava dışı şirket. çalışanına yapılan tebligat usulsüz olduğu gibi, yargılama boyunca davalının yetkili temsilcisi ya da daimi çalışanına yapılmış bir tebligatın da bulunmadığı, eksik incelemeyle, yazılı biçimde hüküm tesisinin bozmayı gerektirdiği-
Davalı şirket vekili ile diğer davalılar vekillerine bilirkişi raporunun usulüne uygun şekilde tebliğ edilip iki haftalık beyan süresinin dolması beklenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, davalı tarafın savunma hakkını kısıtlayacak şekilde, yazılı olduğu biçimde hüküm kurulmasının doğru olmadığı-
Dosya kapsamından, dava dilekçesi ve duruşma günü tebligatlarının doğrudan doğruya mernis adresine TK'nin 21/2 maddesi hükmüne göre, yapılmış olup yurt dışı tebligatlarının da iade edildiği anlaşıldığına göre davalının karar öncesi duruşmaya usulüne uygun olarak davet edildiğinden bahsedebilme olanağının bulunmadığı, hal böyle olunca, davalının duruşma gününden usulüne uygun olarak haberdar edilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, usulsüz tebligat yapılarak yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı-
Mahkeme tarafından alınan hesap raporunun davalı vekiline tebliğe çıkarıldığı, ............ tarihinde rapor davalı sigorta vekiline tebliğ edildiği, ancak mahkemece kendini vekil ile temsil ettiren davalı vekiline bilirkişi raporları tebliğ edildikten sonra beyan süresi henüz dolmadan .............. tarihli duruşmada karar vererek davalı şirketin bilirkişi raporlarına karşı beyan ve itirazda bulunma hakkını vermeyerek davalı tarafın savunma hakkının kısıtlandığı, Bu durumda mahkemenin bilirkişi raporuna karşı davalı vekilinin rapora karşı beyan ve itirazlarını bildirmesi hususunda yasal sürenin tamamlanmasını beklemesi gerekirken, yazılı olduğu biçimde bu süre sona ermeden karar verilerek savunma hakkının kısıtlanmasının doğru olmadığı-
Mahkemece karar verilen celsede sadece davacı vekili hazır olduğu halde araştırılacak başka bir husus kalmadığının ve tahkikatın bittiği tefhim edilerek sözlü yargılama için süre talep edilip edilmediğinin sorulduğu, sadece davacı vekilinin süre istemediği yönündeki beyanı üzerine davacı vekilinin son sözü alınarak davalı tarafa bu yönde kanunun aradığı şekilde ihtaratlı bir bildirim de yapılmadan,davanın kabulüne dair karar verildiğinin anlaşıldığı, o halde, 6100 sayılı HMK ile öngörülen yargılama aşamalarına uyulmadan, usulüne uygun sözlü yargılama yapılmadan tarafların savunma hakkını kısıtlayacak ve adil yargılanma hakkını etkileyecek şekilde yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulmasının usul ve yasaya aykırı olduğu-
Uyuşmazlık hakem heyeti kararına esas alınan bilirkişi raporunun davacı tarafa tebliğ edilmediği, bilirkişi raporuna itiraz etme veya beyanda bulunma hakkı verilmeden Anayasa ve HMK ile koruma altına alınan hukuki dinlenilme ve savunma hakkı kısıtlanarak hüküm kurulmasının doğru olmadığı-
Eldeki davanın davalısına bilirkişi raporları tebliğ edilmediğinden, rapora itiraz etme veya beyanda bulunma hakkı verilmeden, Anayasa ve HMK ile koruma altına alınan hukuki dinlenilme ve savunma hakkı kısıtlanarak davalı aleyhine hüküm kurulmasının doğru olmadığı-