Sözleşmeye bağlılık ilkesinin, hukuki güvenlik, doğruluk, dürüstlük kuralının bir gereği olarak sözleşme hukukunun temel ilkesini oluşturduğu- Davacının istemi kira bedelinin tespiti olup kira uyarlaması istemi bulunmadığından mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekeceği-
Davacı işçi yasal koşullara sahip olmasına rağmen, önce iş bulmuş ve sözleşme imzalamış, daha sonra ise iş sözleşmesini yaş hariç emeklilik koşullarını taşıdığı gerekçesi ile feshetmiş, davacı işçi fesih hakkını dürüstlük kuralına uygun kullanmamış olup, davacının kıdem tazminatı isteğinin reddi gerekeceği-
Vekalet görevinin kötüye kullanılması nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkin davada, taşınmazın akit tarihindeki gerçek değeri keşfen belirlenmemiş olup, intikal işleminin davacıların tarafından mı, yoksa onlar adına vekil eliyle mi gerçekleştirildiği, temliki işlem sonrasında davacılara bir bedel ödenip ödenmediği, temlikin davacıların gerçek iradesini yansıtıp yansıtmadığı da açıklığa kavuşturulmamış olduğundan, mahkemece, uzman bilirkişi aracılığıyla keşif icra edilip, taşınmazların gerçek değerinin saptanması, intikal işlemine esas resmi akitin incelenmesi, davalı vekilin HMK. mad. 169 gereğince isticvabına karar verilip, satış bedelinin ödenip ödenmediği, ödenmiş ise ne şekilde ödendiğinin sorulması ve bunların sonuca göre bir karar verilmesi gerekeceği-
Davaya dayanak kredi sözleşmesinin akdolunduğu tarihten onbir yıl geçtikten sonra davalılar vekilince TBK 584. maddesi uyarınca kefillerin eşlerinin rızası olmadığının ve böylece kefaletin geçersiz bulunduğunun savunulmasının iyiniyetle bağdaşmayacağı-
Karşı tarafın izni olmaksızın taraf değişikliğinin geçerli olabilmesi için, davacının tarafı yanlış göstermesinin maddi bir hatadan kaynaklandığını veya dürüstlük kuralına aykırı olmadığını ortaya koyması gerektiği-
Hisse devir sözleşmelerinin 21.12.2006 tarihinde yapıldığı, ortaklar kurulu kararının 29.1.2007 tarihinde alındığı, davanın ise 6.10.2010 tarihinde açıldığı da gözetildiğinde iddianın 4721 Sayılı T.M.K.nın 2. maddesine aykırı bulunduğu, hali hazırda davalı şirketin ortağı olan davacının davayı açmakta hukuki yararının bulunmadığı-
Davalının davada taraf konumunda olmayan 3. kişi ile gerçek bir satış işi yapmayıp alınan borcun teminatı olarak taşınmaz verildikten sonra geri alındığını ileri sürmesinde; bir kimsenin kendi muvazaalı işlemine dayanarak hak elde etmesi 4721 sayılı TMK'nun 2. maddesi hükmü gereğince mümkün olmadığı-Mahkemece, edinme tarihi itibariyle, TMK. 219 vd. md. uyarınca edinilmiş mal olan tasfiyeye konu taşınmaz ile ilgili muhtemel karar tarihine en yakın tarih itibariyle güncel sürüm değerinin bilirkişi marifetiyle yeniden tespit ettirerek katılma alacağı isteğinin kabulüne karar verilmesi gerekeceği-
Sözleşmenin uyarlanmasına ilişkin kural ve yöntemlerin ışığı altında mahkemece; yerinde uygulama yapılıp, uzman bilirkişiler düşüncesinden de yararlanmak suretiyle, kiralananın niteliği, kullanma alanı, konumu, bölgede kira parasını da etkileyecek normalin üstündeki imar ve ticari gelişmeler gibi değişiklikler, emsal kira paraları, vergi ve amortisman giderlerindeki artışlar araştırılıp, değerlendirilerek, sonuçta işlem temelinin çöktüğü, sözleşmedeki çıkar dengesinin katlanılamayacak derecede davacı aleyhine bozulduğunun benimsenmesi halinde kiracının ne miktar kira parasından sorumlu olacağının belirlenmesi, böylece sözleşmedeki kira parasını, tarafların amacına uygun objektif iyiniyet, hak ve nesafet (TMK 2/1, 4. md) kurallarının elverdiği ölçü ve düzeyde uyarlanması, aksi halde ise davanın açılan kira bedelinin tespitine ilişkin davanın reddine karar verilmesi gerekeceği-
Taşınmaz mal satış vaadi sözleşmesine dayanan tescil isteminin hüküm altına alınabilmesi için sözleşmede kararlaştırılan bedelin ödenmiş olması gerekeceği, bedelden ödenmeyen bir kısmının olması halinde de bu bedelin depo ettirilebileceği, sözleşme tarihinde belirlenen bedelin üzerinden uzunca bir zaman geçmesinden sonra dava tarihinde eksik kalan bedelin depo ettirilmesinin TMK’nın 2. maddesinde düzenlenen dürüst davranma kuralı ile bağdaşmayacağı-
Sessiz kalma yolu ile hak kaybının oluşması için öncelik hakkı sahibinin sonraki markadan veya kullanımdan haberdar olması gerekmekte ise de sessiz kalmanın kaç yıl sonra hak kaybına yol açacağı ile ilgili kesin bir süre vermenin mümkün olmadığı, burada önemli olanın öncelik hakkı sahibinin sonraki kullanıma bir süre katlanmış olması gerektiği- Sürenin belirlenmesinde somut olayın özelliklerinin değerlendirilmesinin gerektiği, bu sürenin belirlenmesinde de esas alınacak olanın dürüstlük kuralı olduğu- Sessiz kalma yoluyla hak kaybının gerçekleşip gerçekleşmediği değerlendirilirken, öncelik hakkının sahibinin sonraki tescil veya kullanımdan haberdar olduktan sonra izlediği yol ve sergilediği tavrın önemli olduğu-