Davacı tespitten önceki sebeplere dayalı olarak eldeki davayı açtığı, davalı ve davacının kötü niyetli olduğunu iddia ve ispat etmiş olmadıkları, istendiğinde İcra iflas Kanunu'nun 94/3. Maddesi uyarınca İcra Müdürlüğünden alacakları yetkiyle 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3. maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü süre içinde aslında davalının maliki olduğu ancak sehven davacı adına tespit ve tescil edilen 145 ada 1 parsel sayılı taşınmazın borçlu adına tescili istemiyle dava açma haklarının bulunduğu- Hal böyle olunca, mahkemece davanın kabulüne çekişmeli 154 ada 2 parsel sayılı taşınmazın kargir ev ve müştemilatı ve arsa niteliğiyle davacı adına tapuya tesciline, davalılar ve davalının borcundan dolayı konulan hacizlerin kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği-
Davacı tarafından kullandığı kredide temerrüde düşmesi üzerine davalı banka tarafından emekli maaşlarına bloke koyulduğunun belirtildiği davada, taraflarca imzalanan sözleşmenin ilgili maddesinde ve taahhütname (muvafakat) ile şahsın borcun ödenmemesi halinde banka nezdinde bulunan tüm alacakları, mevduat ve hesapları üzerinde bloke, hapis, mahsup, takas etme ve hesaptan tahsilat yetkisini davalı bankaya verdiği, kredi geri ödemelerinin maaş hesabından yapılmasına muvafakat ettiği açık olarak; bankanın sözleşme hükümlerine göre yaptığı işlemin sözleşmeden doğan hak ve yükümlülüklerin dürüstlük kuralına aykırı düşecek şekilde tüketici aleyhine dengesizliğe neden olduğunun kabul edilemeyeceği; emekli maaşından tahsil edilen miktarın faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesinin iyiniyet kurallarıyla bağdaşmayacağı-
Yolsuz tescil hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin davada, , yolsuz tescile konu olan taşınmaz borçluya ait bulunmadığından yolsuz tescille edinen kişinin Türk Medeni Kanununun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı-
Davalı yükleniciden temlik alınan kişisel hakka dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin davada,  davalı şirket temsilcisinin şirketin temsilinin çift imza ile yapılması gerektiği yönündeki savunmasının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu, davacının TMK’nın 3. maddesi uyarınca iyiniyetli olmadığı da ileri sürülemeyeceği-
Üçüncü kiş,i vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötüniyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması gerektiği- Davacı, mirasbırakanı tarafından temlik edilen pay bakımından istekte bulunmayıp, kendi payını istemekte olup mahkemece "vekâlet görevinin kötüye kullanıldığı iddiası ile açılan davada pay oranında istekte bulunulamayacağı " gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğu-
Davacının, çekişmeye konu taşınmazda davalının yıllarca ikamet ettiğini bildirdiği, davalının da; uzun yıllardan beri taşınmazı kullandığını savunduğu, yargılama sırasında beyanları alınan tanıkların da taşınmazı uzun yıllardır davalının kullandığı bildirdikleri görüldüğünden, davalının kötüniyetli olduğuna karar verilemeyeceği-
Sözleşme aşamasında henüz açılmış bir dava ya da icra takibi bulunmadığından, taraflar arasında imzalanan sözleşmede işin konusu ve hukuki yardım genel hatlarıyla ancak açıkça belirlenmiş olup, sözleşmede "avukatın hukuki yardımının karşılığı" olan meblağ maktu olarak kararlaştırılmış olup bu sözleşmenin, Avukatlık Kanunu'nun 163. maddesindeki şartları taşımakta olduğu- Davalı avukatın, dava dışı şirketin genel kurul toplantılarına katıldığı, genel kurul kararının iptali ile şirkete kayyum tayini için dava açtığı, tespitler yaptırdığı, keşiflere katıldığı, idari mercilere dilekçeler yazdığı ve davacıyı temsil ettiği, gerekli müracatları yaptığı, bir başka ifade ile sözleşme ile kendisine yüklenen görevleri yerine getirdiği, ancak davacının başka bir avukat vasıtası ile Asliye Ticaret Mahkemesine başvurarak davasından feragat ettiği ve şirket hissesini diğer ortaklara devrettiği anlaşılmakla, davalı avukatın görevini özenle yerine getirdiği, ancak muvafakatı dışında başka bir avukat aracılığı ile davacının hissesini diğer ortaklara devrettiği de sabit olduğundan, davacının, sözleşmede kararlaştırılan vekalet ücretini davalıya ödemekle yükümlü olduğunun kabulü gerektiği- Davacının şirket hissesini devrettikten sonra sözleşmedeki ücretin orantısız, iyiniyet ve ahlak kurallarına aykırı olduğunu ileri sürmesinin açıkça iyiniyet kurallarına aykırılık oluşturacağı-
Belirlenecek hukuki tavsifle ilgili olarak tatbik edilecek kanun hükümlerini tesbit ve tayin ederek uygulama görevinin hâkime ait olduğu- Vekilin üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlü olduğu- Üçüncü kişi, vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması gerektiği- Senilite ve demans olduğu tespit edilen,  yaşlı ve kandırılmaya yatkın bir kadın olan davacının, durup dururken üzerinde malvarlığının büyük bir bölümünü oluşturan taşınmazlarını kardeşi davalıya ve eltisine satış yoluyla devir ve temlik etmesinin olayların akışına ve yaşamın gerçeğine uygun düşen normal bir davranış olarak kabul edilemeyeceği; vesayet dosyasında kötü yönetim nedeniyle vesayet altına alınmış olmasının da davacının hiffet nedeniyle temlik yapmaya müsait olduğunu göstereceği,  temlikin iddia edildiği gibi davacının kandırılması ve vekâlet görevinin kötüye kullanılması yolu ile gerçekleştiği- Taşınmazın satış bedeli bakiyesi olarak ödeme savunmasına ilişkin 5.000.000 TL tutarında dekont ibraz edilmiş ise de satış tarihinden 7 ayı aşkın bir süre (ayrıca vesayet davası açıldıktan) sonra yapılan ödemenin taşınmazın satış bedeline karşılık olduğuna ilişkin yapıldığının inandırıcı olduğu söylenemeyeceği, senet metnini talil eden davalının teminat iddiasını HMK. mad 201 uyarınca yazılı delille kanıtlamakla yükümlü olduğu; yapılan ödeme taşınmazların satış bedeli kabul edilse dahi bilirkişi tarafından satış tarihinde belirlenen taşınmazların değeri gözetildiğinde bu paranın temlike konu taşınmazların değerine uzak ve hile ile vekâlet görevinin kötüye kullanılması olgularını gizlemeye yönelik olduğu sonucuna varıldığı- Davalılar ve dava dışı vekil hakkında açılan ceza davası sonucu verilen beraat kararında "... sanıkların davacının algılama yeteneğinin zayıflığından faydalanarak dolandırıcılık suçunun unsurları olan hileli hareketler ile kandırarak dava konusu işlemleri yaptıklarına ve dolayısıyla menfaat temin ettiklerine ilişkin her türlü şüpheden uzak kesin somut delil elde edilemediği ..." değinilmişse de, bu saptamanın hukuk hakimini bağlamayacağı- Davalıların ceza davasındaki beyanlarında, son kayıt malikleri davalıların taşınmazların bedelsiz olarak aktarıldığı bildirildiğine göre; anılan kayıt maliki davalıların TMK.'nun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı-
Üçüncü kişi, vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötüniyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması gerektiği- İki taraftan birinin dava konusunu bir başkasına temlik etmesi halinde, diğer tarafın dilerse temlik eden ile olan davasını takipten vazgeçerek davayı devralan kişiye yöneltebileceği veya davasına temlik eden kişi hakkında tazminat davası olarak devam edebileceği-
Üçüncü kişi davacının vekaletten azledildiğini, kendisinden beklenen özeni göstermediği ya da durumun özelliği icabı bilmesi gerektiği, vekil ile çıkar ve işbirliği içinde bulunduğu kanıtlanamamış olduğundan, davacının TMK. mad. 3 anlamında kötüniyetli olduğunun kabulü mümkün olmadığından, davanın esası incelenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken çelişkili tanık beyanlarına itibar edilerek davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğu-