Milli futbolcu olan davacının, yayında davalıların reyting kaygısı ile hareket ederek kendisinin sakatlanarak maçlarda forma giyememesinin cinsel yaşamına olan düşkünlüğüne bağlanmasının oldukça onur kırıcı olduğunu, bu durumun kamuoyu nezdindeki imajını zedelediğini, sosyal statüsü nedeniyle verilen zararın ağır olduğunu, tazminat miktarının da buna göre belirlenmesi gerektiğini ileri sürdüğü yayın yoluyla kişilik haklarının ihlaline dayalı manevi tazminat istemine ilişkin davada, (her bir davacı için ayrı ayrı 10.000,00 TL olmak üzere toplam 20.000,00 TL) hükmedilen manevi tazminatın makul olduğu-
Yerel mahkemenin Yargıtay Dairesinin kararlarını gerekçesine eklemesinin yeni hüküm niteliğinde olmadığı, mahkemenin kendi gerekçesini güçlendirmek amacıyla bahsi geçen bu kararları gerekçesine yazdığı, dolayısıyla ortada yeni bir hükmün bulunmadığı- Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimsenin, hakimden, saldırıda bulunanlara karşı haklarının korunmasını talep edebileceği- Haberin hukuka uygunluk nedeninin oluşturabilmesi, her şeyden önce gerçeğe uygun olmasına bağlı olduğundan eğer haber gerçeğe uygunsa, kişilik hakları ihlal edilse bile manevi tazminata karar verilemeyeceği- Davacı, dava dışı kuzeni ile eğlence mekânından birlikte ayrılmışsa da, haberde iddia edildiği şekilde bir yakınlaşmanın bulunduğu davalı tarafından ispat edilemediğinden, davacının kuzeni ile birlikte fotoğrafları da kullanılarak yakınlaştığı ve öpüştüğü iddia edilerek yapılan haber ve yazılan yazının gerçek dışı haber niteliğinde olduğu ve bu durumda, davacının kişilik haklarına haksız bir saldırı oluşturduğundan manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği-
Davalının açıklamalarının yer aldığı haberde, davacının isim ve sıfatına yer verilmediği, makul (ortalama) okuyucu kitlesi tarafından davacının kastedildiği sonucuna varılamayacağı anlaşıldığından, davalının açıklamalarının bulunduğu haberde yer alan ifadelerin davacıya matuf olmadığının kabulü ile maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; kamu yararı ölçütü ile çatışan bu iki hukuki içerikten hangisinin korunacağının tespitinin yapılması gerektiği- Kesin kanı oluşturacak açıklama ve isnat nedeniyle davacının kişilik haklarının saldırıya uğradığı-
Avukat olan tarafların yargılama aşamasında savunma hakkı kapsamında karşılıklı olarak verdikleri dilekçelerinde nezaket ve saygı çerçevesinde yazışma yapmaları gerektiği halde davalının, davacının daha önceki dilekçesindeki ifadelere karşılık verecek mahiyette ifadeler kullanmış olması nezaket kurallarını zorlamış olsa da kişilik haklarına saldırı niteliğinde olmayıp manevi tazminat gerektirir nitelikte bulunmadığı-
Davalı tarafından asıl alacağın ödenmiş olduğu ve davacının da ifa anına kadar davaya konu asıl alacağın fer’ileri niteliğinde olan vekalet ücreti, icra giderleri ve faizi saklı tutmaya yönelik bir beyanın bulunmadığı anlaşılmakla; asıl alacağın ifası ile buna bağlı olarak fer’ilerin sona erdirildiği ve bu durumda davacının iş bu davayı açmasında hukuki yararı bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerektiği- Davacı vekili; "davacı aleyhine dava dışı banka tarafından yapılan takipte, icra müdürlüğü tarafından davalı bankaya hitaben yazılan yazıda maaş hesabı hariç kaydı bulunduğu halde, davalı banka tarafından davacının maaşına haciz uygulandığını, yazılı ve sözlü taleplerinin olumsuz sonuçlandığını, bu nedenle davalı aleyhine başlatılan takipte ise davalı banka tarafından haksız olarak borca itiraz edildiğini, alacak miktarının takip dosyasına değil davacıya bizzat ödendiğini, ancak faiz, vekalet ücreti ve icra giderlerinin icra dosyasına ödenmediğini ve davalının itirazının baki kaldığını" belirterek, haksız itirazın iptali, icra inkar tazminatına hükmedilmesi, davalı banka tarafından maaş hesabına bloke konulması nedeniyle uğranılan manevi zararın tazmini isteminde bulunmuşsa da, davalı bankanın eylemi ve olayın gelişim şekli ile ilgili yasa maddeleri (TMK. 24; TBK. 58) birlikte değerlendirildiğinde yerel mahkemece, manevi tazminat isteminin tümden reddine karar verilmesi gerektiği-
Dava konusu haberin basın özgürlüğü sınırları içerisinde kaldığı ve davacının kişilik haklarına bir saldırı bulunmadığı-
Davalının vekâlet ilişkisinin sona erdiğine ve davacı avukatını ibra ettiğine dair imzalı bir yazı vermiş olmasına rağmen, davacının ibranameyi kaybetmesi üzerine davacı hakkında gerek Cumhuriyet Savcılığına, gerek İstanbul Barosuna şikâyet dilekçeleri vermek, gerekse hukuk mahkemesinde tazminat talebiyle dava açmak suretiyle hak arama özgürlüğünün kötüye kullanıldığı, Anayasal şikâyet hakkının sınırlarının aşıldığı ve böylece davacının kişilik haklarına saldırıda bulunduğu; olay tarihi, taraflar arasındaki olayların gelişim şekli, hakkındaki şikâyetler üzerine soruşturma ve dava sürecinde davacı tarafından yaşanan üzüntü ve endişe, mesleki ve kişisel itibar kaybı ile tarafların ekonomik ve sosyal durumları dikkate alındığında, davacı lehine hükmedilen 6000 TL. tutarındaki manevi tazminat miktarının makul olduğu-
Dava konusu yazı bir bütün olarak değerlendirildiğinde, yayının güncel olduğu, kamu yararını amaçladığı ve kamuoyunu bilgilendirmeye yönelik olduğu, davacının kişilik haklarına ve mesleki itibarına saldırı niteliğindeki ifadelere yer verilmediği, haberin veriliş biçimi ve bütünlüğü çerçevesinde güncel olaylara uygun bir şekilde haber yapıldığı-
Dava konusu köşe yazılarının bir bütün olarak değerlendirilmesiyle, yayının güncel olduğu, kamu yararını amaçladığı ve kamuoyunu bilgilendirmeye yönelik olduğu, davacının kişilik haklarına saldırı niteliğindeki ifadelere yer verilmediği-