Davacı ile davalının aynı firmada çalıştığı, davacının müdür konumunda olduğu, davalının ise aynı firmada psikolog olarak çalıştığı ve görevden ayrılmasından sonra kendisine mobing uygulandığından bahisle şirketin üst yönetimine davacıyı şikayet ettiği, davaya konu söz ve şikayetlerin yasal şikayet hakkı kapsamında sarf edildiği, ayrıca iddia edilen hususlarda emare olduğu da anlaşılmasına göre davalının hak arama özgürlüğü kapsamında şikayet hakkını kullandığının kabulü gerektiği- Olay tarihi, olayların gelişim süreci, tarafların konumu ve yukarıda anılan ilkeler gözetildiğinde takdir edilen manevi tazminat miktarının fazla olduğu-
Davalılar tarafından davacının şantaj suçunu işlediği şikayeti üzerine, savcılık tarafından soruşturma sonucunda kamu davası açılmasında yeterli delil ve emare görülerek atılı suç nedeniyle kamu davası açıldığı dikkate alındığında olay sebebiyle bir takım emarelerin bulunduğu, şikayetin hak arama özgürlüğü kapsamında kaldığı, davalıların şikayet dilekçesinde de davacının kişilik haklarına saldırı teşkil eden bir ifade bulunmadığı için maddi ve manevi tazminat talebinin reddi gerektiği-
Haksız şikâyet nedeniyle manevi tazminat istemi-
Haksız şikayet nedeniyle manevi tazminat istemi-
Davacının bagajı Türkiye sınırları içerisinde kaybolduğu için 2920 sayılı Türk Sivil Havacılık Kanunu'nun (TSHK) uygulanacağı ve hüküm bulunmayan hâllerde uluslararası anlaşma hükümlerinin uygulanacağı- 2073 sayılı Kanunla kabul edilen Uluslararası Hava Taşımalarına İlişkin Bazı Kuralların Birleştirilmesi Hakkındaki Varşova Konvansiyonu ve onu değiştiren Lahey Protokolü hükümleri ile yine onu değiştiren 4 numaralı Montreal Protokolü hükümlerinin uygulanması gerektiği- Kaza nedeniyle, yolcunun hava aracında veya iniş veya biniş sırasında ölmesi veya herhangi bir bedeni zarara uğraması hâlinde taşıyıcının sorumlu olacağı- Yolcunun uğradığı bu zarardan doğan sorumluluk yanında bagaj veya yükün uğradığı zarar ile gecikmeden doğan zarardan da taşıyıcının sorumlu olacağı- Davacının huzur içinde tatil yapmaktan çok bagajına ulaşabilme çabasıyla ve giderek artan stres içinde seyahatini tamamladığı ve valizin kilit sisteminin kırılarak eşyalarının karıştırılmasının da davacının kişilik haklarını ihlal ettiği için manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği-
Yolcunun iş seyehatine giderken bavulunu kaybettiği, bavulunun gecikmeli olarak bulunup kendisine teslimini takiben taşıyıcı şirketten manevi tazminat talep edebileceği-
Önemli bir iş görüşmesi gerçekleştirmek amacıyla gittiği İspanya’dan, randevusunu bir gün sonraya erteletmesine rağmen, içinde iş görüşmesinde giyeceği giysilerin de yer aldığı şahsî eşyaları, sunum notları ve kumaş numunelerinin bulunduğu bavulunun bu sürede teslim edilmemesi nedeniyle, toplantıyı yapamadan Türkiye’ye dönmek zorunda kalan davacının bavulu ancak Türkiye’ye döndükten sonra gecikmeli olarak kendisine teslim edilmiş olup, davacının kendi meslekî kariyeri ve pazarlama müdürü olduğu şirket için önem arz eden seyahati amacına ulaşmadığı gibi İspanya’daki aynı şirketten yeniden randevu alıp iş anlaşması yapması ihtimalinin belirsizleştiği, bu durumun davacının meslekî itibarını ve kariyerini de olumsuz bir şekilde etkileyebileceği gibi, moral ve motivasyonunu da düşüreceği, davacının elem ve ızdırap duymasına neden olacağı ve bu durumda, Montreal Konvansiyonu’nun 19’uncu maddesi ve TBK.'nun 58. maddesine göre manevi tazminat şartlarının oluştuğu-
Zina fiiline ortak olan evlilik dışı üçüncü kişinin, davacının resmi nikahlı eşi ile evli olduğu süre içinde kurduğu cinsel birlikteliklere ilişkin video kaydını davacıya göndermesinin haksız ve incitici nitelikte olduğu- Bu durumda davacının kişilik değerlerinin haksız biçimde ihlal olunduğunun kabulü ile yararına uygun bir tutarda manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği-
Düşünce ve kanaatler yalnızca olumluyu değil olumsuzu da içerebildiği,incitici ve aykırı da olabileceği- Başkanlık sistemine ilişkin yazıdaki görüşlerin Anayasa Mahkemesi başkan ve üyelerinin kişiliklerine yönelik olmayıp, üyelik statüsü ile ilgili genel değerlendirmeler olduğu, yazının hiçbir bölümünde bir başkan ya da üyenin ismine yer verilmediği, şahıslarına yönelik bir ifade kullanılmadığı, yapılan değerlendirmelerin bilimsel nitelikte olduğu anlaşıldığından, yazıdaki “Anayasa Mahkemesi üyeleri bu görev için yetersiz” başlığı altında diğer ülkelerin Anayasa Mahkemelerinin oluşum şekli hakkında bilgilere yer verilmiş ve davacılara yönelik bir beyanda bulunulmadığından, çarpıcı ve abartılı başlık kullanılması okuyucunun dikkatini çekmeye yönelik bir gazetecilik tekniği olup, suç unsuru içermediği sürece sorumluluk gerektirmeyeceğinden, dava konusu yazı bir bütün olarak ele alındığında, kullanılan ifadelerin, ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gereken sert eleştiri mahiyetinde olduğu ve davacıların kişilik haklarına saldırı teşkil etmediği- "Yüksek mahkeme üyelerinin, diğer kamu görevlileri gibi kamu güvenine sahip olmaları gerektiği, bu sebeple asılsız suçlamalardan korumanın Devletin görevlerinden olduğu, demokratik bir toplumda, bireylere, yargı sistemi ve ona dâhil olan kamu görevlilerini eleştirme ve onlar hakkında yorum yapma hakkı tanınmış olmakla birlikte, bu eleştirilerin kişilerin şeref ve itibarlarının korunmasını isteme haklarını ihlal eder boyuta ulaşmaması gerektiği, kamu güvenini ciddi bir şekilde zarara uğratabilecek temelsiz saldırılara karşı -özellikle yargıçların kendilerini hedef alan eleştirilere karşı cevap vermelerine engel olan bir sağduyuya sahip oldukları göz önünde bulundurulduğunda- korunması gerektiği, hâkimin toplum nazarında bağımsızlığını ve tarafsızlığını etkileyecek şekilde soyut iddialar ile eleştirilmesinin mümkün olmadığı, dava konusu haberde, haberin içeriğine uygun düşmeyen bir üslubun kullanıldığı, böylece kamu görevlilerinin katlanması gereken kabul edilebilir sert eleştiri sınırlarının aşılarak öz ile biçim arasındaki dengenin bozulduğu, ifadelerin davacıların doğrudan kişilik değerlerine yönelik olduğundan hukuka aykırılık unsurunun gerçekleştiği, yayında yer alan ifadelerin amacı ne olursa olsun başlı başına kişilik haklarına haksız bir saldırı oluşturduğu" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğu tarafından benimsenmediği-
3984 sayılı Kanun'un 28. maddesini değiştiren 4676 sayılı Kanun'un 12/3 maddesi uyarınca, yayın yoluyla kişilik haklarının ihlaline dayalı manevi tazminat istemine ilişkin davada, davalı şirketin Yönetim Kurulu Başkanına husumet düşeceği- Bakanlar Kurulu Kararıyla ülke genelinde ilan edilen olağanüstü hal kapsamında yürürlüğe konulan kanun hükmünde kararnameler gereğince kapatılan kurum, kuruluş, özel radyo ve televizyonlar, gazete, dergi, yayınevi ve dağıtım kanalları ile bunların sahibi gerçek veya tüzel kişiler aleyhine 17/8/2016 tarihinden önce açılan davalar ile bu kapsamda Hazine ile Vakıflar Genel Müdürlüğüne husumet yöneltilen davalarda mahkemelerce, 670 s.KHK uyarınca dava şartı yokluğu nedeniyle ret kararı verileceği-