Dava konusu yer davacının babasından kaldığına ve babası öldüğüne göre TMK.’ nun 701 ve 702. maddeleri gereğince, taşınmazlar elbirliği mülkiyet hükümlerine tabidir. Davacı dava dilekçesinde; sadece kendi adına iptal ve tescil isteğinde bulunduğundan ve üçüncü kişilere karşı tek başına dava açma sıfat ve hukuki ehliyeti bulunmadığından davanın reddine karar verilmeli, şayet taşınmaz yapılan paylaşım sonucu davacıya düşüp düşmediği ya da satış veya bağış yoluyla muris tarafından davacıya verilip verilmediği konularında elde edilecek bilgilere göre, satış, bağış veya paylaşım sonucu taşınmaz davacıya düşmüş ise, davanın bulunduğu bu haliyle yürütülmesi ve bu durumda bütün tereddütleri ortadan kaldıracak şekilde araştırma ve inceleme yapılarak sonuca gidilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesinin hükmün bu nedenle bozulmasına sebep olacağı-
Davacının eklemeli zilyetliğinin başladığı tarihten önce taşınmaz tapuda Hazine adına kayıtlı olup tapuda kayıtlı bir yerde sürdürülen zilyetliğin ilgilisi lehine hukuki sonuç doğurmayacağı, nizalı 127 ada 9 nolu parsel Hazine adına tapulu olduğundan davacı lehine TMK 713/2 maddesindeki koşulların gerçekleşmesi de mümkün olmadığından davanın reddine karar vermek gerekeceği-
Bilindiği üzere ve kural olarak, ham toprak niteliğinde tespit ve tescili yapılan bir yerin koşulları gerçekleştiğinde zilyetlikle iktisabı olanaklıdır. Bunun için tespit tarihinden önceki en az 20 yıllık sürenin aralıksız ve çekişmesiz olarak ilgilisi lehine gerçekleşmesi gerekir. Dava konusu yer davacı tarafından ekonomik amaca uygun olarak tarımsal faaliyetlerde kullanılmadığı dinlenen davacı ve davalı tanıkları ile ziraat bilirkişisi raporunda belirlenmekle davacının davasının reddine karar verilmek gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmasının hükmün bu nedenle bozulmasına sebep olacağı-
Mahkemece yapılacak iş; 117 ada 120 sayılı parselin tamamının davacıya ait olmadığı, krokide yeşile taralı A harfiyle gösterilen 20,81 m2’lik yerin sadece 1/3’ünün davacıya ait olduğu, 2/3’ünün ise asli müdahil davacı Y. D.’a ait bulunduğu, ancak hükmün Y. D. tarafından temyiz edilmediği anlaşıldığına göre parselin tamamı bakımından iptal ve tescile karar verilmesinin HUMK.nun 74. (HMK. m.26) maddesine aykırı olduğu-
Kadastro tespiti 1984 yılında yapılmış olup tescili istenen taşınmaz bölümleri bu tarihte çalılık niteliğinde tapulama harici bırakılan yerlerden olduğu ve davacının 2510 sayılı parseli 1997 yılında Hazine’den satın aldığı hususları birlikte değerlendirildiğinde ve gözetildiğinde, davacının dava konusu taşınmazlar üzerinde başlayan zilyetliğinin en erken 2510 sayılı parseli satın aldığı 07.03.1997 tarihinden sonra başladığının kabulünün gerekeceği-
Kadastro Müdürlüğü’nün karşılık yazısına göre uyuşmazlık konusu taşınmaz bölümünün 1962 yılında yapılan tapulama çalışmalarında "boşluk" olarak tespit dışı bırakıldığı, böyle bir yerin zilyetlikle edinilebilmesi için TMK.nun 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesinde belirtilen diğer koşulların yanı sıra taşınmazın nitelik itibariyle de kazanıma elverişli yerlerden olmasının gerekeceği-
Tapu kaydının kadastro yolu ile oluştuğu tarihte kayıt maliklerinin ölüm tarihlerinden itibaren tamamı bakımından TMK’nın 713/2. maddesinde yazılı kazanma süresi ve koşullarının gerçekleşmesi halinde tapuda verasette iştirakli olarak kayıtlı payın tümünün kazanılmasının mümkün olacağı, ancak bu ortaklardan biri bakımından dahi kazanma süresi ve koşullarının gerçekleşmemesi yani sağ olması halinde payın tamamının kazanılamayacağı-
Davanın, kazanmayı sağlayan zilyetlik ve muristen intikal hukuksal sebeplerine dayalı olarak TMK.nun 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesi gereğince açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davası olduğu, dava konusu taşınmazların muris M.'dan kaldığı ve paylaşımın yapılmadığı anlaşıldığı taktirde ve davada mirasçılar arasında açılıp yürüyen bir dava olduğu gözetilerek davacıların miras payı oranında iptal ve tescile karar verilmesi gerekirken, yöntemine uygun bir biçimde açılmış bir dava ve isteği bulunmayan 1951 doğumlu M. Ç. açısından da iptal ve tescile karar verilmesinin HUMK.nun 74. maddesine aykırı olduğu-
Kural olarak aşının yapıldığı tarihten itibaren 20 yıllık sürenin geçmesi ve diğer koşulların davacı yararına oluşması halinde, taşınmazın kazanmayı sağlayan zilyetliğin imar ve ihya yoluyla edinilmesinin mümkün olduğu-
Hukuki niteliğinin yanında maddi olaylardan sayılan zilyetlik tanık dâhil her türlü delille kanıtlanabilir. Bu tür yerlerin 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14 ve TMK.’ nun 713. maddeleri uyarınca zilyedi adına tapu siciline tescil edilebilmesi için malik sıfatıyla davasız, aralıksız en az yirmi yıl süreyle ekonomik amacına uygun olarak zilyet olunması gerekir. Davanın başarıya ulaşabilmesi için bu hususun somut olarak kanıtlanması gerekir. Başka bir anlatımla, yerel bilirkişi ve tanıkların kanun maddelerinde belirtilen tabirleri soyut olarak tekrar etmesi mülkiyetin kazanılması için yeterli sayılmaz. Mahkemece yeterince araştırma ve soruşturma yapılmadan yazılı şekilde karar verilmesinin hükmün bu nedenlerle bozulmasına sebep olacağı-