Bir yerin emek ve masraf sarfı ile imar-ihya işlemlerinin tamamlanarak tarıma elverişli hale getirilip getirilmediğini en iyi belirleme yöntemi hava fotoğraflarıdır. Mahkemece uyuşmazlığın çözüme kavuşturulabilmesi için gerekli bulunan hava fotoğraflarından yararlanılmamıştır. Ayrıca mera olup olmadığı konusunda da ayrıntılı araştırma yapılmamıştır. Eksik soruşturma ve incelemeye dayanan mahkeme kararının hükmün bu nedenle bozulmasına sebep olacağı-
Mahkemece, davacı tarafın taşınmazdaki zilyetlik süresinin 20 yıla ulaşmaması nedeniyle edinme koşullarının gerçekleşmediği gerekçesiyle hüküm kurulmuş ise de; yapılan araştırma, inceleme ve uygulamanın karar vermeye yeterli bulunmadığı-
Davacı; dava konusu taşınmazın taşlık niteliğinde bulunduğunu, içerisinde bulunan taşları temizlemek suretiyle imar ve ihya ettiğini bildirmiş, Kadastro Müdürlüğü ise, dava konusu taşınmazın "kıraç arazi" niteliğiyle tespit dışı bırakıldığını bildirmiştir. Taşınmazın belirlenen bu niteliğine göre, imar ve ihyaya muhtaç yerlerden olduğunun kabulü gerekir. Bu nedenle 3402 sayılı Kadastro Kanununun 17. maddesinde yer alan imar ve ihyanın tüm olumlu ve olumsuz koşullarının araştırılıp belirlenmesi zorunludur. Mahkemece bu araştırmalar yapılmadan yazılı şekilde karar verilmesi hükmün bu nedenle bozulmasına sebep olacağı-
Tapu iptali ve tescil davalarında kural olarak; davanın kayıt malikine, kayıt maliki ölmüş ise mirasçılarına yöneltilerek açılacağı, kayıt maliki H. oğlu İ.’in mirasçıları bulunduğuna ve davada yer aldıklarına göre, davanın Hazine’ye yöneltilmesinin doğru olmadığı, kayıt malikinin mirasçılarının bulunmaması halinde Hazine’nin TMK.nun 501. maddesi gereğince son mirasçısı olarak davada yer alabileceği, hükmün murisin mirasçılarına tebliğ edilmiş olup, bunlar tarafından temyiz edilmediği, hazine kayıt maliki olmadığından hükmün esasını temyiz etmesinde hukuki yararının bulunmadığı, ne var ki, davacı tarafın davayı açarken Hazine’yi davalı gösterdiği-
Zilyetlik, maddi olaylardan olup, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14/1. maddesi gereğince yerel bilirkişi ve tanıkların her türlü delille kanıtlanmasının mümkün olduğu-
Hukuki niteliğinin yanında maddi olaylardan sayılan zilyetlik tanık dâhil her türlü delille kanıtlanabilir. Bu tür yerlerin 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14 ve TMK.’ nun 713. maddeleri uyarınca zilyedi adına tapu siciline tescil edilebilmesi için malik sıfatıyla davasız, aralıksız en az yirmi yıl süreyle ekonomik amacına uygun olarak zilyet olunması gerekir. Davanın başarıya ulaşabilmesi için bu hususun somut olarak kanıtlanması gerekir. Başka bir anlatımla, yerel bilirkişi ve tanıkların kanun maddelerinde belirtilen tabirleri soyut olarak tekrar etmesi mülkiyetin kazanılması için yeterli sayılmaz. Mahkemece yeterince araştırma ve soruşturma yapılmadan yazılı şekilde karar verilmesinin hükmün bu nedenlerle bozulmasına sebep olacağı-
Hukuk Genel Kurulunun 27.02.2002 gün, 2002/8-141 Esas, 2002/132 Karar sayılı kararına göre, tespit dışı bırakma tarihi, bitişik ya da komşu parsellere ilişkin kadastro tutanağının düzenlendiği tarihtir. Buna göre; somut olayda dava konusu taşınmaz, davacıya ait bitişik taşınmaza ait kadastro tutanağına göre 10.05.2001 tarihinde yapılan kadastro çalışmaları sırasında paftasında yol ve yol boşluğu niteliği ile bırakılmış olup; 3402 sayılı Kadastro Kanununun 7/4. maddesine göre kadastro tutanağı düzenlenmeyen bu yerle ilgili olarak kadastroya tabi olması yolunda herhangi bir iddia vaki olmamış ve dava tarihi olan 22.09.2006 tarihine kadar geçen süre içerisinde hak arama yoluna başvurulmamıştır. Davanın, makul sürede açılmadığı ve dava konusu taşınmazın paftasında yol boşluğu olarak gösterildiği tarihten dava tarihine kadar 20 yıl geçmediği de dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmiş olmasının hükmün bu nedenle bozulmasına sebep olacağı-
Tespit dışı bırakılan yerlerle ilgili zilyetliğe dayalı tescil talepli dava makul süre içinde açılmışsa tespit dışı bırakılma tarihinden önceki zilyetliğin tespitten sonraki zilyetliğe eklenebileceği-
Davacı taşınmazı dava tarihinden geriye doğru 10-15 yıl önce haricen satın aldığı ve taşınmaz üzerinde bağımsız 20 yıllık zilyetliğinin bulunmadığı, bu nedenle TMK.’nun 996. maddesi gereğince satıcısının eklemeli zilyetliğine dayandığı gözetilerek satıcı bakımından da 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi uyarınca miktar araştırmasının yapılması, öte yandan genel mahkemelerde açılan davalarda hâkim tarafların gösterdikleri tanık ve delillerle bağlı olup kendiliğinden kadastro bilirkişilerini tanık olarak dinleyemez. Keşifte re'sen dinlenen kadastro bilirkişilerinin beyanlarına bu nedenle değer verilemeyeceği hususu da göz önüne alınarak toplanacak deliller çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ve inceleme sonucu hüküm kurulmasının hükmün bu nedenlerle bozulmasına sebep olacağı-