Davacı alacaklı, borcun doğumunun takip dayanağı çek tanzim tarihinden önce gerçekleştiğini ileri sürerse, mahkemece alacaklıya bu konuda kanıt sunma olanağının verilmesi, gerekirse davacı alacaklı ile borçlu isticvap edilerek senedin düzenlenmesine neden olan temel ilişki sorulması, gerektiğinde davacı ile borçlunun ticari defterleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak borcun gerçek doğum tarihi tespit edilerek koşulun gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması gerektiği-  İcra takip dosyasında davalı borçlunun iki adet aracına haciz konulduğu; ayrıca İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü’nün yazısına göre borçlunun 27 adet büyükbaş, 166 adet küçükbaş hayvanının bulunduğu ve bunların listesinin belirtildiği anlaşıldığından ve dava konusu taşınmazda haciz yapılmış, taşınmazda bulunan hayvanlar kontrol edilmişse de, davalı borçluya ait olan hayvanlarla aynı olmadığı tespit edildiği, ancak; İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü’nce davalı borçluya olduğu bildirilen hayvanların akıbetinin ne olduğunun anlaşılmadığı görüldüğünden, mahkemece; sözü edilen hayvanların davalı borçlu tarafından devredilip devredilmediği, hala davalı borçlunun işletmesinde kayıtlı olup olmadığı, borçluya ait ise; üzerinde başkaca hacizler olup olmadığı da araştırılarak değerinin ne olduğu, varsa üzerinde bulunan farklı hacizler de değerlendirilmek suretiyle bilirkişi incelemesi yapılıp davacının alacağını karşılayıp karşılamayacağı, bu kapsamda borçlunun aciz halinin gerçekleşip gerçekleşmediği hususunun tartışılarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği- Mahkemece, ödenen harcın mahsubu yerine tekrar eklenmesinin hatalı olduğu-
Tapudaki satış bedeli dışında yapılan ödemelerin davalı üçüncü kişi tarafından devir tarihi veya devir tarihine yakın tarihli banka hesap hareketleri, banka ödemesi, kredi kullanımı gibi delillerle ispatlanmasının mümkün olduğu ve bu belgelerdeki meblağların tapudaki bedele eklenerek bedel farkının varlığının değerlendirilmesi gerektiği- Üçüncü kişinin (ve yakınlarının) bankadan çektiği ya da havale ettiği paraların da borçluya ödenen para olarak kabul edilmesi gerektiği- İcra takibi sırasında yapılan fiili hacizde haczi kabil başkaca ekonomik değeri olan mahcuz bulunamadığı belirlenmiş olup, tasarruf, haciz tarihinden geriye doğru 2 yıl içinde kalmadığında, bedel farkından dolayı iptale karar verilemeyeceği-  Mahkemece; davalılar arasında İİK. mad. 280/1 uyarınca, arkadaşlık, akrabalık, ticari ilişki veya komşuluk olup olmadığı, üçüncü kişinin, borçlu davalının mali durumu ile alacaklıları ızrar kastını bilen veya bilmesi gereken kişilerden olup olmadığı irdelenmemiş olup, davalı üçüncü kişi, dava konusu taşınmazın yanında bulunan komşu parsellerin sahibi olduğunu ve parselleri birleştirmek için taşınmazı satın aldığını beyan etmiş olduğundan, bu husus da değerlendirilerek karar verilmesi gerektiği-
Bu davaların amacının, kamu alacağını ödemeyen, malı bulunmayan veya borca yetmeyen borçlunun, kamu alacağının tahsiline olanak vermemek için yaptığı, aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da "iyiniyet kurallarına aykırılık" nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağlamak olduğu-Bu tür davaların dinlenebilmesi için, davacının borçludaki alacağının gerçek olması, borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleşmiş olması, iptali istenilen tasarrufun bir tarafının hakkında kesinleşmiş bir takip bulunan borçlu olması, iptali istenen tasarrufun takip konusu borçtan sonra yapılmış olması ve davanın tasarruf tarihinden itibaren 5 yıllık hak düşürücü süre içinde açılmış olmasının gerektiği-Bu ön koşulların bulunması halinde ise 6183 sayılı AATUHK'nun 27, 28, 29 ve 30 maddelerinde yazılı iptal şartlarının bulunup bulunmadığının araştırılması gerektiği-İİK’na dayalı olarak açılan iptal davalarında borçlu hakkında alınmış olan geçici veya kesin aciz vesikasının bulunması dava önkoşulu ise de, 6183 sayılı Yasa’ya dayanılarak açılacak olan iptal davalarında aciz vesikasına gerek bulunmadığı-
Tek bir dosya üzerinden sürdürülmekle birlikte, bağımsızlığını koruyan her bir şikayet dosyası yönünden ayrı ayrı yargılama yapılması ve birleştirilen şikayetlerin her biri hakkında ayrı ayrı hüküm kurulması gerektiği- Mahkemece, kısa kararda ve gerekçeli kararın hüküm bölümünde şikayetlerin kabulüne karar verildiği halde, gerekçe bölümünde uyuşmazlığın esası da tartışılarak tarafların hacizlerinin düşmüş olması sebebiyle garameten paylaşıma yapılan itirazın yerinde olmadığı sonucuna varıldığı ve gerekçe ile hüküm sonucu arasında çelişki doğduğundan, kararın bozulması gerektiği-
Dava konutu taşınmaza aile konutu şerhi konulması isteminin aile mahkemesinde; TBK. mad. 19 uyarınca muvazaa nedeniyle açılan davanın ise genel mahkemede görülmesi gerektiği- Aile mahkemesinin boşanmaya ilişkin kararı kesinleşmiş ise taşınmazın satışı işleminin TBK. mad. 19 gereğince iptale tabi olup olmadığının değerlendirilmesi, iptale tabi olması halinde davacı yararına hükmedilen mali haklar ile sınırlı olarak İİK. mad. 283/1. maddesinin kıyasen uygulanarak davacıya haciz ve satış yetkisi verilmesi, anılan boşanma kararı kesinleşmemiş ise kesinleşmesinin bekletici mesele yapılması gerektiği-
Borçlu hakkındaki ilk fiile haczin yapıldığı tarihe ve iptali istenilen ipoteklerin tarihlerine göre tasarrufların hacizden geriye doğru 1 yıl içinde yapılmadığından davanın reddinin hatalı olduğu- Davalılar ipotek tesisi ile ilgili olarak önceden düzenlenmiş sözleşme ibraz etmemiş, davalı A.Ş.'nin borçlu hakkında takibe geçmeden önce borçluya gönderdiği ihtarnamelerde "borçlu ile ticari ilişki nedeni ile ihtar edene olan borçların ödenmediği, bunun neticesinde muhatabın ödenmemiş olan borçları karşılamak amacı ile ipotekler aldığını, ayrıca alacağı kambiyo senedine bağlanmış olduğundan tahsilde tekerrür olmayacak şekilde takip yapacaklarının" bildirilmiş olduğu, davalı üçüncü kişi A.Ş. borcun doğumundan sonraki tarihli çekleri ve ipotekler için takibe geçmiş olduğundan, ipoteğin İİK. mad. 279/1'de belirtildiği şekilde borçlunun teminat göstermeyi önceden tahahhüt etmiş olmadığı, bunun aksi iddia ve ispat edilmediğinden yapılan ipotek işleminin iptali gerektiği- Taşınmazların bir kısmı davalı üçüncü kişinin alacaklı olduğu takip dosyalarından ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile yapılan takiplerde dava dışı üçüncü kişilere satıldığı ve bir kısım paranın davalı üçüncü kişi A.Ş.'nin dosyalarına aktarıldığı anlaşıldığından davanın bedele dönüşüp dönüşmediğinin tartışılması gerektiği- Davanın ilk aşamada İİK'nun 279. maddesindeki 1 yıllık hakdüşürücü süreden reddedilmesi halinde, maktu vekalet ücreti takdiri gerektiği- Bankacılık Kanunu mad. 143 uyarınca davacının harçtan muaf olduğu-
Alacaklı, davalı borçlu ve 3. kişi arasında devam eden (tefrik edilmiş) davanın (davacı alacaklı bankanın icra dosyasına konu borcun tamamen ödendiği beyan etmesi nedeniyle) konusuz kaldığı ve kesinleştiği anlaşıldığından, yetki itirazında bulunması nedeniyle bir başka yer görülen davalı dördüncü kişi hakkındaki davada bu husus dikkate alınarak karar verilmesi gerektiği-
Tasarrufun iptali davasında davalı borçlunun iflasına karar verilmesi halinde, öncelikle borçlu şirket hakkında verilen iflas kararının kesinleşip kesinleşmediği araştırılarak, kesinleşmemiş ise kesinleşmesinin bekletici mesele yapılması gerektiği- İflas kararın kesinleşmiş olması halinde ise davacının eldeki davayı takip edebilmesi için iflas idaresinden İİK. mad. 245 gereğince yetki alması gerektiği, aksi halde davanın iflas idaresi temsilcisi huzuruyla görülmesi ve verilecek kararın iflas idaresi lehine veya aleyhine kurulması gerektiği-
Davalı borçlunun borcundan dolayı iptal davasına konusu taşınmazın cebri icra yolu ile satılması halinde de davalı 3. kişi elinde bir bedel kalır ise bu bedel ile sorumlu tutulacağı- 8.500,00 TL'ye satılan taşınmazın gerçek değerinin 12.000,00 TL olduğu belirlendiğinden, iki değer arasında önemli bir oransızlık olmadığı gibi, İİK. mad. 278/3-2 gereğince iptal için aciz ve hacizden geriye doğru iki yıllık süre içinde tasarrufun yapılması gerekmekte olup davacı tarafından sunulan aciz belgelerinin tarihine göre 2 yıllık sürenin de geçmiş olduğu- Hükümde tarafların ve davaya katılanların kimliklerinin belirtilmesi gerektiği- Hükmün sonuç kısmında taraflara yüklenilen borç ve hakların açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerektiği- Üçüncü kişiler arasındaki dava arkadaşlığı ihtiyari nitelikte olduğundan, herbir üçüncü kişi yönünden yargılama giderinin ayrı ayrı belirtilmesi gerektiği, kimden tahsil edileceği belirtilmeksizin tek davalı varmış gibi karar verilmesinin hatalı olduğu-
Tasarrufun iptali davasının, "ticari dava" olarak değerlendirilemeyeceği ve bu davalarda arabulucuya başvurunun "dava şartı" olarak kabul edilemeyeceği (Konya BAM 3. HD. kararı)-