Tasarrufun iptali davasının görülebilmesi için alacaklının kesinleşmiş bir alacağının ve icra takibinin bulunmasının zorunlu olduğu- İtiraz üzerine duran icra takibi nedeniyle açılan itirazın iptali davasının sonucunun beklenilmesi ve sonuca göre tasarrufun iptali davasında bir karar verilmesi gerektiği-
Davacının alacağına dayanak çeklerin keşide tarihine göre iptali istenen tasarruftan sonra düzenlendiği anlaşılmakta ise de, bu durumun gerçekten tasarruftan sonra doğmuş bir borç ilişkisini mi yoksa daha önce yapılmış bir ticari ilişkiden kaynaklanan vadeli çek uygulaması olarak da bilinen bir vakıayı mı gösterdiği hususunun araştırılması gerektiği- Dava dışı borçlu (keşideci) şirketin iflas dosyasındaki kayyım raporunda "...takibe konu çeklerin tasarruf tarihinden sonra kaydının bulunduğu ve tasarruf tarihi itibari ile davacının dava dışı asıl borçlu (keşideci) şirkete borçlu olduğu" tespit edildiğinden, davanın reddine karar verilmiş ise de, eksik inceleme ve araştırma ile hüküm kurulamayacağı-  Dava dışı asıl borçlu (keşideci) şirketin iflasına karar verildiği anlaşıldığından, davacı alacaklının iflas masasına alacak kaydı yaptırıp yaptırmadığının mahkemece araştırılması ve mali müşavirlerden oluşan üçlü yeni bir heyetten rapor alınarak ve davacı alacaklının dava dışı borçlu şirket ve davalı borçlu (avalist) şirketin ticari defterleri üzerinde inceleme yapılarak davacı alacaklı ile dava dışı borçlu şirket arasındaki ticari ilişkinin tasarruf tarihinden önceye dayalı olup olmadığının tespiti yapılması, borcun daha önce doğduğu ispatlandığı takdirde, işin esasına girilerek iptal nedenlerinin araştırılması gerektiği-
Davalı üçüncü kişinin taşınmazı satın aldığı tarihi ile aciz belgesinin alındığı tarihi arasında (İİK. mad. 278/2) 2 yıllık süre geçmiş ise de, davalı üçüncü kişin, taşınmazın bulunduğu yer nüfusuna kayıtlı olup, borçlu ile aynı mahallede oturduğu, taşınmazı yine aynı mahallede oturan borçlunun baldızlarına (davalı dördüncü kişilere) satmış olmasına göre tasarrufun iptali gerektiği-  Aciz belgesine bağlanmış alacağa göre, taşınmazın satış tarihindeki borçlu hissesine isabet eden bölümün değeri daha düşük olduğundan, düşük olan bu değer üzerinden harç ve vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği-
Bilirkişi taşınmazın satış tarihindeki değerini 115.000,00 TL olarak belirlenen taşınmazın 67.000,00 TL'ye satılmış olması halinde, tapudaki satış bedeli ile gerçek değeri arasında önemli fark bulunmadığı- Tapu resmi belge niteliğinde olduğundan, burada yazılı miktarın ödediğine ilişkin ayrıca bir belge aranmasına gerek bulunmadığı- Her iki davalı arasında akrabalık veya yakınlık olmadığı gibi, alacaklı, üçüncü kişinin, İİK. mad. 280 kapsamında borçlunun mali durumunu bilen veya bilmesi lazım gelen şahıslardan olduğunu da ispatlayamadığından, davalı üçüncü kişi hakkındaki davanın da reddine karar verilmesi gerektiği- Mahkemece, İİK. mad. 277 koşullarına  göre bir değerlendirme yapmak üzere dosyanın bilirkişiye verilmesi ve alınan rapor doğrultusunda karar verilmesinin isabetsiz olduğu, hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiliğe başvuramayacağı- İİK. mad. 283/II gereğince davanın bedele dönüşmesi halinde ve dördüncü kişinin iyiniyetli olması halinde tazminatın üçüncü kişinin elinden çıkardığı tarihteki değeri oranında tazminattan sorumlu tutulması gerektiği-
HMK'nun 305-306 maddelerine göre hüküm yeterince açık değilse veya icrasında tereddüt uyandırıyorsa veya birbirine aykırı fıkralar içeriyorsa, hükmün icrasına kadar kararı veren mahkemeden tavzih edilmesinin istenilebileceği, ancak, bu yolla hüküm fıkrasında taraflara tanınan haklar ve yüklenen borçların sınırlandırılamayacağı, genişletilemeyeceği ve değiştirilemeyeceği-
Konusuz kalan davanın haklılık durumu gereği gibi tartışılmadan yargılama giderinin yükletilmesine karar verilmeyeceği-
İcra takibine bağlı tasarrufun iptali davalarında verilen iptal kararının da icra takibindeki miktarla sınırlı tutulduğu- Alacağın herhangi bir şekilde ödenmesi halinde davanın konusunun kalmayacağı-
Borçlunun aciz halinin var olduğu sabit olmadığından, tasarrufun iptali davasının ön koşul yokluğundan reddine karar verilerek davalılar vekili lehine maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği-
Tasarrufun iptali davasının ön koşullarından olan 'alacaklının borçluda gerçek bir alacağının olması' koşulunun irdelenmesinin somut olayın çözümünde önem taşıdığı- Tasarrufun iptali davalarının dinlenebilmesi için davacının borçludaki alacağının 'gerçek' olması, dava 'ön koşulu' olup, mahkemece re'sen araştırılacağı- Dava koşulu gerçekleşmediği taktirde işin esası hakkında hüküm kurulamayacağı; bu tür davalarda; davalıların 'alacağın gerçekte olmadığını' iddia ve ispat edebilecekleri; bu durumda tasarruf sahibinin öncelikle borçlu sıfatının çözümlenmesi gerektiği; bu nedenledir ki, üçüncü kişi-davalının, 'borcun gerçek olmadığı iddiası ve muvazaanın varlığı' yönündeki savunmasının araştırılmasında zorunluluk bulunduğu-
Tarafların ticari defterlerinden anlaşıldığı üzere davacı ile davalı borçlular arasındaki ticari ilişki, alacağa konu çek keşide tarihinden önceye dayalı olduğundan, mahkemece her bir tasarruf yönünden tasarrufun iptali şartlarının oluşup oluşmadığının ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiği-Tasarrufun iptali davalarında görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemeleri olduğu- Davanın açıldığı yerde ayrı bir asliye ticaret mahkemesinin bulunmaması sebebi ile, davaya asliye ticaret mahkemesi sıfatı ile bakılmasının hatalı olduğu ancak bozma sebebi yapılmadığı-