Tasarrufun iptali istemiyle açılan davada, mahkemece, "4389 Sayılı Bankalar Kanununun 14/5-d maddesi (5411 sayılı Bankalar Kanunu 'nun 142. maddesi) uyarınca Bankalar ile Fon ve bankaların iflas idareleri tarafından açılan hukuk davalarına asliye ticaret mahkemelerde görülmesi gerektiği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiş olması" karşısında, İİK mad. 277 ve devamı hükümleri uyarınca açılan tasarrufun iptali davalarının İİK mad. 281 uyarınca genel mahkemelerde görülmesi gerekmekte olup, görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu-
Boşanma protokolüyle temliki taahhüt edilen ve devredilmeyen taşınmaz payının tapu iptali ve tescili ve ayrıca boşanma protokolünün muvazaalı olduğu iddiasına dayalı davalar boşanma protokolünden kaynaklanan davalar olduğundan görevli mahkemenin aile mahkemeleri olduğu-
Taşınmazın edinme tarihinde davacının 8 adet bileziğiyle sağladığı katkının oranı belirlenerek taşınmazın dava tarihindeki değerine oranlanmak suretiyle davacının katkı payı alacağının tespiti, otomobil yönünden ise, davacının ziynet eşyaları ile sağladığı katkı ile aracın sürüm değeri üzerinden davacının değer artış payı alacağının belirlenmesi, hesaplanan değer artış payı alacak miktarının hesaptan düşürülmesi, kalan artık değer üzerinden 1/2 oranında katılma alacağının saptanması ve sonuca göre bir karar verilmesi gerekeceği-
Davalılar arasında düzenlenmiş bonoların “muvazaa ve hileye dayalı tanzim edilmiş batıl ve geçersiz bonolar olduğunun tespit ve kabulü ile icra takibinin iptali” talebiyle açılan davada, mahkemece davanın nitelemesi yapılmadığı gibi yazılı olduğu gibi yargılama usulleri ve dava şartları dahi farklı olan iki hukuksal nedene dayalı olarak (BK 18 ve İİK 277 vd.) davanın kabulüne karar verilemeyeceği- Tasarrufun iptaline bakan mahkemece davanın hangi hukuksal nedene dayalı olarak ele alındığının belirtilmesi gerektiği, bu niteleme sonucu hangi delilerin toplanması gerektiği, hangi ön şartların araştırılacağı ve hangi yargılama usulünün tatbik edileceği gibi hususların aydınlığa kavuşacağı- Gerek muvazaa (TBK. mad. 19) hukuksal nedenine dayalı iptal davalarında gerekse İİK. mad. 277 vd  uyarınca açılan tasarrufun iptali davalarında; davacının, davayı açmakta hukuki yararının bulunması gerektiği (HMK. mad. 114/h)- Davacı, davanın kabulü halinde borçlu şirket malları üzerinde cebri icra yetkisi elde edeceğinden, davalı tarafından yapılan ve iptali istenen takipte, davalı borçlunun taşınmazları ve araçları üzerine konulan hacizler de davacının takiplerinden dolayı konulmuş hacizlerden sonra olduğundan, davacı tarafın bu davaların açılmasında hukuki yararları bulunduğu yolundaki iddialarının dayanağını teşkil eden hesapta ise davalıya para kalmadığı bildirildiğinden ve Mal Müdürlüğü de davalı borçlu şirketin herhangi bir alacağının bulunmadığını bildirdiğinden, davacının hukuki yarar ile ilgili ileri sürdüğü borçlu şirket hisseleri üzerine konulan hacizlerle ilgili olarak davalı taraf beyanları üzerinde durularak geçerli bir haciz olup olmadığı araştırılmadığından, davacının bu davayı açmakta hukuki yararı olup olmadığı yeterince irdelenmeden karar verilmesinin hatalı olduğu-
Tasarrufun iptali istemine ilişkin davada, Asliye Hukuk Mahkemesince, davacının temlik eden bankanın halefi sıfatıyla tasarrufun iptali davasını açtığı, 4389 sayılı Bankalar Kanunu (yeni 5411 sayılı Bankalar Kanunu) gereğince görevli mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemeleri olduğunu belirterek görevsizlik kararı verilmiş olması karşısında, taraflar arasındaki dava, Bankacılık Hukukundan yahut ticari ilişkiden değil, kredi sözleşmesinden doğan alacağa dayalı olarak davalıların mal kaçırma kastıyla hareket ettikleri iddiasına dayanan İİK. 277 ve devamı maddeleri uyarınca açılan tasarrufun iptali istemine ilişkin olup, bu tür davaların İİK mad. 281 uyarınca genel mahkemelerde görülmesi gerektiğinden, Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevli olduğu-
Taşınmazın alacaklılarını zarara uğratmak amacıyla çıkar amaçlı suç örgütü mensubu olan davalıya temlik edildiğinden bahisle İİK nun 277 vd. maddeleri uyarınca tasarrufun iptali istekli olarak dava açıldığı, ıslah ile çıkar amaçlı suç örgütünün tehdit ve baskıları ile temlik edildiğini ileri sürerek tapu iptal ve tescil isteğinde bulunulduğu, tehdit iddiasına dayalı olarak açılan davada hak düşürücü sürenin geçtiği, davalıya yapılan temlikin inançlı işlem niteliği taşımadığı-
Her bir davacı alacaklının takip dayanağı alacağın konusunun farklı olduğu ve alacağın doğum tarihlerinin de farklılık arzettiği görüldüğünden, her bir davacı alacaklı yönünden borcun doğumu ve aciz hali gibi tasarrufun iptali şartlarının ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiği- Aralarında mecburi dava arkadaşlığı bulunmadığı halde, davanın bu şekilde birlikte yürütülüp sonuçlandırılmış olması usul ve yasaya aykırı olduğu-
Borçlunun iptale tabi tasarruflarının, kaynak yasanın Almanca metninde gösterildiği gibi, hukuki işlem kavramından daha geniş olan, onu da içeren ve kendisine hukuki düzenince hukuki sonuç bağlanmış olan hukuki fiilleri olduğu- Davalı borçlunun üzerine kayıtlı taşınmazlarına mal kaçırma amaçlı davalı üçüncü kişinin yaptığı takip nedeni ile haciz tatbik edilmesinin iptale tabi bir tasarruf olduğu-
Taşınmazın satışının borçlu aleyhine tazminat davası açılmasından hemen sonra ve değerinden düşük bir bedelle yapılması ve akabinde de açılan şufa davasının kabul edilmesi hususlarının muvazaayı göstereceği- Şufa davasının, alacaklıdan mal kaçırmaya yönelik olarak kullanılması durumunda, şufa davasına konu tasarruf yönünden iptal davası açılmasına yasal bir engel olmadığı-
Tasarrufun iptali davasının şartlarından birisi de kesinleşmiş bir alacağın bulunmasının olduğu- İcra takibinin dava açıldıktan sonra yapılmış ve kesinleşmiş olmasının da mümkün olduğu-