Borçlunun davacıya borcu olmadığının anlaşılması halinde, davacının dava konusu takip dosyasındaki alacaklarından dolayı tasarrufun iptali isteme imkanı ortadan kalkacağı- Dava konusu takip dosyasındaki senetler davalı borçlu tarafından davadan önce ibraname ile ödendiğinden, eldeki davanın dava şartı yokluğu nedeniyle reddine ve AAÜT'nin 7/2 maddesi gereğince kendisini vekille temsil ettiren davalı borçlu yararına maktu vekalet ücreti takdirine karar verilmesi gerektiği-
Dava konusu taşınmazın borcun doğum tarihi olan, tazminatı gerektiren olayın (trafik kazasının) vuku bulduğu tarihten önce davalı tarafından satın alındığı ve borçlunun taşınmaza hiç malik olmadığı anlaşıldığından, tasarrufun iptali davası koşulunun oluşmadığı gerekçesiyle ön koşul yokluğundan davanın reddine karar verilmesinin isabetli olduğu-
İcra dosyası kapsamından kati aciz belgesi bulunmadığı anlaşılmakla birlikte, borçlunun mernis adresinde yapılan haciz tutanağından borçlunun adresinden 3 yıl önce ayrıldığı nerede olduğunun bilinmediği, borçlu ve borçluya ait mal bulunamadığının anlaşıldığı, borçlunun haciz adresi dışında bilinen başka bir adresinin olmaması nedeniyle, haciz tutanağının İİK'nun 105 maddesi gereğince geçici aciz belgesi niteliğinde olduğu kabul edilerek dava konusu tasarrufun İİK'nun 278, 279, 280.maddeler kapsamında iptale tabi olup olmadığının değerlendirilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiği-
Haciz tutanağının İİK'nun 105 maddesi kapsamında geçici aciz belgesi niteliğinde olduğu ve davacı tarafından aciz belgesi de sunulduğu; iptali istenen tasarrufun ise takip konusu alacaklardan sonra yapıldığı anlaşıldığından, davanın süresinde açıldığı ve dava ön koşularının gerçekleşmiş olduğunun kabulü gerektiği- Tapu masrafından kaçınmak için yapıldığını ileri sürmüş ise de, borcun doğumundan sonra, tarafların imzaladığı sözleşmeye aykırı olacak şekilde ve bedelsiz olarak arsa sahibi adına tescil  yapılmasının yaşam deneyimlerine uygun olmadığı ve İİK. mad. 278/1 gereğince bağış niteliğinde olup iptali gerektiği- Gayrimenkul satış vadi sözleşmesinin, tapuya şerh edilmediğinden sadece sözleşmenin tarafları yönünden hüküm ifade edeceği ve davacı yönünden bağlayıcılığı bulunmadığından davanın bedele dönüştüğünden de söz edilemeyeceği-
Davalıların anne-kız olması, dava konusu taşınmazların tapudaki satış bedelleri ile bilirkişi tarafından belirlenen rayiç değerler arasında misli fark bulunması, davalı 3. kişinin, borçlunun durumunu ve amacını bilebilecek kişilerden olması nedeniyle davalılar arasındaki dava konusu tasarrufların 6183 s. K. mad. 27, 28, 29 ve 30 uyarınca iptale tabi olduğu- 6183 sayılı Yasanın uygulanmasından doğan her türlü davalar için avukatlık ücreti tutarının maktu olarak belirleneceği; ilam harcının da takip konusu alacak miktarına göre daha düşük tutarda olan tasarruf değeri üzerinden hesaplanması gerektiği-
TBK'nun 19.maddesi gereğince muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal istemine ilişkin davada, mahkemece tasarruf tarihi itibarıyla davalı şirketin davacı idareye borcu bulunmadığı belirlenmişse de, davacı idare tarafından gönderilen mükellef borç listesi dikkate alındığından, davalı şirketin tasarruftan önce vergi borcu olduğunun kabulü gerektiği- Ticaret Sicil Kayıtlarından davalı 3. kişinin davalı borçlu şirketteki hisselerini davacı idarenin alacağının doğduğu tarihten sonra devrettiği ve şirketin yönetim kurulu üyesi olduğu, dava konusu taşınmazı hisse devri karşılığı almış olduğunu savunması, taşınmaz üzerinde fabrika bulunması gibi maddi ve hukuki olgular gözönüne alındığında, dava konusu taşınmaz devrine ilişkin tasarrufun muvazaalı olduğunun kabulü ile İİK'nun 283/1 maddesi kıyasen uygulanarak davacı idareye tasarruf tarihine kadar olan alacak ve ferileriyle sınırlı olarak anılan taşınmaz üzerinde haciz ve satış yetkisi verilmesine karar verilmesi gerektiği-
Dava konusu 3 adet parselin borcun doğumundan sonra aynı gün davalıya satıldığı ve satışa rağmen borçlu tarafından kullanıldığı, üçüncü kişinin traktörü olmadığından borçlunun dava konusu taşınmazları kiraladığı iddia edilmiş ise de bu iddia yaşam deneyimlerine uygun olmadığı-
Davanın TBK'nin 19. maddesi gereğince değerlendirilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken davanın tasarrufun iptali davası olarak nitelendirilmesi ve delillerin bu doğrultuda değerlendirilmesi isabetli görülmediğinden kararın bozulması gerekeceği-
Davacının açtığı tasarrufun iptali davası yargılaması sırasında davalı banka tarafından konulmuş ipotek mevcut olup, bu ipoteğin geçersiz olduğu yönünde bir davanın açılmadığı, böyle bir iddianın ileri sürülmediği, ipoteğin geçersizliği tesbit edilmeden ipoteğe ilişkin alacağın temlikinin iptali mümkün olmadığı gibi bilirkişi raporu ile davalının diğer davalı bankaya bir kısım ödeme yaptığının da anlaşıldığı, şayet davacı davalı bankanın ipotek miktarından daha fazla temlik yaptığı iddiası var ise bu durumda TBK'nun 19. maddesine dayalı olarak değil bankadan munzam zararını isteyebileceği-
Muvazaalı yapılan devir işlemlerinin iptali ile markaların davalı adına tesciline karar verilmesi talebiyle açılan davada, bilirkişiler "marka değeri belirlemede uzmanlıkları olmadığını" açıkça belirttikleri gibi; "marka bedelinin ödendiğine ilişkin kayıtların yer aldığı davalının ticari defterlerinin de usulüne uygun kapanış onayının bulunmadığını" da açıklamış olduklarından, hükme esas alınabilir nitelikte olmayan bu rapora dayanılarak karar verilmesinin hatalı olduğu-