Yerel mahkeme kararından sonra aciz belgesinin ibraz edildiği görüldüğünden, tasarrufun iptali davasına ilişkin dava şartının gerçekleştiği gözönünde bulundurularak tarafların delilleri toplandıktan sonra hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiğinden hükmün bozulması gerektiği-
Maaş üzerinde birden fazla haciz varsa bunların icra müdürlüğünce sıraya konacağı ve sırada önde olan haczin kesintisi bitmedikçe sonraki haciz için kesintiye geçilemeyeceği- SGK tarafından düzenlendiği anlaşılan ve maaş hacizleri ile ilgili yapılan sıralamanın İİK'nın 140/1. maddesinde tanımlanan sıra cetveli niteliğinde olduğundan söz edilemeyeceği, bu durumda, maaşa konulan hacizle ilgili borcun muvazaalı olduğu iddiasına dayalı olarak açılan davanın, "sıra cetveline itiraz" davası değil, TBK'nın 19. maddesinde düzenlenmiş muvazaa iddiasına dayalı iptal istemine ilişkin olduğunun kabulü ile uyuşmazlığın bu kapsamda çözümlenmesi gerektiği-
İptali istenen tasarrufun borcun doğumundan sonra yapılmaması halinde, tasarrufun iptali davasının önkoşul yokluğundan reddi ve davalı lehine maktu vekalet ücreti takdiri gerektiği- Borçlunun aynı gün üç adet dükkan niteliğindeki taşınmazını aynı kişiye satması ve bu taşınmazların (haciz ve ipotekle yüklü) rayiç değerlerinin çok üzerinde bir bedelle satılması hayatın olağan akışına uygun olmadığından, tasarrufların İİK. mad. 280/1 gereğince davacının alacak ve ferileriyle sınırlı olarak iptaline karar verilmesi gerektiği- Taşınmazların davalı 3. kişi şirket tarafından borçludan alındıktan sonra dava dışı borçlunun eşine satılmış olup, aynı taşınmaz daha sonra da bir çok kez satılarak el değiştirdiğinden, anılan taşınmazlara ilişkin tapu satış senetleri ile taşınmazların borçludan sonraki tüm maliklerini gösterir tedavül kayıtları istenerek İİK'nun 282. maddesi gereğince diğer kişilerin de davaya dahil edilmesi gerektiği- Dava konusu büroların icra ihalesi sonucu alan kişi tarafından alınarak dahili davalılara satıldığı savunulduğundan bu konudaki savunma da değerlendirilerek taraf teşkilinin sağlanması ve dava konusu tasarrufların İİK'nun 278, 279, 280, 283/2 maddeler gereğince iptale tabi olup olmadığının belirlenmesi gerektiği- Tapudaki satış bedeli ile bilirkişi tarafından belirlenen bedel arasında misli fark bulunmamakla birlikte davalının taşınmazı, borçluya iade ettiği evin bedeli olarak senetle birlikte yani alacağına mahsuben aldığını beyan ettiğinden ve adı geçen davalılar arasında yine başka bir taşınmaz satışı bulunduğundan davalının borçlunun durumunu ve amacını bilebilecek kişilerden olması nedeniyle dava konusu anılan taşınmaz yönünden yapılan tasarrufun İİK. mad. 280/1 madde gereğince iptaline, anılan taşınmaz daha sonra iyiniyetli bir başka davalıya satıldığından, davanın bedele dönüşmesi nedeniyle taşınmazın elden çıkarıldığı tarihteki bilikişi tarafından belirlenen tazminatın davacının dava konusu alacak ve ferileriyle sınırlı olarak davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmesi gerektiği-
Dava konusu daire düzenleme şeklinde kat karşılığı inşaat yapım ve satış vaadi sözleşmesi gereği dava dışı yüklenici şirkete ait olup davalı 3. kişin anılan taşınmazı dava dışı yükleniciden aldığından, borçlunun iptali istenen tasarrufun gerçek tarafı olmadığı-
Borçlu adresinde hacizlerin yapıldığı ve hacze kabil mal bulunmadığından haciz tutanaklarının İİK'nun 105. madde anlamında aciz belgesi niteliğinden olduğu- Gerçek bir alacağı bulunan alacaklıya borçlunun bir başkasından olan para alacağını temlik etmesinin ticari örfe dayalı geçerli bir ödeme aracı olduğu- TBK. mad. 638 gereğince, bir ortağın şahsi alacaklısının , ancak ortağa düşecek tasfiye payına yada kar payına başvurabileceği- İptali istenilen temliknamedeki alacağın ortaklığa ait iş nedeni ile yapılan hakedişlerden gelecek paranın temliki olduğu yani, temlik konusu ortaklığa ait alacak olup borçlunun bu alacak üzerinde bir tasarruf yapma hakkı da bulunmadığından, borçlu tarafından açılan tasfiye davası mahkemece red edilerek kesinleşmiş ve davacı alacaklı tarafından açılmış ortaklığın feshi davası da bulunmadığından, dava konusu olayda tasarrufun iptali davasının amacını gerçekleştirmeye yönelik olarak, borçlunun haczi kabil ve paraya çevirmeye uygun bir hakkı yani alacaklının alacağını tahsile imkan sağlayacak bir hakkın varlığı henüz söz konusu olmadığından davanın hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiği- Tasarrufun iptali davalarında davanın kabulü halinde tasarrufların dava dayanağı takip dosyasındaki alacak ve ferileri ile sınırlı olacak şekilde iptaline karar verilebileceği, bu alacağa faiz yürütülmesinin söz konusu olmadığı-
Tasarrufun iptali davasında davalı-borçlu hakkındaki takiplerin kesinleşmiş olması aranmakta olup, itirazın iptali ve diğer itiraz davalarının kesin olarak sonuçlanıp sonuçlanmadığı araştırılarak, kesinleşmemiş ise anılan davanın bekletici mesele yapılmasına karar verilmesi gerektiği-
Dava konusu dairenin düzenleme şeklinde kat karşılığı inşaat yapım ve satış vaadi sözleşmesi gereği dava dışı yüklenici şirketin hissesine isabet eden bağımsız bilimlerden birisi olması ve davalı 3. kişinin anılan taşınmazı dava dışı yükleniciden almış olması karşısına borçlunun iptali istenen tasarrufun gerçek tarafı olmadığı-
Borçlunun bankada çalıştığı sırada zimmetine para geçirdiği ve bankaya zarar verdiği, davalı eşinin ve kardeşinin ise dava konusu taşınmaz ve aracı ekonomik olarak alım güçlerinin olmadığı, borçlunun mal kaçırma amacı ile ve bankadan zimmetine geçirdiği paralar ile bu malları edinerek davalılar üzerine yaptığının anlaşıldığından tasarrufların iptali gerektiği-
Takip konusu alacağın yabancı mahkeme ilamına ilişkin olması nedeniyle öncelikle Türkiye de takibe konulabilmesi için tenfiz kararı gerektiğinden, tasarrufun iptali davasına bakan mahkemece öncelikle tenfize ilişkin dava dosyasının kesinleşmesini beklenerek kesinleştikten sonra; anılan ilam hem Türkiye'de, hem de yabancı ülkede takibe konulduğundan ve yabancı ülkedeki takip sonucu kısmı ödeme yapıldığı, borçlunun oradaki şirket hisselerine ve 4 taşınmazına haciz konulduğu ve icra işlemlerinin devam ettiği anlaşıldığından,talimat yazılarak, davacının dava konusu alacağıyla ilgili yabancı ülkede başlatığı takibin son durumunun sorulması; eğer takip konusu alacak borçlunun oradaki malvarlığından karşılanmış ise, tasarrufun iptali davasının "önkoşul yokluğundan reddine"; karşılanmamış ise Türkiye'deki takip dosyası içeriğinden, borçlunun Türkiye'de mal varlığının olmadığı anlaşıldığından, haciz tutanağının "geçici aciz belgesi" niteliğinde olduğu kabul edilerek dava konusu tasarrufların İİK'nun 278, 279, 280 maddeler gereğince iptale tabi olup olmadığı değerlendirilmesi gerektiği- Dava dışı takip borçlusunun malvarlığından bahisle davalı borçlunun aciz halinde olmadığının kabulü ile aciz belgesi için davacıya iki aylık kesin süre verilmesinin isabetli görülmediği- Kati aciz belgesi düzenlenmesinin, davacı alacaklının elinde olmadığı ve bu konuda verilen iki aylık sürenin de makul süre sayılamayacağı, Türkiye'deki takip yönünden de düzenlenen haciz tutanağının İİK'nun 105.maddesi anlamında geçici aciz belgesi niteliğinde olduğu)- Tasarrufun iptali davasının "önkoşul yokluğu nedeniyle reddi" halinde, davalılar yararına maktu vekalet ücreti takdiri gerektiği-
HMK mad. 177/1 gereğince ıslah tahkikatın sona ermesine kadar yapılabileceği- Davacının bozma ilamından sonra ıslah ile arsa maliki ve yüklenici arasındaki sözleşmenin davalı yüklenicinin kabul beyanına dayalı olarak geriye etkili olacak şekilde feshine karar verilmesinin alacaklıları zarara uğratmak amacıyla muvazaalı olarak yapıldığını ileri sürerek İİK'nun 277 ve 283/1 maddeleri uyarınca tapu iptali ve tescil olmaksızın muvazaa nedeniyle yüklenicinin hissesine düşen daireler yönünden taşınmazın haciz ve satışına karar verilmesi şeklindeki ıslah talebinin reddi gerekirken, mahkemece, davacının aciz vesikası ibraz etmediği gerekçesiyle reddine karar verilmesi doğru olmadığı-