Borç kaynağı bononun en eskisinin tanzim edildiği tarihe göre, tasarrufun bundan önce gerçekleştiğinden davanın ön koşulu bulunmadığından ve temyiz aşamasında dahi borç ilişkisinin somutlaştırılmamış olduğundan, tasarrufun iptali davasının reddine karar verilmesinin isabetli olduğu-
Borcun doğumundan sonra davalı anneye yapılan taşınmaz satışlarının mal kaçırma amacı ile yapıldığından bahisle bu parseller yönünden davanın kabulü gerektiği- TBK'nun 19. maddesine dayalı olarak açılan muvazaalı işlemin iptaline ilişkin davada,  borçlu tarafından satışı yapılamayan taşınmazlarla ilgili olarak, dava husumet yokluğundan reddedildiğinden, karar tarihindeki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 7/2 maddesine göre maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği-
Dava konusu dört adet taşınmaz borçlu tarafından davalı üçüncü kişiye, onun tarafından da dördüncü kişiye satılmış, duruşmada dava konusu taşınmazların son maliki dördüncü kişi görüldüğünden taraf teşkili yönünden süre verilmesi üzerine, davacı vekilinin davaya dahil edilmesini istediği ve davacının bu talebinden önce mahkemece res'en dahili davalıya dava dilekçesi, tensip ve yenileme dilekçesinin tebliğ edildiği ve adı geçen dahili davalının vekilin vekaletnamesini dosyaya sunduğu dolayısıyla İİK'nun 282 maddesi gereğince taraf teşkilinin sağlandığı anlaşıldığından mahkemece davanın esasına girilerek ön koşullarının varlığı yönünden incelenmesi, ön koşulların varlığı halinde de dava konusu tasarrufların İİK'nun 278, 279, 280, 283.maddeler gereğince iptale tabi olup olmadığı değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerektiği-
Tasarrufun iptali davalarında, aciz belgesinin dava açılmadan, dava açıldıktan sonra veya temyiz aşamasında ve hatta hükmün Yargıtay'ca onanmasından (veya bozulmasından) sonra bile sunulabileceği- Borçlunun adresinde yapılan haczedilen ev eşyalarının ihalede satıldığı, üzerinde başka hacizlerin olduğu anlaşılan borçluya ait otomobilin de borcu karşılayacak değerde olmadığı, sonraki hacizde borçluya ait haczi kabil malvarlığının bulunamadığı anlaşıldığından, borçlunun aciz halinde olduğunun kabul edilmesi gerektiği- Yargılamanın her aşamasında sunulabilme imkanı olan aciz belgesinin sunulması için verilen kesin sürenin hukuken sonuç doğurmayacağı-
Tasarrufun iptali davalarında, aciz belgesinin dava açılmadan, dava açıldıktan sonra veya temyiz aşamasında ve hatta hükmün Yargıtay'ca onanmasından (veya bozulmasından) sonra bile sunulabileceği- Borçlunun adresinde yapılan haczedilen ev eşyalarının ihalede satıldığı, üzerinde başka hacizlerin olduğu anlaşılan borçluya ait iki adet otomobilin de borcu karşılayacak değerde olmadığı, sonraki hacizde borçluya ait haczi kabil malvarlığının bulunamadığı anlaşıldığından, borçlunun aciz halinde olduğunun kabul edilmesi gerektiği- Yargılamanın her aşamasında sunulabilme imkanı olan aciz belgesinin sunulması için verilen kesin sürenin hukuken sonuç doğurmayacağı-
Haciz tutanağı İİK'nun 105.madde kapsamında geçici aciz belgesi olarak kabul edilmiş ise de, borçlunun babasından taşınmazlar kaldığı anlaşıldığından, bu taşınmazların kıymet takdirleri yapılmadığından borçlunun aciz halinde olduğunun söylenmesi mümkün olamayacağı ve bu durumda, mahkemece, taşınmazların kıymet takdirlerinin yapılmış ise bu değerlerin, yapılmamış ise mahkemece yaptırılacak kıymet takdiri ile borçlunun aciz halinin varlığı net olarak tesbit edilerek tasarrufun iptali davasına ilişkin bir karar verilmesi gerektiği-
Tasarrufun iptali davalarında ancak borçlunun üzerinde tasarruf edebileceği haklara ilişkin olarak dava açılabileceği- Borçlunun üzerinde tasarruf edebileceği bir daire olmayıp sadece müteahhide vekaleten yapılmış bir devir niteliğinde olan tasarruf yönünden davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
Men-i müdahale ve ecrimisil davasının TBK'nun 19.maddesine dayalı olarak açılan dava ile birleştirilerek görülmesinin hatalı olduğu- İİK'nun 277 vd. veya TBK'nun 19. maddesine göre açılmış muvazaaalı işlemin iptali istemine ilişkin davalarda, davacının davalılardan bir alacağı olmaması halinde, mahkemece, davanın ön koşul yokluğundan reddine karar verilmesi gerekeceği-
İptal davalarının borçlu ve borçlu ile hukuki muamelede bulunan veya borçlu tarafından kendilerine ödeme yapılan kimseler ile bunların mirasçıları aleyhine ve ayrıca, kötü niyetli üçüncü şahıslar hakkında da iptal davası açılabileceği- Alacağın dayanağı düzenleme şeklinde satış vaadi ve inşaat sözleşmesinde olduğu gibi, dava konusu iptali istenen tasarruf işlemin de davalı borçlu şirket adına şirket ortağı ve temsilcisi tarafından şirket nam ve hesabına yapıldığı, iptali istenen tasarruflara konu taşınmazların aslında borçlu şirkete ait olması nedeniyle (nam-ı müstear şeklinde) davanın esasına girilmesi taraf delillerinin toplanması dava konusu tasarrufların İİK'nun 277, 278, 279, 280 maddeler gereğince iptale tabi olup olmadıkları değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken mahkemece, "davalı şirketin dava konusu taşınmazda hiçbir zaman malik olmadığı gibi diğer davalının da borçlu şirketin tasarrufu ile malik olmadığı" gerekçesiyle davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesinin hatalı olduğu-
Davanın muvazaalı işlemlerin iptaline yönelik olduğu, davanın taraflarının tacir olmadığı, işin ticari işlerden olmadığı, davaya konu itilafın Asliye Hukuk Mahkemesinin görevinde olduğu gerekçesiyle mahkemenin görevsizliği nedeniyle davanın HMK'nun 115. maddesi gereğince usulden reddine karar verilmesi gerekeceği-