Limited şirketlerde şirketin feshi için yasada haklı nedenler açıkça belirtilmemiş ise de, ortaklık anlayışını ortadan kaldıran, bireysel çıkarlara yönelen, ortaklar arasında kişisel ve grupsal çıkarların ön plana çıktığı ve ortaklık amacının gerçekleşmesi olanağının bulunmadığı durumların varlığı halinde haklı nedenlerin oluştuğunun kabulü gerekeceği, ancak, haklı nedenlerle fesih davası açılabilmesi için, davacı ortağı/ortakların, haklı nedenlerin ortaya çıkmasında kendilerinin eylem ve işlemlerinin katkısının bulunmamasının, diğer bir anlatımla feshe dayanak gösterilen haklı nedenlerin diğer ortaklardan kaynaklandığının kanıtlanmasının gerekeceği, hiç kimse kendi eylem ve işlemlerine dayanarak kendi lehine sonuç çıkaramaz ilkesinin de bunu gerektireceği-
Türk Ticaret Kanununun, “tescilin üçüncü şahıslara tesirini” düzenleyen 38. maddesinde; ticaret sicili kayıtları, nerede bulunurlarsa bulunsunlar, üçüncü şahıslar hakkında, kaydın gazete ile ilan edildiği günü takip eden iş gününden itibaren hüküm ifade edeceği, “sicille itimadı” düzenleyen 39. maddesinde ise, üçüncü şahısların, kendilerine karşı hüküm ifade etmeye başlayan kayıtları bilmediklerine ilişkin iddiaların dinlenmeyeceği hükme bağlanmış olması karşısında, Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde yapılan ilanı yeterli görmeyen yerel mahkeme gerekçesinde isabet bulunmadığı-
Genel kurul kararı ile yönetim kurulu üyelerinin seçilebilecekleri, seçime ilişkin genel kurul kararı yeterli toplantı ve karar nisabı olmaksızın alınmış ise bu kararın geçersiz ve yok hükmünde olacağı, böyle bir genel kurul kararı ile seçilen yöneticilerin kooperatifi temsil ve ilzamı da söz konusu olmayacağı, bu durumda yetkisiz kişilerin yaptığı işlemlerin kooperatif açısından işlemde irade sakatlığı sonucunu doğuracağı-
Davacının anonim şirket statüsünde bulunduğu daire veya müessese olmadığı, diğer yandan şirketin açıkça özel hukuk hükümlerine tabi kılınması, sermayesinin tamamının devlete ait bulunmaması, göz önüne alındığında 3533 sayılı yasa hükümlerinin davaya konu olayda uygulanma olanağının bulunmayacağı-
Yeniden yapılanma süreci içinde bulunan bankaların harçtan muaf tutulacağı-
İflastan önce açılmış da devam eden, müflisin (davacı ve davalı olarak) taraf bulunduğu hukuk davalarının iflasın açılması ile duracağı, bu durumun ikinci alacaklılar toplantısından on gün sonraya kadar devam edeceği; ancak, bundan sonra, duran hukuk davalarına devam edilebileceği, bu açıklamaların, iflas kararının kesinleşmiş olması hali için geçerli olacağı, buna karşılık iflas kararı Yargıtay’ca bozulur ve bozma kararı kesinleşirse, (iflasın açılması ile) durmuş olan hukuk davalarına, (eski) müflis tarafından veya (eski) müflise karşı; kaldıkları yerden devam edileceği-
Kooperatiflerde Kanunun amir hükümleri dışında en geniş yetkiye ve kooperatifle ilgili her konuda karar alma hakkına sahip organ olan genel kurulun dava açılmasından sonra dahi olsa, davaya konu olan hususlar hakkında aldığı kararların görülmekte olan dava üzerinde olumlu ya da olumsuz olarak etkisi olacağı-
İflas davasının mutlaka borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yerdeki Ticaret Mahkemesinde açılması gerektiğinin belirtilmiş olması karşısında; borçlunun dava tarihi itibariyle muamele merkezinin bulunduğu yerdeki Asliye Ticaret Mahkemesinin yetkisinin kesin olduğu ve dava tarihinden sonra muamele merkezini değiştirmesinin mahkemenin kesinleşen yetkisini bertaraf etmeyeceği-
Ticaret şirketlerinin, doğrudan ticari amaçla ya da işletmenin iç ihtiyaçlarını karşılama amacıyla olup olmadığına bakılmaksızın bütün hukuki ilişkileri ticari faaliyet kapsamında olup, özel hayatlarına ilişkin bir işlemin söz konusu olmayacağı, bu nedenle, tüketiciler için düzenlenen yasa hükümleri kapsamına alınmalarının olanaklı olmayacağı-
6183 sayılı Kanun'un anılan 35. maddesinde, limited şirketin tahsil olanağı kalmayan kamu borçlarından dolayı ortaklar için öngörülen sorumluluğun, ortak sıfatına ve ortağın sermaye miktarına bağlı bir sorumluluk olduğu, bu hüküm, 4369 Sayılı Kanunla değiştirilerek ortakların sorumluluklarının daha da ağırlaştırıldığı, yeni hükme göre, limited şirket ortaklarının, şirketten tahsil imkanı bulunmayan amme alacaklarının tamamından, kendi sermaye payları oranında, doğrudan doğruya ve sınırsız olarak sorumlu ve bu Kanun hükümleri gereğince takibata tabi bulundukları, limited şirketlerin 29.07.1998 tarihinden önce doğmuş borçları için, ortakların sorumluluğu konusunda anılan maddenin eski şeklinin geçerli olacağı, eski şekle göre ise, ortakların şirketten tahsil olanağı bulunmayan kamu borçları dolayısıyla sorumluluğunun, şirkete koymayı taahhüt ettikleri sermaye miktarı ile sınırlı olacağı-(NOT: 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun’un mükerrer 35. Maddesi’nin (5) ve (6). Fıkralar, Anayasa Mahkemesi’nin 19.03.2015 T. VE E: 2014/144, K: 2015/29 Sayılı Kararı İle İptal Edilmiştir.)