Davacı M. E., her nekadar taşınmazın ihale yoluyla satılmış ise de ihalenin dayanağı olan icra takibine ilişkin herhangi bir borcunun olmadığını belirterek menfi tespit davasının mahkemece kabulle sonuçlandığı ve davalı tarafın temyiz ettiği, ancak dosya temyiz aşamasında iken davacı tarafından dilekçe ile ibranamedeki imzanın sahte olduğu ve menfi tespit davasından feragat ettiğini bildirmesi üzerine anılan dilekçe dikkate alınarak bir karar verilmek üzere kararın bozulduğu ve dosyanın yerel mahkemesine iade edildiği, ancak feragat eden davacının feragatı ikrah sebebiyle yaptığını bildirdiğinden davalılar hakkında ... sayılı derdest ceza davasının açıldığı, ayrıca menfi tespit davasının da derdest olduğunun görüldüğü- Açılan menfi tespit davasının lehte sonuçlanması halinde icra ihalesi suretiyle yapılan satışın hukuki dayanaktan yoksun kalacağı ve Z. adına oluşan sicil kaydının T.M.K. 1025. maddesi gereğince yolsuz tescil durumuna düşeceği, böylesi bir durumda da ikinci el konumunda bulunan davalı N.. bakımından T.M.K.'nun 1023. maddesinin koşullarının gözetilmesi gerekeceği- Menfi tespit davasının sonucunun beklenmesi, ondan sonra yukarıda anlatılan ilkeler gereğince işin değerlendirilmesi, menfi tespit davası ve ceza davası ile ilgili dosyalarda irdelenmek suretiyle eldeki davada sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği-
Bononun teminat amacıyla verildiği ispatlanamadığından davanın reddine karar verilmesi gerekeceği-
Dava konusu 6 adet bonoya ilişkin imza incelemesi yaptırılarak bilirkişi raporu alınmış ise de mukayese konusu davacının imzasını içeren belgelerin, dava konusu bonoların tanzim tarihinden sonraki döneme ait olduğundan alınan bilirkişi raporuna bu nedenle itibar edilemeyeceği, mahkemece yapılacak işin, davacıdan dava konusu bonoların tanzim tarihi ve önceki tarihlere ilişkin imza incelemesine esas olacak belge asıllarının ibrazı ve bulunduğu yerlerden getirtilmek suretiyle bilirkişi incelemesi yaptırılarak sonucuna göre bir karar vermekten ibaret olacağı-
Taraflar arasındaki menfi tesbit davası-
Mahkemece, imzanın, davacıya ait olduğuna dair ispat yükünün davalı taraf üzerinde olduğu, davalı tarafın iddiasını ispatlayamadığı, davalı kooperatife ait 30.09.2000 vade tarihli ve 1598 nolu borç senedindeki imzanın, davacıya ait olmadığı gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmesinin yerinde olduğu-
İİK’nun 72/4 maddesine göre; “Dava, alacaklı lehine neticelenirse ihtiyati tedbir kararı kalkar. Buna dair hükmün kesinleşmesi halinde alacaklı ihtiyati tedbir dolayısıyla alacağını geç almış bulunmaktan doğan zararlarını gösterilen teminattan alır. Alacaklının uğradığı zarar aynı davada takdir olunarak karara bağlanır. Bu zarar herhalde %40’tan aşağı tayin edilemez.” . Davalı alacaklı yararına anılan yasa hükmünde belirtilen tazminat koşulları oluştuğu halde, mahkemece tazminata hükmedilmemiş olmasının bozmayı gerektireceği-
Mahkemece verilen 15.12.2010 tarihli ilk kararda davacı lehine 16.430 TL. vekalet ücretine hükmedilmiş olup bu yöne ilişkin temyiz itirazları reddedildiğine göre vekalet ücretinin miktarı davacı yönünden kazanılmış hak teşkil edeceği-
Taraflar arasındaki menfi tesbit davası-
Mahkemece yapılan yargılama sonunda; “davalıya yapılan ciroda cirantanın imzasının eli ürünü ıslak imza olmayıp kaşe izi niteliğinde bulunduğu, çekte cironun geçerli olabilmesi için mutlaka ciranta tarafından el yazısı ile yazılmış ad ve soyad veya yalnızca imza bulunması gerektiği, bu durumda davalıya geçerli bir ciro yoluyla devir ve temlik bulunmadığından takip alacakları davalının yetkili hamil olmadığı, bu nedenle takibe konu çeke dayanarak davacılardan talepte bulunamayacağı” gerekçeleriyle davanın kabulüne karar verilmiş olmasında yasaya aykırı bir yön bulunmadığı-