Davacının bononun tehdit ve psikolojik baskısı ile düzenletildiği iddiasında bulunulduğu, davacı tarafın dava dilekçesinde belirttiği vakıalarla bağlı olduğu, TBK'nın 39. maddesi gereğince korkutma sonucunda sözleşme yapan tarafın 1 yıllık hak düşürücü süre içinde sözleşme ile bağlı olmadığı, davalı tarafa usulüne uygun olarak bildirmediğinden ve bu süre de geçmiş olduğu anlaşıldığından davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmesinin gerektiği- Davacının, dava konusu bononun dava dışı şirkete verdiği zarar sebebiyle tehdit altında alındığını ve söz konusu zarardan işe iade davası sonucunda davacının sorumlu olmadığının ortaya çıktığı böylece bononun bedelsiz kaldığını iddia ettiği, bu durumda davacının bedelsizlik iddiası yönünden araştırma ve inceleme yapılarak toplanan tüm deliller hep birlikte değerlendirilerek varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerektiği-
6100 sayılı HMK’nda belirtilen usul kuralları uygulanmak suretiyle imza örnekleri alınması için ilgili şahsın bulunduğu mahal mahkemesine yeniden talimat yazılması, ıslak imza örnekleri alınarak söz konusu belgedeki imzanın davalının eski avukatına ait olup olmadığı ve belge üzerindeki tarihte sonradan düzeltme yapılıp yapılmadığına dair bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle sonucuna göre karar verilmesi gerekeceği-
Bölge Adliye Mahkemesi tarafından tebligatın yapıldığı adresin otel olması nedeniyle 1. ve 2. haciz ihbarnamelerinin Tebligat Kanunu’nun 18. maddesine aykırı olduğu bu nedenle 3. haciz ihbarnamesi gönderilme şartları oluşmadığından davacının eldeki davayı açmakta hukuki yararı bulunmadığı gerekçesi ile davanın esası incelenmeksizin reddine karar verilmişse de; Tebligat Kanunu'nun 18. maddesinin otelde geçici konaklayanlar yönünden uygulanabileceği, davacının otelde ortak olduğu, konaklayan olmadığı, haciz ihbarnamelerinin usulüne uygun şekilde muhatabın bilinen en son adresinde tebliğ edildiği ve davacının eldeki davayı açmakta hukuki yararı bulunduğu kabul edilerek işin esasının incelenmesi gerekeceği-
Davaya konu asıl alacak üzerinden başlatılan icra takibinde,, davacıların sorumlu oldukları borç miktarı daha az olarak tespit edildiğine göre, tespit edilen miktar kadar davacıların davalarında haklı çıktığı anlaşıldığından, asıl ve birleşen davada davayı vekil ile takip eden davacılar lehine haklı olunan miktar üzerinden ayrı ayrı nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde maktu vekalet ücretine hükmedilmesinin isabetli olmadığı-
Mahkemece, sözleşmenin dava dışı şirket ile yapıldığı, şirketin tek temsile yetkili kişisi davacının şahsi sorumluluğu olmadığı değerlendirilerek davanın tümden kabulü gerekeceği-
Açmış olduğu boşanma davası reddedildiğini, mahkemece davalı kadın ve ortak çocukları lehine hükmedilen nafakaları düzenli ödediği halde davalı tarafından tahsili amacıyla ilama dayalı takip başlatıldığını, nafaka borcunun bulunmadığını ileri sürerek, aleyhine başlatılan icra takibinin iptali ile borçlu olmadığının tespitine ve % 20 oranında kötüniyet tazminatının davalıdan tahsiline-
Eczacı tarafından SGK kapsamındaki kişilerin Türk Eczacıları Birliği üyesi eczanelerden ilaç teminine ilişkin protokol hükümlerinin ihlal edildiği sabit olduğundan, ayrıca Kurum sorumluluğunda olmayan reçetelerle ilgili davacının, davalı kurumdan reçete bedellerini tahsil etmesi mümkün olmadığından, davacı reçete bedellerini ancak sahtecilik yapan kişilerden isteyebileceğinden, Kurum'un yersiz ödemelerini geri isteme hakkı olduğu kabul edilerek, davacının adı geçen kişilere ait reçete bedellerine ilişkin işlemin iptali talebinin reddi gerekeceği-
Teminat mektubunun dosya borcunu ödemeye yönelik olmadığı, yine kesin ve süresiz de olmadığı anlaşıldığından, şikayetin kabulü ile hacizlerin kaldırılmasına ilişkin kararın iptaline karar verilmesi gerekeceği-
Borçlunun, karşı tarafın fatura alacaklarına ilişkin ihtiyati tedbir istemi de takip başlatılması halinde itiraz üzerine duracağı gerekçesiyle reddedildiğinden, dava konusu icra takibi fatura alacaklarına dayanmakta olup, takip dayanağı olarak tedbir konusu teminat mektubundan bahsedilmediğinden, dava konusu icra takibi ise mahkemece verilen ihtiyati tedbir neticesinde değil davacı-birleşen dava davalı borçlu tarafından takibe süresinde yapılan itiraz üzerine durduğundan, Bölge Adliye Mahkemesince İİK m.72/4 uyarınca şartları oluşmadığı gerekçesiyle, asıl davada davalı-birleşen dava davacı vekilinin tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekeceği-
Somut olayda, yargılama esnasında ve dosyadaki davalı kooperatifçe sunulan belgelere göre, davacının 25/04/2013 tarihinde toplam 20.629,92 TL ödediği ve kooperatif kayıtlarında herhangi bir borcunun kalmadığı anlaşılmakta olup, bu durumda menfi tespit talepli olarak açılan davanın İİK'nın 72/VI. maddesi gereğince kendiliğinden istirdat davasına dönüştüğü gözetilerek, ödenen bedelin istirdadına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde menfi tespit hükmü kurulmasının doğru olmadığı-