Ziynet alacağına ilişkin davada; evden ayrılmayı tasarlayan kadının ziynet eşyasını, önceden yanında götürmesi ve gizlemesinin her zaman mümkün olduğu gibi, evden ayrılırken üzerinde götürmesi de mümkün olup; bunun sonucu olarak, normal koşullarda ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerektiği ve aksini ispat yükünün davacı kadında olduğu- Davacı tanığının beyanlarının davacının değil, bizzat davalının beyanlarına dayanması halinde davacı kadının iddiasını ispat ettiğinin kabulü gerektiği-
Borçlanmadığı edimi kendi istediğiyle yerine getiren kimse bunu ancak kendisini borçlu sanarak yerine getirdiğini ispat ederse geri isteyebilecek olup (TBK. 78) ispat külfetinin yanlışlıkla ödeme yaptığını ileri süren davacı tarafta olduğu- Vade tarihleri ve ödeme tarihleri birbirinden farklı dava konusu 2 senedin de hataen ödendiğinin kabul edilemeyeceği- Dava konusu senetler bono niteliğinde olup davacının işlemlerinde basiretli bir tacir gibi davranması, ödeme yaparken ödenilen bonodaki imzanın kendisine ait olup olmadığını incelemesi gerektiği- Hataen ödeme yaptığını ispatlayamayan davacının davasının reddi gerektiği-
Tek başına, teslim alan imzası bulunmayan sevk irsaliyelerinin davalı defterlerinde kayıtlı olması ve fatura düzenlenmesinin malın teslimini ispata yeterli olmadığı- Davacının eşi ile davalı şirket arasındaki e-posta yazışmalarının içeriğinde de "dava konusu kömürün davacının eşine teslim edildiğine" dair davacıyı bağlayıcı bir tespit bulunmamaktaysa da, dosya içerisinde davacı ve davacının eşinin isim ve imzalarını içerir, araç plakalarının yazılı olduğu, irsaliye numaralarının kayıtlı olduğu kömür tartım fişleri bulunduğundan, mahkemece tüm bu belgelerin asılları temin edilerek davacı tarafa gösterilmesi, inkar halinde imza incelemesi yapılarak malın teslim edilip edilmediğinin; edilmişse ne kadarının teslim edildiğinin tespiti gerektği- Malın bu şekilde tesliminin belirlenmesi halinde ise, davacının eşi olması ve yine dosyada mevcut banka dekontlarında dava konusuna ilişkin süreçte bu kişinin davacı adına davalı şirkete bir kısım ödemeler yapması hususunun davacının eşinin davacı ile birlikte çalıştığına karine teşkil ettiği nazara alınarak bir hüküm kurulması gerektiği-
Taraflar arasındaki alacak davasında; davalının savunmasında yer alan davanın derdest olduğu, savunulan diğer davadaki beyanının işbu davanın kabulü için elverişli bir ikrar içermediği; davacının davalıya mal satıp teslim ettiğini ispat külfeti altında olduğu, davacı bu vakıayı ispat edebilirse bu sefer davalının kendisine teslim edilen mal bedelini ödediğini ispat etmesinin gerektiği kabul edilerek, taraflarca gösterilen tüm deliller toplanıp ispat külfetinin kime ait olduğuna da dikkat edilerek değerlendirme yapılması gerektiği, ayrıca istinaf mahkemesince ilk derece mahkemesinin yaptığı tahkikat yeterli görülmeyerek ilave tahkikat ile davalı isticvap edilmiş olduğundan, bu durumda istinaf mahkemesince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden esas hakkında karar verilmesi gerektiği-
Senetteki imzanın borçluya ait olduğunun ispat külfetinin, senet elinde olup takibe başlayan ve imzanın borçluya ait olduğunu iddia eden alacaklıya ait olduğu-
Kadına özgü ziynet eşyası niteliğindeki bileziğin, eşler arasında aksine bir anlaşma veya bu konuda yerel bir âdet bulunmadıkça evlilik sırasında kim tarafından hangi eşe takılmış olursa olsun kadın eşe bağışlanmış sayılacağı ve artık onun kişisel malı niteliğini kazanacağı- Davalı erkeğin düğünde toplam 12 adet bilezik takıldığına yönelik beyanının mahkeme önünde ikrar kabul edilmesi gerektiği-
Borç olarak banka havalesi ile gönderilen paranın iade edilmediği ileri sürülerek alacağın tahsili istemine ilişkin davada; havalenin sadece bir ödeme vasıtası olup, var olan bir borcun ödendiği karinesini oluşturduğu, karinenin aksini ispat yükünün havaleyi gönderen şahsa ait olduğu; bunun yanı sıra banka havalesinde paranın gönderiliş nedenine ilişkin herhangi bir şerh bulunmadığı ve ödünç ilişkisi davacı tarafından kanıtlanamadığı için, davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
Hastalık olgusunun işçiye tek başına haklı fesih imkanı tanımadığı- İş Kanunu’nun 24/I-a maddesinde tanımlanan koşulların oluşup oluşmadığının tespiti bakımından uzman bir bilirkişiden rapor alınarak yasal düzenlemede tanımlanan “iş sözleşmesinin konusu olan işin yapılması, işin niteliğinden doğan bir sebeple işçinin sağlığı veya yaşayışı için tehlikeli” olup olmadığı belirlenmeden, davacının hastalığının haklı fesih imkanı yaratıp yaratmayacağı değerlendirilmeden karar verilmesinin hatalı olduğu- İşçi sağlığı ve İş Güvenliği Uzmanı ve Uzman Tıp Doktorundan rapor alınarak davacının dosyada mevcut rapor ile belgelenen tanı ve teşhisi nedeniyle işyerinde nöbet geçirdiği de beyan edildiğinden, mevcut sağlık durumunun iş yerinin yoğunluğu gözetilerek ve işverenin işçiyi gözetme borcu da dikkate alınarak, işyerinin özellikleri, çalışma koşulları, yapılan işin özellikleri bir bütün halinde değerlendirilip bu koşulların işçi yönünden oluşup oluşmadığı, işçinin yaptığı işin sağlığını doğrudan etkileyip etkilemediği ve davacının sağlık sorunlarının işyerinde çalışmaya engel olup olmadığı, işçinin sağlığı ve yaşayışı için risk oluşturup oluşturmadığı ,işçi yönünden davalıya ait işyerinde çalışmasında bir sakınca bulunup bulunmadığının belirlenmesi, yazılı başvuruya gerek olmadığından, davacıya sağlık durumuna uygun verilebilecek başka işler olup olmadığı davalı işyerinde keşif yapılmak suretiyle tespiti ile yeniden değerlendirme yapılması gerektiği-
HMK’nın 226. (HUMK m. 352) maddesi gereğince yemin edecek kimsenin onu ceza soruşturması ya da kovuşturması ile karşı karşıya bırakacak vakıalar yemin konusu olamayacağından, mahkemece davacı tarafa yemin teklifinin hatırlatılarak davalı tarafça yeminin eda edilmesi ve buna dayanılarak hüküm kurulması doğru olmadığı gibi; tespit dosyası, yargılama sırasında davalının beyanları ve tanık anlatımları dikkate alındığında, davalı hayvanlarının davacının ağaçlarına zarar verdiğinin davacı tarafça ispatlandığının kabulü gerektiği-
Davalı-alıcının, "matbu ve boş olarak imzaladığını belirttiği tellallık sözleşmesine davaya konu taşınmazın adresinin sonradan eklendiği" iddiasının "tanık" ile ispatlanamayacağı- Taşınmazın tellalı saf dışı bırakılması suretiyle alınması hâlinde tellallık ücretinin cezası ile birlikte ödeneceğine ilişkin hükmün (TBK. mad. 20)  "genel işlem koşulu" olark kabul edilemeyeceği, anılan kararlaştırmaların "sözleşme serbestisi" ilkesi çerçevesinde geçerli ve tarafları bağlayıcı olduğu- Tellal ile yapılan sözleşmeye rağmen, tellalın saf dışı bırakılması suretiyle taşınmaz maliki ile irtibata geçilerek taşınmazın satın alındığı anlaşıldığından, davaya konu sözleşmenin geçerli olduğu ve anlaşmaya aykırı doldurulduğunu davalının ispatlayamadığından davacı tellalın sözleşme gereği alacağa hak kazandığı-