Davalı kargo şirketinin, temsil ettiği şirketin slot ihlallerinden dolayı oluşacak ücretlerden sorumlu tutulamayacağı, sadece fatura düzenlenmesi alacağın ispatına yeterli olmadığı, slota konu uçuşların tüm detaylarını gösterir belge ve delillerin verilen kesin süreye rağmen dosyaya sunulmadığı, dosyada yer alan slot ihlal çizelgesinde belirtilen ihlallerin davalı havayolu şirketi tarafından herhangi bir şekilde kabul edilip edilmediğinin anlaşılamadığı, bu durumda bu çizelgenin de ihlalinin gerçekleştiğini ispata yeterli bir delil olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı-
Ziynet alacağı hakkı olduğunu iddia eden kadın eşin, varlığını kanıtladığı dava konusu ziynetlerin kendinde olmadığını şüpheye yer vermeyecek şekilde kanıtlanmakla yükümlü olduğu- Uyuşmazlık konusu ziynet eşyaları hakkında erkek eşin “evlilik birliği içerisinde bu eşyaların bozdurularak harcandığı ancak ziynetlerin miktarının iddia edilen kadar olmadığını” kabul ettiği, bu durumda erkek eşin, kadının kişisel malı niteliğinde kabul edilen bu eşyaları iade ettiği veya iade edilmemek üzere aldığı hususunda ispatla yükümlü olduğu- Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyelerce; dava konusu edilen ziynet eşyalarının erkek eş tarafından bozdurularak harcandığı beyanının delil ikamesi olduğu, delil ikamesi niteliğindeki bu beyanla ispat yükünün yer değiştirmediği, direnme kararının bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüşün Kurul çoğunluğunca benimsenmediği-
Hisse satın aldığı tarihte taşınmaz üzerinde bulunan binanın davacıya ait olduğunu bilip bilmediği hususu araştırılmadan; İlk Derece Mahkemesince davanın kabulü, salt davalının sonradan hisse satın aldığından bahisle Bölge Adliye Mahkemesince davanın reddi doğru olmadığından; taraflara imkan tanınıp, bu yönde deliller toplandıktan sonra sonucuna göre karar verilmesi için Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması gerekeceği-
Dava konusu taşınmazın davalının kullanımında olduğunu, intifadan men koşulunun gerçekleştiği ve davacının payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yerin bulunmadığı hususlarının ispat külfetinin davacı tarafa ait olduğu- Davacının dava dilekçesinde yemin deliline dayandığı, öncelikle davacı tarafa yemin teklif hakkını kullanmak isteyip istemediğinin sorulması, yemin teklif edildiği ve davalı taraf da bu teklifi kabul ettiği takdirde HMK'nin 228. vd. maddelerinde gösterilen usul uygulanarak öncelikle yemin teklif eden davacı tarafa kesin süre verilerek, taşınmazın davalının kullanımında olduğu, ecrimisil istenen süreden önce davacı paydaşın davaya konu taşınmazdan ya da gelirinden yararlanmak isteğinin davalı paydaşa bildirildiği ve davacının payına karşılık taşınmazda çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yerin bulunmadığı hususlarıyla ilgili yemin metni hazırlanmasının istenmesi, hazırlanacak yemin metni mahkeme hakimince denetlenerek davacının bilgisi dahilinde olabilecek hususlar dikkate alınarak yemin metninin düzenlenmesi, karşı tarafın yemini kendisine teklif edilen yemin metni çerçevesinde eda etmesinin sağlanması, ayrıca intifadan men şartının gerçekleşip gerçekleşmediğinin ve davacının payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı veya kullanabileceği bir kısım yer bulunup bulunmadığının araştırılarak ondan sonra hasıl olacak sonuca göre tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekeceği- İcra takibine ve incelenen itirazın iptali davasına konu edilen alacağın likit ya da muayyen olduğunu, bu miktarın yargılama yapılmaksızın basit bir hesaplama işlemiyle tespit edilebilir nitelikte olduğunu kabul etme olanağının bulunmadığı, bu sebeple icra inkar tazminatının reddi gerekeceği-
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tenkis davasında, dava konusu kerpiç ev ve avlu vasfındaki taşınmazın gerçek değeri ile tapuda gösterilen bedeli arasında fahiş bir fark bulunduğu dikkate alındığında; mirasbırakanın diğer mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla dava konusu taşınmazı tek erkek evladının oğlu olan davalıya satış suretiyle temlik ettiği, ancak resmi akitte satış olarak gösterilen işlemin gerçek bir satış olmayıp, bedelsiz olarak yapılan devrin bağış niteliğinde olduğu sonucuna varıldığı- Satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir bedel karşılığında yapılacağı açık olmakla birlikte, bedelin mutlaka para olması şart olmayıp, ebeveynin normal bakımın ötesinde özel bir ihtimam ve bakıma muhtaç olduğu ve görev sınırının aşıldığı durumlarda yapılan bakım ve hizmetin semen olarak değerlendirilmesinin de mümkün olduğu, böyle bir durumda temlik ivazlı sayılsa da somut olayda davalının uzun yıllar boyunca dedesine bakıp hizmet ettiği yönündeki savunmasını ispat eder nitelikte bir delil bulunmadığından mirasbırakan tarafından yapılan temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu-
Davalı işverene ait ticari takside şoför olarak çalışan iki kişiden birisi olan davacının aylık sabit bir tutarı işverene ödemesi karşılığında hasılata bağlı olarak değişen günlük ücret ile çalıştığı, bu çalışma sisteminde işçi olan şoför tarafından işverene aylık sabit bir ödeme yapılmakla birlikte, işçinin günlük sabit bir ücreti söz konusu olmayıp, ücretin günlük hasılata bağlı olarak değiştiği- İşveren aylık sabit bir tutar ile gelirini garanti altına almakta ise de, asgari ücret düzeyi saklı kalmak kaydıyla işçinin ücret düzeyi bakımından sabit bir alt sınır bulunmadığı, ayrıca, hasılata bağlı günlük yevmiyeli olarak çalışan işçilerin haftalık kırk beş saatten fazla çalışsa dahi fazla çalışma ücretine hak kazanmayacağına ilişkin bir düzenlemenin bulunmadığı- Bu itibarla, yapılan işin niteliği ve tanık beyanları dikkate alındığında, davacının fazla çalışma yaptığı anlaşıldığından, davacının haftalık kaç saat fazla çalışma yaptığının belirlenmesi, daha sonra fazla çalışma ücretinin sadece yüzde elli zamlı kısmının hesaplanması ve hesaplanan miktardan da karineye dayalı makul oranda indirim yapılarak karar verilmesi gerektiği-
6098 sayılı TBK’nun 19. (mülga 818 sayılı BK’nun 18.) maddesinde düzenlenen genel muvazaa hukuksal nedenine dayalı sıra cetvelinin iptali ile davalı tarafından icra dosyası kapsamında tahsil edilen bedel yönünden alacak istemi- Borçlunun maaşına yazılan haciz yazılarının sıraya konularak bu sıra ile ödeme yapılmasının İİK'nın 140/1 maddesinde tanımlanan sıra cetveli niteliğinde olmadığı- Mahkemece, davanın TBK'nın 19. maddesinde düzenlenmiş muvazaa iddiasına dayalı iptal istemine ilişkin olduğunun kabulü doğru ise de; ispat yükü yönünden genel ilkelere uygun olarak ispat yükünün davacıda olduğu kabul edilerek uyuşmazlığın çözümlenmesi gerekirken ispat yükü davalıya yüklenerek yazılı şekilde hüküm kurulmasının hatalı olduğu-
Davacı tarafça sunulan delillere göre, tapuda davacı adına kayıtlı taşınmazın vekâletname ile yetkili kılınan davalı tarafından önce eşine temlik edilip, kısa bir süre sonra da ondan devralarak vekilin kendisine mal ettiği sonucuna varıldığı, taşınmazın 2005 yılındaki arsa değeri 41.308,00TL olduğu hâlde çok altındaki bir bedelle devredildiği açık olup vekâlet verenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altında bulunan vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığı- Zararlandırma eyleminin gerçekleşmesi halinde yetkinin kötüye kullanıldığının kabul edilmesi gerektiği-
Davacı mirasçıların "bedelsizlik" ve "muvazaa" iddiasıyla açtığı bonodan dolayı menfi tespit ve istirdat istemine ilişkin davada, HMK. 201 uyarınca, senede bağlı olan her çeşit iddiaya karşı def'i olarak ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemleri, ispat sınırından az bir miktara ilişkin olsa bile, ancak senetle ispat edilebileceği- Senede karşı "senetle ispat" kuralının senedin tarafları için geçerli olduğu- Mirasçıların "külli halef" sıfatıyla senede karşı dava açmaları hâlinde, iddialarını ancak "yazılı delille" ispat edebileceği- Mirasçıların küllî halef sıfatıyla değil de, (eldeki davada olduğu) sadece kendi miras haklarına dayanarak dava açmaları durumunda ise, senede karşı olan iddialarını senet (kesin delil) ile ispat etmek zorunda olmadığı, muvazaa iddialarını HMK. 203/d gereğince tanıkla ispat edebileceği- "Eldeki davada muvazaa iddiasının hukukî temelinin bulunmadığı ve davanın bedelsizlik iddiasına dayalı olduğu, davacı mirasçıların kendi haklarına dayanarak böyle bir davayı açamayacakları, dolayısıyla tanık dinlenilerek hüküm kurulmasının mümkün olmadığı" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Muris muvazaasında, temlikin muvazaalı olduğunu ispatlama yükümlülüğünün davacıya ait olduğu-