İşçilerin beden ve ruh sağlığının korunmasında önemli olan yönün, iş güvenliği tedbirlerinin alınmasının hakkaniyet ölçüleri içinde işverenlerden istenip istenemeyeceği değil, aklın, ilmin, fen ve tekniğin, tedbirlerin alınmasını gerekli görüp görmediği hususlar olduğu- Bu itibarla işverenlerin, mevzuatın kendisine yüklediği tedbirleri, işçilerin tecrübeli oluşu veya dikkatli çalıştığı taktirde gerekmeyeceği gibi düşünceler ile almaktan çekinemeyeceği- Çalışma hayatında süre gelen kötü alışkanlık ve geleneklerin varlığı da, işverenlerin önlem alma ödevini etkilemeyeceği- İşverenlerin çalıştırdığı sigortalıların beden ve ruh bütünlüğünü korumak için yararlı her önlemi, amaca uygun biçimde almak, uygulamak ve uygulatmakla yükümlü olduğu-
Kendi payından fazlasını ödeyenin diğer müteselsil borçlulara karşı rücu hakkı saklı kalmak kaydıyla, her bir borçlu yönünden kusurlarına karşılık gelen miktar ayrılmaksızın teselsül kurallarına göre sorumluluklarına karar verilmesi gerektiği- İş kazası veya meslek hastalığına birlikte sebebiyet veren sorumluların işveren ve üçüncü kişi olması durumunda ise, işverenden istenebilecek gerçek zararın aşılmamak üzere işverenin müteselsilen sorumlu olacağı tutar, 1. fıkra gereğince kendi kusur payı gözetilerek sorumlu tutulacağı miktarın (gelirin ilk peşin sermaye değeri X işverenin kusur oranı), üçüncü kişinin 4. fıkraya göre sorumlu olacağı tutar (gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı X üçüncü kişinin kusur oranı) ile toplamı kadar, kanun koyucunun getirdiği “gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı” sınırlaması karşısında üçüncü kişinin müteselsilen sorumlu tutulacağı miktarın ise, gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı ile işveren de dahil olmak üzere tüm davalıların kusurları toplamının çarpımı sonucu elde edilecek tutar kadar olması gerektiği- Gerçek zarar hesabının, tazminat hukukuna ilişkin genel ilkeler doğrultusunda yapılması gerektiği- Ülkemize özgü ve güncel verileri içeren TRH 2010 tablosunun bakiye ömrün belirlenmesinde nazara alınması gerektiği-
Kiracının kiralanana yaptığı faydalı ve zorunlu masrafların vekâletsiz iş görme hükümlerine göre davalı kiraya verenden isteyebileceği, kural olarak bu gibi zorunlu ve faydalı masrafların kira sözleşmesinin başlangıcında yapılmış olduğunun kabul edilmesi gerekeceği- Davacı kiracının kiralananda kalan ve kiraya veren tarafından benimsenen imalat için sebepsiz zenginleşilen oranda bedelin tazminini talep edilebileceği, ancak taraflar arasında imzalanan sözleşme uyarınca, davacı kiracının taşınmaza yapmış olduğu imalat bedellerini talep edemeyeceğinin anlaşılmasına göre davanın reddine karar verilmesi gerekeceği-
Trafik iş kazasında vefat eden sigortalının hak sahiplerine bağlanan gelirler ile yapılan tedavi ile cenaze masrafları nedeniyle oluşan kurum zararının davalılardan 5510 s. K. gereğince müştereken ve müteselsilen tahsili istemine ilişkin davada, tedavi giderleri kapsamında kalan ödemelerden dolayı davalıların sorumluluğunun ortadan kalkıp kalkmadığı hususunun - 6111 s.  K. ile, 2918 s. Karayolları Trafik Kanunu'nda yapılan değişiklikler de gözetilerek- irdelenmesi gerektiği-  Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararların kesinleşmiş mahkûmiyet kararları olarak kabul edilemeyeceği-  "Kesinleşen ceza davasında belirlenen maddi olguların hukuk hakimini bağlayacağı" ve olayın meydana geliş şekli dikkate alınarak, olayın gerçekleştiği iş kolunda uzman kişilerden oluşan bilirkişi heyetinden alınacak bir rapor ile davacı kurum zararının 5510 s. K. mad. 21/4 ve 6111 s. K.'nun tedavi giderleri bakımından getirdiği yeni durum dikkate alınmak suretiyle belirlenmesi gerektiği-
Usulsüz kredi kullandırılmasından dolayı uğranılan zararın ödetilmesi istemine ilişkin davada,dava tarihi itibarı ile yürürlükte bulunan 6098 sayılı TBK mad.61 uyarınca, haksız eylemin ve bunun sonucunda doğan zararın birden fazla kişi tarafından meydana getirilmesi durumunda zarar gören, dilediği takdirde eyleme katılanların birisinden veya birkaçından veyahut tamamından zincirleme olarak sorumlu tutulmalarını isteme hakkına sahip olduğu, bu nedenle davacı banka, asıl kredi borçluları ile birlikte kredilerin verilmesinde kusurları olduğunu iddia ettiği personelinden tahsilde tekerrür olmamak üzere alacağını isteme hakkına sahip olduğu, mahkemenin yanılgılı gerekçe ile davayı reddetmesinin doğru olmadığı-
Ayrı zamanlarda ve ayrı ortamlarda meslek hastalığının oluşmasında birbirleriyle irtibatlı olmaksızın katkıları bulunan davalıların kusurları oranında kurum alacağından sorumlu tutulmaları gerektiği-
Mahkemece yapılması gereken işin, akdi sorumluluk esasları dairesinde Ankara 4. İş Mahkemesi'nce verilen kararda belirtilen tutarın fer'ileriyle birlikte hangi tutardan hangi davalının sorumlu tutulacağının tespit edilip, bu tespit doğrultusunda hükmedilecek miktarın her bir davalıdan ayrı ayrı avans faiziyle tahsiline karar vermekten ibaret olduğu-
2918 Sayılı KTK'nun 88 ve TBK'nun 61.maddesi hükümleri uyarınca haksız fiile karışanların her biri zarardan müteselsilen sorumlu oldukları, trafik kazasından kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkin davada, toplam tazminatın davacı talebi gibi davalılardan müşterek ve müteselsilen tahsiline karar verilmesi gerekirken, davalı tarafın kusurları oranında tazminattan sorumluluklarına karar verilmesinin doğru olmadığı-
Rücuan tazminat davalarında, zarar verenlerin kendi kusurları oranında sorumlu tutulmaları gerekirken, ortaklaşa ve dayanışmalı olarak zarardan sorumlu tutulmalarının usul ve yasaya aykırı olduğu- Rücuan tazminat davalarında kabul edilen tazminata ödeme gününden itibaren faiz yürütülmesi gerektiği-
İş kazası, meslek hastalığı ve hastalık, üçüncü bir kişinin kusuru nedeniyle meydana gelmişse, sigortalıya ve hak sahiplerine yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı, zarara sebep olan üçüncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara rücu edilebileceği, üçüncü kişinin, ancak kusurlu bir hareketinin varlığı halinde rücu alacağından sorumlu olacağı, öte yandan sigortalının kesinleşen meslekte kazanma gücü kaybı oranı belirlenmeden hüküm kurulmasının isabetsiz olduğu-