Davalı belediyenin dava konusu taşınmazı arsa olarak ve yalnızca toprak bedeli karşılığında sattığı uyuşmazlıkta, taşınmaz Hazineye ait olduğundan üzerindeki muhdesat yönünden davalı belediyenin değil, taşınmaz maliki olan Hazinenin zenginleştiğinin kabulü gerektiği- "Kamu otoritesini temsil eden bir güven kurumu olan belediyenin kendisine ait olduğunu açıkça belirttiği, parselasyonunu yaparak satışa çıkardığı taşınmazın mülkiyetinin Hazineye ait olduğunu bilmesine rağmen, Hazineyle ihtilâfların çözülerek tapuların dağıtılacağı konusunda vaatte bulunduğu ve bu vaatlerin bazı vatandaşlar yönünden yerine getirildiği hususunun kendi savunmasıyla anlaşıldığı, böyle bir durumda, artık belediyenin sözleşmenin geçersizliğinden bahsetmesinin hukuk önünde korunamayacağı, Özel Dairenin de davalı Belediyeyi sözleşme bedelinden değil taşınmazın rayiç değerinden sorumlu tuttuğu, bu sebeple davacıların taşınmazın kendilerine ait olduğu inancıyla muhdesatlar için yaptığı harcamalardan da davalının sorumlu tutulmasının yerinde olduğu" görüşünün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Enjeksiyona bağlı düşük ayak sekelinin oluşması sonrasında tıbbi uygulama hatası iddiasıyla açılan tazminat davasında mahkemece yapılan incelemenin yeterli olup olmadığı- Aydınlatılmış onamın alınmasının gerekip gerekmediği-
Taraflar arasındaki satış sözleşmesinin yan yükümlülüğünün, davalının teknenin yedek anahtarını da davacıya vermesi veya en azından davacıyı yedek anahtarın kendisinde olmadığı hususunda uyarması olduğu, davalının bu yükümlülüğünü ihlal etmesi sonucunda davacının teknesini dört yıl sonra bulduğunun anlaşıldığı, ayrıca davalı tarafından yedek anahtarın davacıya teslim edilmemesi veya bu konuda uyarı yapılmaması hususunda kendisine hiçbir kusurun yüklenemeyeceği de ispat edilemediğinden, mahkemece davalının satış sözleşmesinin yan yükümlülüklerini yerine getirmediği ve borcunu gereği gibi ifa etmediği, bu nedenle davacının zararına yol açtığı, ayrıca kusursuzluğunu da ispat edemediği gözetilerek işin esasına girilip davacının talep ettiği zarar kalemlerine ilişkin bir değerlendirme yapılması ve gerektiği takdirde bilirkişi raporu alınarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceği-
Satış vaadine konu taşınmazın sözleşme tarihinde tapusuz olduğu, davalıların murisi tarafından özel parselasyona tabi tutulmuşsa da, sözleşme tarihinde ifasının mümkün olmadığı, kadastro çalışmaları sırasında taşınmazın üçüncü kişi adına kayıt ve tespitinin yapıldığı, davacı tarafından davalılar aleyhine açılan tapu iptali ve tescil davasının, taşınmazın dava dışı 3. kişi adına tapuya kayıtlı olması nedeniyle ifa olanağı bulunmadığı gerekçesiyle reddedildiği anlaşıldığından, sonraki imkansızlık nedeniyle borcu sona eren davalı mirasçıların, murislerinin davacı taraftan aldığı satış bedelini sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre iade etmesi gerektiği- Borcun sona erdiği tarih itibariyle, davacının talebi doğrultusunda denkleştirici adalet ilkesi gereğince hesaplama yapılması gerektiği- Taşınmaz mal satış vaadi sözleşmesinden doğan davalar için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden on yıllık zamanaşımı süresi uygulanacağı ve bu sürenin sözleşmenin ifa olanağının doğmasından sonra işlemeye başlayacağı- Satışı vaat edilen taşınmaz, sözleşme ile veya fiilen satış vaadini kabul eden kişiye, yani vaat alacaklısına teslim edilmişse, on yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra açılan davalarda, zamanaşımı savunmasının, iyi niyet kuralları ile bağdaşmayacağından dinlenmeyeceği- Taşınmazın zilyetliğinin davacıya devredilmiş olması, hem de davacı tarafından davalılar aleyhine açılan tapu iptali ve tescil davasının reddi kararının ...2009 tarihinde kesinleşmesi karşısında, davacı açısından borcun sona erdiği tarih ...2009 olup, davanın açıldığı tarih itibariyle zamanaşımı süresinin de dolmamış olduğu-
Resmi sözleşmede ödendiği belirtilen bedelin ödenmediğinin; ancak, aynı değerde başka delil ile ispatı gerekeceğinden davacının satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan edimini yerine getirdiğinin kabulü gerekeceği, satış vaadi borçlusu dava konusu taşınmazlardaki paylarını dava dışı üçüncü kişiye sattığı kayıt malikinin de kötüniyetli olduğu davacılar tarafından ileri sürülmediğinden mahkemece tazminata hükmedilmesi gerekeceği, taşınmazın davalı tarafından üçüncü kişiye satıldığı ve ifanın artık imkansız hale geldiğinden, bir taahhüt muamelesi olarak geçerliliğini koruyan sözleşme gereği davacının zararının 818 sayılı BK’nın 96. maddesi uyarınca giderilmesi, dava konusu taşınmazlardaki payların dava tarihindeki rayiç değerlerinin hüküm altına alınması gerekeceği-
Eser sözleşmesinden kaynaklanan alacak istemi-
İş kazası sonucu oluşan sürekli iş göremezlik nedeniyle meslekte kazanma gücündeki kayıp oranı, kazalı sigortalıya bağlanacak gelir ve hüküm altına alınacak tazminatın miktarını doğrudan etkilediğinden bu oranın hiçbir duraksamaya yol açmayacak biçimde saptandığı tarihten itibaren (somut olayda, belirsizliğin Sosyal Sigortalar Yüksek Sağlık Kurulu kararı ile ortadan kalktığı tarihten) zamanaşımının başlatılması gerektiği- Meslekte kazanma gücü kayıp oranı, iş kazasından dolayı talep edilecek maddi tazminatın sınırlarının belirlenmesi için gerekli olduğundan, ıslah dilekçesi ile talep edilen maddi tazminatın zamanaşımına uğradığından söz etmenin mümkün olmadığı-
Temlik sözleşmesine konu 5 Nolu bağımsız bölümün o dava tarihindeki değerinin arsa sahibinden tahsili ile yükleniciye verilmesine karar verilmiş olup, eldeki temyize konu davada aynı bağımsız bölümün bedelinden arsa sahibinin de sorumlu tutulması halinde, davalı arsa sahibinin; 5 Nolu bağımsız bölümün değeri bakımından hem yükleniciye hem de yükleniciden 5 Nolu bağımsız bölümü temlik alan davacı H. T.’a mükerrer olarak ödemede bulunmuş olacağı- Davalı arsa sahibinin eldeki davada 5 Nolu bağımsız bölümün dava tarihindeki rayiç bedelinden sorumlu tutulmasının doğru olmadığı-
Mahkemece yapılması gereken işin; konusunda uzman yeni bir bilirkişi kuruluna 21/11/2014 tarihli Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin bozma ilamı doğrultusunda inceleme, değerlendirme ve hesaplama yaptırılarak, mahkemenin ve Yargıtay’ın denetimine elverişli rapor almak, bu rapora esaslı ve hukuken geçerli itiraz olduğu taktirde, ek rapor alarak bu itirazları değerlendirmek ve raporun bozmaya uygun düzenlenip düzenlenmediğini denetlendikten sonra bozmaya uygun yapılacak hesaba göre karar vermekten ibaret olduğu-
Kiralananın kullanıma elverişsiz hale gelmesi veya kullanımının önemli ölçüde azalması kiracının kasıtlı olmayan bir eylemi ile meydana gelmiş olsa dahi, kiraya verenin kiralananın kullanıma elverişli halde bulundurulması yükümlüğünden kurtulamayacağı- Kiraya verenin kasıtlı olarak kiralanan alandaki elektriği kesme eylemi nedeniyle kiracının abonelerine belirli bir süre kaliteli iletişim hizmeti veremediğinin ve bu hali ile zarar görmüş olduğunun kabulü gerektiği-