İmza itirazı ile birlikte imza incelemesine esas olacak imza örneklerinin bulundukları resmi mercileri de bildirmiş olduğundan, mahkemece, öncelikle borçlunun belirttiği karşılaştırma yapmaya elverişli imzaların ilgili yerlerden getirtilerek, usulünce bilirkişi incelemesi yaptırılması, bilirkişi tarafından borçlunun bildirmiş olduğu imza örneklerinin rapor tanzimine yeterli görülmediğinin belirtilmesi durumunda ise, borçluya İİK. mad. 68a/5 uyarınca meşruhatlı davetiye tebliğ edilerek, geldiğinde, imza ve yazı örnekleri alınıp bilirkişi incelemesi yaptırılmak sureti ile sonuca gidilmesi gerekirken, bu usule uyulmadan doğrudan borçluya meşruhatlı davetiye gönderilerek gelmediğinden bahisle istemin reddinin hatalı olduğu-
Takipten sonra açılan menfi tespit davasında ancak İİK'nun 72/3. maddesi hükmüne dayanarak HMK'nun 209. ve 170. maddenin kıyasen uygulanarak mahkemenin talebi kabul ettiği, işbu kararda usul ve yasaya aykırı herhangi bir yön bulunmadığı anlaşıldığı-
Borçlu murisin imza itirazında bulunması ve yargılama sırasında borçlunun ölmesi üzerine, muris mirasçıları tarafından, daha önce açılan imza itirazına devam edilmiş ise de, mirasçıların, murisleri tarafından yapılan imza itirazını kötüniyetle sürdürdükleri kanıtlanamamış olduğundan, mirasçı borçlular aleyhine tazminata hükmedilemeyeceği-
Adli Tıp Kurumu Başkanlığı tarafından düzenlenen bilirkişi raporunda imzanın kuvvetle muhtemelen borçlunun eli ürünü olmadığının bildirildiği dolayısıyla kesin kanaat bildirilmediği alacaklının mahkemeden, yeni bir rapor alınmasını istediği mahkemece söz konusu talebin kabul edildiği ancak duruşmada verilen iki haftalık kesin süreye rağmen (usul ve yasaya uygun olarak yapılan ihtar mevcuttur.) gerekli masrafın yatırılmadığı, diğer duruşmada da mahkemece, alacaklının bilirkişi raporuna dayanmaktan vazgeçmiş sayılmasına karar verildiğinin anlaşıldığı, toplanan delillere göre borçlunun imzaya itirazının kabulüne karar verilmesi yerinde olduğu gibi HMK’nun 324. maddesi çerçevesinde alacaklı yönünden alınan kararın da usul ve yasaya uygun olduğu, öte yandan mahkemece, takibe konu çekteki imzanın borçlu eli ürünü olduğu kesin olarak tespit ve ispat edilemediği kabul edildiğine göre, bu durumda alacaklının kötü niyeti veya ağır kusuru ispatlanamadığından alacaklı aleyhine tazminata ve para cezasına hükmedilmesinin isabetsiz olduğu-
İmzaya ve borca itirazın ödeme emrinin tebliğ tarihinden itibaren beş gün içinde icra mahkemesine yapılmasının zorunlu olduğu, bu sürenin hak düşürücü nitelikte olup; mahkemece re'sen gözetilmesi gerektiği-
Hamiline düzenlenmiş olan takibe konu çekin ilk cirantası ile imzaya itirazı kabul edilen keşideci arasında doğrudan bir ilişki bulunduğu somut şekilde belirlenemediğinden, ilk ciranta olan alacaklının, borçlunun imzasının sıhhatini bilecek durumda olduğunun kabulünün mümkün olmadığı, borçlu tarafından, alacaklının senedi takibe koymada kötü niyeti veya ağır kusuru bulunduğu da ispatlanamadığına göre, mahkemece alacaklının tazminat ve para cezası ile sorumlu tutulması isabetsiz olup, kararın belirtilen nedenle bozulması gerekir ise de, anılan yanlışlığın giderilmesinin yeniden yargılama yapılmasını zorunlu kılmadığı-
Borçlunun icra mahkemesine başvurusu imzaya itiraz niteliğinde olduğundan, mahkemece İİK.mad. 170/3 gereğince itiraz kabul edildiğine göre, takibin "durdurulması" yerine "iptaline" hükmolunmasının isabetsiz olup, kararın belirtilen nedenle bozulması gerekir ise de, yapılan yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını zorunlu kılmadığından kararın düzelterek onanması gerektiği-
İİK. mad. 170/3 uyarınca; icra mahkemesi, aynı Kanunun 68/a maddesinin dördüncü fıkrasına göre yapacağı inceleme sonunda, inkar edilen imzanın borçluya ait olmadığı kanaatine varırsa, itirazın kabulü ile birlikte takibin durdurulmasına ve aynı maddenin 4. fıkrası uyarınca; alacaklının senedi takibe koymada kötü niyeti veya ağır kusuru bulunduğu takdirde, alacaklıyı takip konusu alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere tazminata ve alacağın yüzde onu oranında para cezasına mahkûm edeceği-
Adli Tıp Kurumu'ndan alınan raporda 'imzanın borçlunun eli ürünü olup olmadığı' hususunda net bir görüş bildirilmemiş, borçlu vekili ise yeni bir bilirkişi incelemesi yapılmasını talep etmiştir.- Bu durumda mahkemece, bahsi geçen rapor hükme esas alınmak suretiyle itirazın kabulüne karar verilmiş ise de, Adli Tıp Kurumundan alınan raporun bu hali ile kesin kanaat içermediğinden hüküm kurmaya elverişli olmadığı açık olup; söz konusu raporun anılan kurumdan alınmış ve heyetçe düzenlenmiş olması yerleşik Yargıtay içtihatlarına göre ona üstünlük sağlamayacağından kesin kanaat bildirmeyen mevcut rapora göre sonuca gidilemeyeceği- Zira, Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi'nin imza incelemesinde son mercii olarak kabulü hususunda yasal bir düzenleme bulunmadığı (HGK.'nun 07.10.2009 tarih ve 2009/12-282 sayılı kararı)- O halde mahkemece, grafoloji ve yazı bilimi dalında uzman bilirkişilerden oluşturulacak kuruldan yeniden rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekeceği-
Mahkemece bahsi geçen rapor hükme esas alınmak suretiyle itirazın reddine karar verilmiş ise de, alınan her iki raporda da imzanın borçlunun eli ürünü olup olmadığı hususunda net bir görüş bildirilmemiş olup, raporlar bu hali ile kesin kanaat içermediğinden hüküm kurmaya elverişli olmadıkları açık olduğundan, mahkemece, grafoloji ve yazı bilimi dalında uzman bilirkişilerden oluşturulacak kuruldan yeniden rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekeceği-