Mahkemece, takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde lehtar konumunda olan muteriz borçlu hakkında 3 yıllık zamanaşımının gerçekleşmediği anlaşıldığından, şikayetin reddine karar verilmesi gerekeceği-
Miras muvaazasına ilişkin uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlı olduğu, bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşıdığı, bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı,davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılması gerektiği- miras bırakan, sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa, mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanamayacağı -
Şikayete konu 1. haciz ihbarnamesinin gönderildiği takip dosyasında taraf olmayan şikayetçinin, haczi talep edilen menkul niteliğindeki alacağın temlik alınmak suretiyle kendisine ait olduğunu ileri sürmesi istihkak iddiası niteliğinde olup, dilekçede şikayetten söz edilmesinin, HMK'nun 33. maddesinde yer alan “hukuki tavsifin hakime ait olduğu” kuralını değiştirmeyeceği-
Dava dilekçesi ile birlikte alınan başvurma harcının dilekçedeki bütün bağımsız talepleri kapsadığı- Davacı talep ettiği maddi tazminatın bir kısmının katkı payı alacağı olduğunu açıkladığı ve bu talebine ilişkin peşin harcı da tamamladığına görüldüğünden; davacının usulünce açılmış bir katkı payı alacağı davası bulunduğunun kabul edilmesi gerektiği-
Belirlenecek hukuki tavsifle ilgili olarak tatbik edilecek kanun hükümlerini tesbit ve tayin ederek uygulama görevinin hâkime ait olduğu- Vekilin üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlü olduğu- Üçüncü kişi, vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması gerektiği- Senilite ve demans olduğu tespit edilen,  yaşlı ve kandırılmaya yatkın bir kadın olan davacının, durup dururken üzerinde malvarlığının büyük bir bölümünü oluşturan taşınmazlarını kardeşi davalıya ve eltisine satış yoluyla devir ve temlik etmesinin olayların akışına ve yaşamın gerçeğine uygun düşen normal bir davranış olarak kabul edilemeyeceği; vesayet dosyasında kötü yönetim nedeniyle vesayet altına alınmış olmasının da davacının hiffet nedeniyle temlik yapmaya müsait olduğunu göstereceği,  temlikin iddia edildiği gibi davacının kandırılması ve vekâlet görevinin kötüye kullanılması yolu ile gerçekleştiği- Taşınmazın satış bedeli bakiyesi olarak ödeme savunmasına ilişkin 5.000.000 TL tutarında dekont ibraz edilmiş ise de satış tarihinden 7 ayı aşkın bir süre (ayrıca vesayet davası açıldıktan) sonra yapılan ödemenin taşınmazın satış bedeline karşılık olduğuna ilişkin yapıldığının inandırıcı olduğu söylenemeyeceği, senet metnini talil eden davalının teminat iddiasını HMK. mad 201 uyarınca yazılı delille kanıtlamakla yükümlü olduğu; yapılan ödeme taşınmazların satış bedeli kabul edilse dahi bilirkişi tarafından satış tarihinde belirlenen taşınmazların değeri gözetildiğinde bu paranın temlike konu taşınmazların değerine uzak ve hile ile vekâlet görevinin kötüye kullanılması olgularını gizlemeye yönelik olduğu sonucuna varıldığı- Davalılar ve dava dışı vekil hakkında açılan ceza davası sonucu verilen beraat kararında "... sanıkların davacının algılama yeteneğinin zayıflığından faydalanarak dolandırıcılık suçunun unsurları olan hileli hareketler ile kandırarak dava konusu işlemleri yaptıklarına ve dolayısıyla menfaat temin ettiklerine ilişkin her türlü şüpheden uzak kesin somut delil elde edilemediği ..." değinilmişse de, bu saptamanın hukuk hakimini bağlamayacağı- Davalıların ceza davasındaki beyanlarında, son kayıt malikleri davalıların taşınmazların bedelsiz olarak aktarıldığı bildirildiğine göre; anılan kayıt maliki davalıların TMK.'nun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı-
Şikayetçi borçlunun, tebligattan haberdar olduğunu bildirdiği tarihten önce ıttılaya ilişkin belge bulunmadığından, yasal 7 günlük süre içinde ileri sürülen usulsüz tebligat şikayetinin kabulü gerektiği, başvurunun gecikmiş itiraz olarak nitelendirilmek suretiyle süre yönünden istemin reddinin isabetsiz olduğu-
Genel kredi sözleşmesine dayalı istirdat istemine ilişkin davada zamanaşımı süresinin sözleşme hükümleri çerçevesinde mi yoksa sebepsiz zenginleşme kurallarına göre mi belirleneceği- Tarafların hukuki ilişkiyi vasıflandırmasının hakimi bağlamayacağı- Uyuşmazlığın genel kredi sözleşmesinden doğduğu kabul edilerek, davalının zamanaşımı def’inin bu çerçeve ele alınması gerektiği-
Davacı 3. kişi vekili dava dilekçesinde, terditli biçimde talebini sıralamış ve "satışa konu menkullerin müvekkiline ait olduğunu" belirterek "istihkak iddialarının kabulünü", eğer bu talep, ihalenin kesinleşmiş olması sebebiyle, kabul görmez ise, "satış bedelinin müvekkiline ödenmesini" istemiş olduğundan, uyuşmazlığın, 3. kişi tarafından açılmış istihkak davasına ilişkin olduğunun kabulü ile, mahkemece, varsa noksan harç tamamlattırılarak basit yargılama usulünün tatbiki ile ihalenin feshi davası sonucu da gözönünde bulundurularak, davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerektiği-
Yayımlanmakla yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının, yasama, yürütme ve yargı organları ile idari makamları , gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı; bu kararların derdest dosyalar yönünden uygulanması gerekeceği, Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının ,usuli kazanılmış hakların istisnasını teşkil ettiği- Anayasa Mahkemesinin iptal kararları, usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ettiğinden,  direnme kararının temyizi aşamasında, "tüzel kişilerin mal varlığından tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacaklarının kanuni temsilcilerinin mal varlığından tahsil edileceği"ne ilişkin 6183 sayılı Kanun’un mükerrer 35. maddesinin, Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilen hükümlerinin tasarrufun iptali davasına etkisi değerlendirilerek inceleme yapılması gerektiği-
Mahkemece, mal rejiminin tasfiyesi ile davacı lehine hüküm altına alınan katılma alacağına kararın verildiği tarihten geçerli olmak üzere faiz uygulanmasına karar verilmesi gerekirken, yanlışa düşülerek davanın açıldığı tarihten itibaren faiz uygulanmasının isabetsiz olduğu, ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden kararın, bu bölümünün düzeltilerek onanması gerekeceği-