Tasfiyeye konu taşınmazın satışından elde edilen paranın davalı tarafından evin ve çocukların ihitiyaçlarına harcandığını savunmasına karşı davacının harcanmadığına yönelik yeminli beyanına göre, taşınmazın davacının katılma alacağını azaltma kastı ile devredildiği kabul edilerek katılma alacağına hükmedildiği, davalı adına satın alınan tasfiyeye konu bağımsız bölümün boşanma dava tarihinden yaklaşık iki yıl önce devredildildiği anlaşılmış olup mal rejimin sona erdiği tarihte tasfiye konu mevcut mal olmadığına göre, TMK 229 maddesine göre eklenecek değerlerin varlığını yani, mal rejiminin devamı süresince diğer eşin katılma alacağını azaltmak kastıyla yaptığı devir olduğunu davacının ispatlaması gerektiği- Davacı tarafından taşınmazın devir parasının mevcut olduğunun iddia ve ispat edilmemiş, ayrıca davalının diğer eşin katılma alacağını azaltmak kastıyla yaptığı devir yaptığı ispatlanamamış olup ispat külfeti davacı da olmasına rağmen mahkemece yemin hakkı yanlış tarafa yöneltilmiş olduğu, bunun yerine, mahkemece, davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
Sözleşmeyle başka mal rejiminin seçildiği ileri sürülmediğinden evlilik tarihinden 01.01.2002 tarihine kadar mal ayrılığı, bu tarihten mal rejiminin sona erdiği tarihe kadar ise, edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu- Tasfiyeye konu S.S Yapı Kooperatifine 1994'te üye olunmuş ve ödemeler bu tarihten itibaren devam ettiğinden, dava konusu bağımsız bölüm tarihinde 29.01.2009 tarihinde ferdileşme yoluyla davalı eş adına tescil edildiği, Yapı Kooperatifindeki binaların kaba inşaatının 2001 yılında tamamlandığı ve bu haliyle üyelere teslim edildiği, binaların oturulur hale bu tarihten sonra üyeler tarafından yerine getirildiğinin' belirtildiği, davacı vekilinin, beyanı ile katılma alacağı taleplerinin olmadığını ifade ettiği, bozma ilamında taşınmazın 01.01.2002 tarihinden önce teslim edilip edilmediği ve ödemelerin 01.01.2002 tarihinden sonra devam edip etmediğinin tespit edilmesi istenildiği, görüldüğünden, mahkemece, taşınmazın 2001 yılında kaba inşaat halinde davalıya teslim edildiği ve davacının katkı payı alacağı talebi olduğuna göre, taşınmazın dava tarihindeki kaba inşaat halindeki rayiç değeri uzman bilirkişi tarafından belirlenerek, bu değer üzerinden katkı payı alacağına hükmedilmesi gerektiği-
Tasfiyeye konu taşınmazın boşanma dava tarihinden sonra davalı tarafından devredildiğinin, mal rejiminin sona erdiği tarihte mevcut olduğunun, mahkemece katkı payı alacağı taşınmazın devir tarihindeki değeri olan 40.000,00 TL esas alınarak hesaplama yapıldığının anlaşıldığı, mahkemece, mal rejiminin sona erdiği tarihte tasfiyeye konu taşınmaz mevcut olduğu dikkate alınarak, dava konusu taşınmazın dava tarihindeki sürüm (rayiç) değeri (65.000,00 TL) esas alınarak davacı eşin katkı payı alacak miktarının belirlenmesi gerekeceği-
Mal rejiminin, boşanma davasının açıldığı tarih itibarıyla sona ereceği- Sözleşmeyle başka mal rejiminin seçildiği ileri sürülmediğinden, evlilik tarihinden mal rejiminin sona erdiği tarihe kadar, edinilmiş mallara katılma rejimi geçerli olduğu- Tasfiyeye konu bağımsız bölüm, eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu 2003'de satın alınarak davalı eş adına tescil edilmiş olup, mal rejiminin tasfiyesinde eşlerin bağlı bulunduğu rejime ilişkin hükümlerin uygulanacağı- Tasfiyeye konu taşınmazın, davalı adına 2001'de evlilik birliğinden önce edinilen ve 2003'de devredilen bağımsız bölümün satışından elde edilen bedelin kullanılarak satın alındığı, davacı tanıkları, tasfiyeye konu taşınmazın 36.000,00 TL ye alındığını beyan etmesine rağmen, mahkemece tasfiyeye konu taşınmazın bilirkişi tarafından tespit edilen edinme tarihindeki değeri esas alınarak denkleştirme yapılarak artık değere katılma alacağı hükmedilmesinin doğru olmadığı- Taşınmazın davacı tanıklarının beyanında belirttikleri bedel dikkate alınarak, bu değer üzerinden artık değere katılma alacağına hükmedilmesi gerektiği-
İcra mahkemesi kararlarından hangilerinin temyiz olunabileceği özel hükümlerle ve genel olarak da İİK.nun 363. maddesinde birer birer gösterildiği- Taşınmazın ihale edilmesinden sonraki bir tarihte şikayetçi borçlu tarafından icra mahkemesinde öne sürülen, "ihale konusu taşınmazların KDV.den muaf olduğu halde %18 KDV.li olarak satılmak istenip bu yönde satışa hazırlık işlemleri yapıldığını, satışın durdurulması" talebini içeren iddiaların, adı geçen taşınmaz yönünden, ihalenin feshi talebi olarak nitelendirilmesi gerekeceği- İhalenin feshi isteminin duruşma açılıp, taraf teşkili sağlandıktan sonra incelenmesi gerektiği-
Haciz sırasında malların hastane demirbaş listesinde kayıtlı olmadığı (mahcuzların şikayetçi Bakanlığın mülkiyetinde bulunmadığı) belirtilmiş; şikayet dilekçesinde ise önce "haczedilen malların bir kısmının hastaneye ait olduğu ve kamu mallarının haczedilemeyeceği" sonrasında, "bunların hastalara yemek hizmeti verilmesini sağlayan ve hastanenin kamu hizmetinin devamı için tahsis edilmiş mallar olduğu" belirtilmiş olup gerek malların mülkiyetinin şikayetçi Bakanlığa ait olmaması gerekse mahcuzların üçüncü kişiye ait olup hastaların beslenme ihtiyacı için kullanıldığının ileri sürülmesi karşısında şikayetin bu haliyle "istihkak iddiası" niteliğinde olduğunun kabulü gerektiği-
Taraflara tahkikatın tümü hakkında açıklama ve son sözlerini söyleme hakkı vermeyerek karar verilmesinin isabetsiz olduğu-
Süresinde verdiği cevap dilekçesi ile tanık deliline dayanarak, tanıkların isim ve adreslerini bildirmemiş olan davalıya açıkça tanık deliline dayanmaktan vazgeçmediği dikkate alındığında tanık isim ve adreslerini bildirmesi ile delil avansını yatırması için kesin süre verilmesi, kesin süre sonrası masraf yatırdığı takdirde, bu tanıkları dinletme imkanı tanınması gerektiği- Sözlü yargılama ve hüküm için yeni bir duruşma günü tayin etmeden, davalının yokluğunda hüküm verilmesinin isabetsiz olduğu-
Her ne kadar, mahkemece, davalının itirazının asıl alacak yönünden kabulü ile takibin asıl alacak yönünden iptaline karar verilerek sonuca gidilmiş ise de, iddianın içeriği ve ileri sürülüş biçimi itibariyle başvurunun, alacaklı tarafça, borçlunun itirazının kaldırılması niteliğinde bulunduğu açık olup, uyuşmazlığın İİK'nun 68. maddesine göre çözümlenmesi gerektiği-
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 33.maddesinde yer alan “Hâkim, Türk hukukunu resen uygular” hükmü ile ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararlarının derdest dosyalar yönünden uygulanması zorunluluğunun olduğu, davanın hak düşürücü süreden reddine ilişkin kurulan kararın Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından sonra doğru olduğunun söylenemeyeceği, işin esasının ve dava konusu taşınmazın, 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre belirlenecek olan kıyı kenar çizgisine göre değerlendirilmesi, taşınmaza ait tapu kaydının ilk tesisinden itibaren tedavüllerine esas tüm belgeler getirtilip keşifte uygulanması ve ayrıca 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasa'nın 16. maddesiyle 3402 sayılı Yasa'nın 36. maddesine bazı ilaveler getiren 36/A maddesi hükmüne göre kadastro işlemleri sebebiyle açılan davalar nedeniyle yargılama giderlerinden ve avukatlık ücretinden davalı tarafın sorumlu tutulamayacağı hususunun da gözetilmesi ve ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek, sonucuna göre bir karar verilmesi üzere hükmün bozulması gerekeceği-