Dava açıldıktan sonra sebebinde, konusunda, delillerde ve diğer hususlarda usulüne ilişkin işlemlerin ıslah yoluyla düzeltilmesi mümkün olduğu gibi davanın konusunda da ıslahın kural olarak mümkün olduğu- Davacı taraf dava dilekçesinde “aile konutu niteliğini haiz davalı adına kayıtlı taşınmazın tapu kaydının iptali ile önceki malik adına tescili” talebini davalının ölümünden sonra verdiği dilekçe ile “taşınmazın aile konutu olduğunun tespitine karar verilmesi” şeklinde ıslah etmiş, böylelikle davanın konusunu değiştirmiş olup, mahkemece talep aşılmak suretiyle hem dava dilekçesinde belirtilen aile konutu şerhi konulması, tapu kaydının iptali ile önceki malik adına tescili talepleri hakkında hüküm kurulduğu, hem de ıslah dilekçesi ile talep edilen “aile konutu olduğunun tespitine” yönelik karar oluşturulduğu anlaşıldığından, mahkemece talebin aşılması suretiyle yazılı şekilde kurulan hükmün HMK'nun 26/1. maddesine aykırı olduğu-
675 sayılı Olağanüstü Hâl Kanun Hükmünde Kararnamesi ''dava ve takip usulü'' başlığını taşıyan mad. 16/1 uyarınca 20.07.2016 tarihli ve 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ülke genelinde ilan edilen olağanüstü hal kapsamında yürürlüğe konulan kanun hükmünde kararnameler gereğince kapatılan kurum, kuruluş, özel radyo ve televizyonlar, gazete, dergi, yayınevi ve dağıtım kanalları ile bunların sahibi gerçek veya tüzel kişiler aleyhine 17.08.2016 tarihinden önce açılan davalar ile bu kapsamda Hazine ile Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne husumet yöneltilen davalarda mahkemelerce, 15.08.2016 tarihli ve 670 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler Hakkında Kanun Hükmünde Kararname mad. 5 uyarınca dava şartı yokluğu nedeniyle red kararı verileceğinin düzenleme altına alındığı, birleşen davada davalı şirketin bu kapsamda anılan Kanun Hükmünde Kararnamelere ekli listede belirtilen şirketler arasında olduğu anlaşıldığından mahkemece, davanın dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilmesi için hükmün bozulması gerektiği- Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinin karşılıklı edimleri içeren, iki tarafa borç yükleyen sözleşmeler olduğu ve sözleşmenin taraflarından arsa sahibi, sözleşmeye uygun koşullarda arsasını yükleniciye teslim etmek, yüklenici kendisine karşı edimini yerine getirdiğinde de edimi karşılığı yükleniciye bırakılan bağımsız bölümlerin tapusunu ona devretmekle yükümlü olduğu- Yüklenicinin edimini yerine getirmediği takdirde arsa sahibine sözleşmenin feshi ve tapunun iptalini isteyebilme hakkı doğacağı- Yüklenicinin hakkını temellük eden üçüncü kişi, onun halefi olacağından selefinin haiz olduğu hakkı arsa sahibine karşı ileri sürülebileceği- Arsa sahibinin yüklenici sözleşmeden doğan edimini yerine getirmediği takdirde sözleşmenin feshi ile üçüncü kişi üzerine oluşan tapunun iptalini isteyebileceği, diğer bir deyişle üçüncü kişinin mülkiyet hakkının doğabilmesi için kendisine pay devreden yüklenicinin edimini yerine getirmesi ve mülkiyete hak kazanması gerekeceği, aksi halde, yüklenici ve ondan pay alan üçüncü kişi üzerine yazılan tapu kaydı illiyetten yoksun hale gelip yapılan işlemin yolsuz tescil durumuna düşeceği- Tapu intikallerinde huzur ve güveni korumak toplum düzenini sağlamak için tapu sicilindeki kayda dayanarak iyiniyetli taşınmaz iktisap eden bu tür kişilerin TMK. Mad. 1023 uyarınca koruma altına alındığı, bir bakıma esas hak sahibine karşı tercih edilmiş, dayandıkları tapu kayıtları geçersiz olsa dahi iktisaplarının geçerli sayıldığı, söz konusu kişinin gerçekten iyiniyetli olması sözleşme yaptığı tapu malikinin gerçek hak sahibi olduğuna inanması kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen gerçek hak sahibi olmadığını, tapu sicilinde yolsuzluk bulunduğunu bilmesinin imkânsız olması gerekeceği nitekim bu görüşten hareketle kötüniyet iddiasının def’i değil itiraz olduğu, her zaman ileri sürülebileceği, mahkemece re'sen nazara alınacağı gerek 08.10.1991 tarih 1990/4 Esas 1991/13 Karar sayılı inançları birleştirme kararında ve gerekse bilimsel görüşlerde ortaklaşa kabul edildiği-
Taşınmaz mülkiyetinin kazanılmasının sicile tescil koşuluna bağlı olduğu- hak tescil edilmedikçe ayni hak niteliğini kazanamayacağı ve mülkiyetin nakledildiğinden söz edilemeyeceği- Taşınmazların tescilden önce mülkiyetlerinin geçmesine olanak sağlayan hallerin TMK. mad. 705/2 hükmünde “miras, mahkeme kararı, cebri icra, işgal, kamulaştırma halleri ile kanunda öngörülen diğer haller” olarak sayıldığı ve eldeki davada, cebri satış sonucu mülkiyetin tescilsiz olarak hak alıcısı davacıya geçtiğinin kabul edildiği- Mülkiyeti tescilsiz olarak kazanan kişinin tescilden önce de bir malikin sahip olduğu bütün hak ve yetkilerden yararlandığı fakat bu hak ve yetkilerin mülkiyet hakkı tapuya tescil edilmedikçe iyi niyetli üçüncü kişilere karşı ileri sürülemeyeceği- Mülkiyetin tescilsiz kazanımında sonradan yapılan tescilin sadece bildirici mahiyeti olup tescile dayanmayan kazanımda malikin tescilden önce de mülkiyet hakkından doğan bütün hak ve borçlara sahip olacağı ancak tescil yapılmadıkça tasarruf işlemlerinin yapılamayacağı- Cebri icra yoluyla ve açık arttırma suretiyle yapılan satışların sonucunda bir taşınmazın satın alınması halinde dahi, TMK. mad. 932 hükmüne dayanılan tescilin yolsuzluğuna ilişkin dava açılabileceği- Usulsüzlüğü iddia edilen işlemlere ihale alıcısı davalının katkısının bulunması halinde oluşan sicilin yolsuzluğundan söz edilebileceği-
Dava konusu taşınmazların davacı payına isabet eden değerleri ile davacıya ödendiği belirtilen bedel arasında aşırı fark bulunduğu; davacının paylarının satışında kullanılan vekaletnamenin baskı ve tehdit sonucunda alındığı ve vekil ile kardeşi arasındaki satış işleminin de danışıklı biçimde gerçekleştirildiği; diğer taraftan, söz konusu baskı ve tehditin vekaletname alınmasının daha öncesinden süregeldiği ve davacının iradesi bozulmak suretiyle kendisine "herhangi bir hak ve alacağının kalmadığına" dair belgenin imzalatıldığı, yine aynı tarihte icra satış dosyasına da benzer içerikte beyanda bulunmasının sağlandığı kanaatine varıldığı- Satın almış gözüktüğü taşınmazları kullanmayan, satış bedelini ödediğini de hukuken geçerli bir delille kanıtlanamayan, sonrasında da danışıklı dava sonucunda diğer 8 parça taşınmazı tekrar aktaran davalının iyiniyetli (TMK. mad. 1023) sayılmayacağı- 8 parça taşınmazın eldeki davanın yargılaması sırasında, kesinleşen bir diğer dava sonucunda mülkiyetlerinin TMK'nın 705. maddesi uyarınca dava dışı bir kişiye geçtiği anlaşıldığından, HMK. mad. 125/1 uyarınca, davacıya seçimlik hakkın kullanılması imkanının tanınması; davasını tapu iptali-tescil olarak olarak dava dışı taşınmazların mülkiyetini edinen kişiye karşı devam ettirmesi halinde, tapu sicil kaydının kesinleşen diğer davadaki karara uygun hale getirilmesi için önel verilmesi ve ondan sonra bir hüküm kurulması gerektiği-
Sahtecilik ve yolsuz tescil nedenlerine dayalı tapu iptali-tescil, olmadığı takdirde tazminat isteğine ilişkin davaya konu taşınmaz payını edinen diğer davalıların iyi niyetli olup olmadıkları, birbirlerini tanıyıp tanımadıkları, aralarında iş ilişkisi bulunup bulunmadığı bakımlarından gerekli zabıta araştırmasının yapılması, bu konudaki tanıkların dinlenmesi, iyi niyet karinesinin aksinin kanıtlanamadığı kanaatine varılması durumunda, terditli istek olan tazminat isteğinin değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik soruşturma ile yetinilip varsayımlara dayalı bilirkişi raporu esas alınmak suretiyle "..davacının payının sahte vekaletname ile satıldığı, sonraki temliklerin de danışıklı yapıldığı.." gerekçesiyle "tapu iptali-tescile" karar verilmesinin isabetsiz olduğu-
Mirasbırakan adına kayıtlı başkaca taşınmazlar olarak ada ve parsel numaraları belirtilen bağımsız bölümlerden bahsedilmiş ise de davacı vekili tarafından temyiz dilekçesinde bu bağımsız bölümlerin kat irtifaklarının yapıldığının ve tapuda göründüklerinin, fakat gerçekte fiilen zeminde böyle yerlerin olmadığının beyan edildiği anlaşıldığından fiilen zeminde numaraları belirtilen bağımsız bölümlerin var olup olmadıklarının araştırılması,muvazaa iddiasının bu delillerle birlikte değerlendirilmesi, daha sonra muvazaa iddiasının kanıtlanması halinde ise son kayıt maliki olan davalının TMK. mad. 1023 gereğince iyiniyetli olup olmadığının, gerekirse tanıklar tekrar dinlenerek saptanması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde hüküm kurulmuş olmasının doğru olmadığı-
Davacıların sonuç talebini "terditli dava" haline dönüştürmesinin "kısmi ıslah" niteliğinde olduğu- Davacıların öncelikli istemlerinin tapu iptali ve tescil olduğu gözetilerek tapu iptali ve tescil isteği yönünden değerlendirme yapılması, diğer bağımsız bölümler yönünden ise TMK. mad. 1023 ve 1024 gereğince iyiniyet araştırması yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği-
Ketmi verese hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkin davada, mirasçılık belgesinin iptaline ilişkin karar sayılı ilamının kesinleşmediği anlaşıldığından, ilamın kesinleştirilmiş örneğinin temin edilerek, mahkemece davacıların taraf sıfatının belirlenmesi, bilahare davacının temliki bildiğine ilişkin davalı iddialarının, akrabalık ilişkileri de araştırılmak suretiyle ve davalı tarafın ediniminde iyiniyetli olup olmadığının duraksamaya yer bırakmaksızın tespiti ile sonucu uyarınca bir karar verilmesi gerektiği-
İ.lı işlem hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil olmadığı takdirde tazminat istemine ilişkin davada, davacının delil olarak dayandığı davalı ...'ın ... Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2011/74 Esas sayılı dava dosyasında 24.11.2011 tarihli celsede tanık sıfatıyla alınan beyanı ile 25.02.2011 tarihinde emniyette alınan beyanlarının 05.02.1947 tarih, 20/6 sayılı içtihadı Birleştirme Kararı uyarınca delil başlangıcı olduğu tartışmasız olduğu gibi dinlenilen tanık beyanlarından da inançlı işlemin varlığı kanıtlanmış olduğundan son kayıt maliki davalı ...'in iyi niyetli olup olmadığının değerlendirilerek hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerektiği-
Tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşıdığı ve bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırmanın yeterli olmayacağı- Kötüniyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı ilkelerinin 8.11.1991 tarih 1990/4 esas 1991/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda geliştiği-