Kötü niyet iddiasının def'i değil "itiraz" olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı- Somut olayda taşınmazın temellük edildikten sonra davalı tarafından kullanılmadığı, taşınmazın işhanı olduğu tartışmasız olup, bu denli iyi gelir getirecek nitelikteki yerin uzun yıllar boş tutulmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu- Yolsuz tescile dayalı tapu iptal-tescil ve ipoteğin kaldırılması isteklerine ilişkin davada, davacılar, "alacaklı olduğunu iddia eden bir kişi tarafından mirasbırakan aleyhine, ancak doğrudan vekil hasım gösterilerek yüksek meblağı bir ilamsız icra takibi yapıldığını, aynı tarihte avukat tarafından borç kabul edilerek, sürelerden feragat suretiyle takibin kesinleştirildiğini ve muris adına kayıtlı taşınmazın ihalesi sonucu, taşınmazın alacaklı tarafından alacağa mahsuben satın alındığını, onun da taşınmazı  diğer davalıya devrettiğini, aynı tarihte bir banka lehine 1.000.000 USD bedelle ipotek tesis edildiğini, bahse konu takibin mirasbırakanın ehliyetsizliği gerekçesiyle iptal edildiğini ileri sürerek dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile davacılar adına tescili ve ipoteğin fekkine karar verilmesini istemiş olup keşfe gidilmek suretiyle davalıya devir tarihinde taşınmazın gerçek değerinin saptanması, taşınmazın tespit edilen gerçek değerinin ödenip ödenmediği üzerinde durulması, davacı ile davalıların iş yeri ve ikametlerinin birbirine yakın olduğu hususun incelenmesi, son kayıt maliki davalının iyiniyetli olup olmadığının dinlenen tanıklar yeniden dinlenmek suretiyle açıklığa kavuşturulması gerektiği- Eksik araştırma ile yetinilerek "kayıt malikinin iyiniyetli" ve "ipoteğin gerçek olduğu" gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesinin isabetsiz olduğu-
Kadastro öncesi satın almaya dayalı tapu iptali ve tescil isteği-
8. HD. 22.02.2018 T. E: 564, K: 2683-
Ülkemizde yaşanan enflasyon nedeni ile belli bir miktar paranın verildiği tarihteki alım gücü ile aynı miktar paranın aradan geçen zamana bağlı olarak iade günündeki alım gücünün farklı ve çok daha az olduğu- Hukuken geçersiz sözleşmeler tasfiye edilirken, denkleştirici adalet kuralı gözardı edilmemesi gerektiği- Davacının harici satış nedeniyle davalı yana ödediği ve davalı tarafça da inkar edilmeyen harici satış bedelinin denkleştirici adalet ilkesine göre tazmini gerektiği-
Asıl davada davacı arsa sahibi ile davalı yüklenici arasında arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi imzalandığı, akabinde arsa sahibi arsayı yüklenici şirkete intikal ettirdiği, yüklenici şirkette taşınmazı hisseli olarak 3. kişilere sattığı, 3. kişiler tarafından satın alına hisselerin her birinin bağımsız daire niteliğinde olduğu yapılan satışlardan anlaşılabilmekte olup, bu durumda 3. kişilerin bu taşınmazdan daire karşılığı hisse aldıklarını temlik sırasında bildiği ve aksi durumun hayatın olağan akışına aykırı olacağı- 3. kişilerin bu taşınmazı arsa payı inşaat sözleşmesi uyarınca yüklenici şirkete intikal eden bu taşınmazı yüklenicinin edimini yerine getirmeden bu hisselerin gerçek manada kendilerine ait olamayacağını, avans niteliğinde olduğunu bildikleri kabul edilmesi gerektiği- 3. kişiler aleyhine açılan tapu iptal, tescil davasında bozmaya yanlış mana verilerek, yüklenici şirketin hiçbir edimini yerine getirmediği halde, yüklenici tarafından avans olarak verilen bu hisselerin 3. kişiler üzerinde bırakılmasının hatalı olduğu-
Çekişme konusu taşınmazın davalı adına tesciline ilişkin 19.01.2009 tarihli işlemin sahte ve yolsuz tescil niteliği taşıdığı, ikinci el konumundaki son kayıt malikleri ise, "davalının malik olduğuna inanarak taşınmazı satın aldıklarını" savunmuşsa da,  bu kişiler adına yapılan tescilin, kayıt maliki gözüken davalının tasarruf yetkisinin bulunmadığını bilmemeleri dışında diğer geçerlilik unsurlarını taşıyıp taşımadığı hususunun yeterince araştırılmamış olduğu- Dava konusu olayda gerçekleştirilen sahtecilik eylemleri nedeniyle Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Müfettişliği tarafından başlatılan inceleme sonucunda düzenlenen raporda taşınmazın davalı tarafından son kayıt maliklerine satışına ilişkin işlemde başvuru istem belgesinin bulunmadığı, yevmiye defterindeki kaydın taşınmazla ve satış işlemiyle hiçbir ilgisi bulunmayan Fen İşleri Müdürlüğünün şerh terkini işlemine ait olduğu, bu satış işleminin hukuki sebebini oluşturan ve taraflarca ve memur tarafından imzalanarak saklanması gereken resmî senedin mevcut olmadığı, bölge müdürlüğüne gönderilmesi gereken ikinci nüshasının da bulunmadığı tespit edildiği gibi yeni maliklere verilen tapu senetleri müdür yardımcısı tarafından onaylanmış gözükse de imzaların adı geçen kişiye ait olmadığı da savcılık soruşturması sırasında yaptırılan imza incelemesi ile belirlenmiş olduğu ve bu nedenle mahkemece çekişme konusu taşınmazın son kayıt malikleri adına satış suretiyle tesciline ilişkin dayanak resmî akit ve diğer belgelerin bulunup bulunmadığının ilgili mercilerden sorularak ve olayla ilgilİ ceza dosyası da getirtilip incelenmesi gererktiği- İptali istenen sicil kaydının tesisine esas alınan resmî akit ve diğer dayanak belgelerin esasen yok hükmünde veya sahte olan bir işlemle gerçekleştirildiğinin kesin bir şekilde anlaşılması hâlinde, alıcıların iyi niyet sahibi olması dahi aslında yok hükmünde veya batıl olan işleme geçerlilik sağlamayacağından, tapu kaydının iptali gerektiği- Buradaki iktisabın hükümsüzlüğü alıcının tapudaki tescile dayanıp dayanmaması ile ilgili olmadığı ve doğrudan doğruya tescilin yolsuzluğundan ileri geldiği- Kademeli olarak açılan davada öncelikli istem olan mülkiyete ilişkin talebin kabulünde, sadece davacının değil davalı Hazinenin de hukuki yararının bulunduğu, bu nedenle mülkiyete ilişkin karar yönünden davalı Hazine tarafından karar düzeltme yoluna gidilmişken, aynî hak bakımından davalılar yararına doğmuş bir usulü kazanılmış hakkın varlığından söz edilemeyeceği, böyle olunca direnme kararını temyizde davacı tarafın da hukuki yaranının bulunduğu-
Satın aldığı sırada hacizli olduğunu bilen üçüncü şahıs adına kayıtlı taşınmaz kaydında, tebliğ tarihinin düzeltilmesine yönelik şikâyet üzerine verilen icra mahkemesi kararı ile taşınmaz kaydındaki haczin kaldırıldığı tarih itibariyle yeni haciz konulması talebinin icra memurunca reddine ilişkin kararın kaldırılması istemli şikâyet sonucunda verilen ret kararının Yargıtay’ca bozulması, şikâyet olunan-alacaklı lehine hak doğurur mu? Hacizli taşınmazı satın alan kimsenin, icra takibi sırasında bu haczin paraya çevrilmesi ihtimali ile karşı karşıya kalacağını öngörmesi gerektiği- Gerek ödeme emri tebliğ tarihinin düzeltilmesine ilişkin icra mahkemesi kararı ve gerek önceki tarihli haciz konulamayacağına ilişkin icra müdürü kararının yerinde olduğuna icra mahkemesi kararının Yargıtay'ca bozulması üzerine, ilk haczin konulduğu tarih itibariyle takibin kesinleşmiş olduğu ve sözü edilen haczin geçerli bulunduğu- Bu gerçekliğe rağmen, haczin kaldırılması ve tekrar konulamayacağına ilişkin icra dairesi işlemlerinin hatalı olduğu- Başından beri geçerli olduğu anlaşılan haczin kaldırılmasında alacaklıya atfedilecek bir kusur bulunmadığı- Yargıtay kararları ile hatalı olduğu anlaşılan icra dairesinin işlemleri ile buna bağlı olarak oluşturulan icra mahkemelerinin kararları ve söz konusu taşınmazın üçüncü şahıs tarafından hacizli olarak satın alındığı göz önünde bulundurulduğunda, hiçbir kusuru bulunmayan alacaklının hukuki durumunu olumsuz biçimde etkilemiş olduğu, bu hataların giderilmesi, ancak alacaklının yanlış işlemlerden önceki hukuki durumu ne hâlde ise o hâle getirilmek suretiyle mümkün olacağı- İİK.'nun 40. maddesinin, genel mahkemelerce alacağın esasına ilişkin olarak verilen kararları kapsadığı gibi icra mahkemesi kararlarını da kapsadığı ve madde şartları gerçekleştiğinden haczin ihya edilerek tapu sicilinin bu şekilde düzeltilmesi gerektiği- Bu işlemin yapılmamasının, yani, haczin sonraki tarih esas alınarak konulması hâlinde alacaklının, ilk haciz tarihinde takyidatta bulunmayan hacizlerin ve ipoteklerin altına düşeceği ve bunun da yasaya aykırı biçimde kaldırılan haciz karşısında önemli bir hak kaybı olacağı- "Eski tarihli haciz konulamayacağı, icra mahkemesi kararlarının infazı için kesinleşmesinin gerekmediği ve kararın bozulmasının geriye etkili sonuç doğurmayacağı, tapu sicili mevzuatı bakımından da geçmiş tarihli gün ve yevmiye numarası verilebilmesinin mümkün olmadığı; alacaklının talebi ile zaten sonra haciz şerhinin işlendiği ve taşınmazı hacizli olarak satın alan yeni malikin haczin kaldırılmasından sonra da borçtan sorumlu tutulmaya devam edilemeyeceği, alacaklının hak kaybının icra hukuku tekniği içinde çözümlenmesi gerektiği" şeklindeki görşün HGK çoğunluğunca kabul edilmediği- Borçluya ait olmayan bir taşınmazın kural olarak haczedilemeyeceği ancak taşınmazı hacizli olarak satın alan kimsenin haczin hukuki sonuçlarına katlanması gerektiği ve gecikmiş itirazın kabulüne ilişkin icra mahkemesi kararı ile taşınmaz kaydındaki haczin kaldırıldığı tarih itibariyle yeni haciz konulması talebinin icra memurunca reddine ilişkin kararın kaldırılması istemli şikâyet sonucunda verilen ret kararının Yargıtay’ca bozulmasının şikâyet olunan-alacaklı lehine hak doğuracağı-
Arsa sahibi aleyhine açılan tapu iptali ve tescili davasında yargılama aşamasında tüketici mahkemesinin yazısı ile tapu kaydına "kesinleşmemiş mahkeme kararı vardır" şerhi yazılması halinde önceden tesis edilen ipotek ve haciz şerhlerinin kaldırılması olanağı bulunmadığı- Hükmün kesinleşmesinden sonra tapu kaydına yazılan şerhlerin lehdarlarının tapu kütüğündeki tescile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya bir başka ayni hak kazanan üçüncü kişi konumunda sayılmayıp TMK mad. 1023'ün korumasından yararlanamayacakları-
Aile konutu niteliğini haiz taşınmazın cebri icra suretiyle davalı bankaya satışının yapılması durumunda, davacının TMK'nın 194. maddesinde yer alan düzenlemeden yararlanamayacağı, ipoteğin kaldırılması talebinin konusuz kalacağı- Bir taşınmazın borçlunun borcu nedeniyle haczedilebilmesi için haciz tarihinde borçlu adına kayıtlı olmasının zorunlu olduğu- Haciz tarihinde borçlu adına kayıtlı dava konusu taşınmazın dava sırasında cebri icra yoluyla satıldığı, mülkiyetin icra vasıtasıyla yapılan satış sonucu davalı bankaya geçtiği, davalı Tarafından açılan ihalenin feshi davasının da reddedilerek kesinleştiği anlaşılmakla; cebri icra ile yapılan satışlarda, mülkiyet tescilden önce alıcıya geçmekte olup, dava tarihi itibariyle aile konutu olarak kullanıldığı ileri sürülen taşınmaz iradi olmayan bir tasarruf sonucu aile konutu niteliğini yitirmiş duruma geldiğinden, TMK. mad. 194 uyarınca, işlemin diğer eşin rızasına bağlı olmaktan çıkacağı ve davacının aile konutu korumasından yararlanma olasılığının kalmadığı-
Davacının, satın aldığı taşınmazın mahkeme kararıyla tapu kaydının iptali nedeniyle zapta karşı tekeffül ve alacağın temliki hükümleri gereğince uğradığı zararın davalıdan tahsili istemiyle açtığı davada, mahkemece raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi için alınan rapor, aslında, yeni bir rapor olmayıp önceki bilirkişi kurulu raporuna hukukçu bilirkişi eklenmesi suretiyle alınan ek rapor niteliğinde olup, dosya içerisinde bulunan bilirkişi raporları arasında açık çelişki bulunmakta olup çelişkiler giderilmeden ve tarafların raporlara karşı itirazları karşılanmadan karar verildiğinden, mahkemece öncelikle bilirkişi raporları arasındaki çelişkiyi giderici, bu konuda rapor düzenlemeye ehil ve donanımlı bilirkişilerden, rapor alınarak, taşınmazın rayiç değerinin tespiti ile sonucuna göre karar verilmesi gerektiği-