Hile ve yolsuz tescil hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkin davada davacı aldatıldığını 08.09.2017 tarihli bilirkişi raporu ile öğrendiğini ileri sürdüğü- Davalının da buna ilişkin bir itirazı olmadığı anlaşılmakla öğrenmeden itibaren 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılan davanın süresinde olduğunun kabulü ile mahkemece işin esasına girerek incelenmesi hile iddiasının sübut bulmaması halinde ise ıslahla ileri sürülen yolsuz tescil iddiası yönünden bir karar verilmesi gerekeceği-
İnançlı işlem konusu olduğu iddia edilen mal, üçüncü kişiye devredilmişse, davanın kayıt maliki yanında inanılana da yöneltilmesi gerektiği- İnançlı işlem konusu malın muvazaalı olarak devredildiği iddiası nedeniyle son kayıt maliki aleyhine açılan davanın dinlenebilmesi için öncelikle davacı ile ilk el arasındaki temlikin inanç sözleşmesine dayalı olduğunun kanıtlanması gerektiği- "Tapu iptali ve tescil davalarının kural olarak son kayıt malikine açılması gerektiği, davacının bu davada inançlı işlemin varlığını ve davalının taşınmaz ediniminin iyiniyetli olmadığını bilebilecek durumda olduğunu ispatlayarak tapunun iptal edilmesini sağlayabileceği, ispat yükü kurallarına göre (inanılan) önceki malikin davada yer almasının zorunlu olmadığı, gerek maddi hukuk kuralları gerekse mecburi dava arkadaşlığına ilişkin usul kurallarının da bunu gerekli ve zorunlu kılmadığı" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Tapu iptali ve tescil istemine ilişkin eldeki davada; dava konusu taşınmazın Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olup olmadığı, tapu kütüğüne güvenerek iyiniyetle devralma olgusunun eldeki davaya etkisinin bulunup bulunmadığı- 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 17 nci maddesi çerçevesinde koşulların varlığı hâlinde orman sayılmayan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerin, aynı Kanun'un 14 üncü maddesinde yazılı koşulların gerçekleşmesi hâlinde imar ve ihya yoluyla kazanılması mümkün bulunmaktadır. Bu nedenle imar ihya yolu ile kazanılması mümkün olan taşınmazların 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 16 ncı maddesinde düzenlenen kamu malı niteliğinin bulunmadığı dikkate alındığında iktisapta bulunan tapu kayıt malikinin iyiniyetli olup olmadığının tespiti gerektiği-
Birleştirilen dava ile asıl davanın birbirinden bağımsız olduğu, bağımsızlığını koruyan her bir dava hakkında ayrı ayrı hüküm kurulması gerektiği- Asıl ve birleştirilen davaların bağımsızlıklarını korudukları gözetilerek her bir dava hakkında HMK'nın 297 nci maddesine uygun bir hüküm kurulması gerektiği-
Uyuşmazlığın, taraflar arasındaki tapu iptal ve tescil davasında davanın hukuki nitelendirmesinde yanılgıya düşülüp düşülmediği, buradan varılacak sonuca göre hukuki değerlendirmenin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 514 üncü maddesi de gözetilerek “vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil davası” şeklinde yapılmasının ve delillerin bu nitelendirme çerçevesinde değerlendirilerek davalının iyiniyet savunması üzerinde durulmasının gerekip gerekmediği noktasında toplandığı- Tapu iptal ve tescil istemine ilişkin eldeki davada açıklanan hükümler çerçevesinde dava değeri üzerinden peşin nispi harcın yatırılması gerektiği- Dava fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak 10.000,00 TL üzerinden açılmış ve peşin harç da bu bedel üzerinden yatırılmışsa da dava konusu taşınmaz hissesinin dava tarihindeki değeri bilirkişi raporuyla 80.000,00 TL olarak belirlendiğinden, bu değer üzerinden davcı tarafça eksik harcın tamamlanması sağlanmaksızın yargılamaya devam edilemeyeceği- "Bölge Adliye Mahkemesinin de peşin nispi harcın tamamlanmamış olması üzerinde durarak kabul kararıyla birlikte alınması gereken harcı davalı taraf üzerine yüklediği, bu durumun temyiz incelemesinde de ileri sürüldüğü ancak Özel Dairece bozma nedeni olarak kabul edilmediği, bu nedenle kararı harç eksikliği yönünden usulden bozulmasının yerinde olmayacağı, işin esasının incelenmesi gerektiği" görüşünün HGK çoğunluğu tarafından benimsenmediği-
Davacının oğlu olan davalının bakım yükümlülüklerini yerine getirmediği gerekçesiyle ölünceye kadar bakma akdinin feshinin kesinleştiği eldeki davada, sözleşmenin tarafı olan davalının borçlu olduğu icra dosyasında satışı yapılan dava konusu taşınmazları ihale yoluyla satın alan kayıt maliki davalının, diğer davalının eşi davacının da gelini olduğu gözetildiğinde mülkiyet hakkının TMK 1023 uyarınca korunması imkanı bulunup bulunmadığı- Davalılar karı-koca olduklarından davalının bakım borçlusu kocasının bakım borcunu yerine getirmediğini bu nedenle sözleşmenin feshedilebileceğini ihale anında en iyi bilmesi gereken kişi olduğu, hatta ihale ile taşınmazları satın almak için ödediği bedel ile kocasının borçlarını ödeyebilecekken taşınmazları ihale yoluyla alıp bir takım icra masrafları yapmasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı, ihale öncesinde taşınmazların edinme sebebini ve bakım borçlusu eşinin edimini yerine getirmediğini bilen davalının eşi ile muvazaalı davranış içine girerek taşınmazların kendi adına tescilini sağladığı, bu nedenle taşınmazlar cebri icra ihalesi ile adına tescil edilmiş olsa dahi somut olayda davalının edindiği mülkiyet hakkının TMK 1023 uyarınca korunmayacağı-
Sözleşme taraflarından arsa sahibi kooperatif, yüklenici ise ticaret şirketi olup, yaptıkları kat karşılığı inşaat sözleşmesi yüklenicinin ticari işletmesi ile ilgili, kooperatifin ise ortaklarına konut teminine dair olduğundan aralarındaki uyuşmazlığın ticari nitelikteki bir iş olduğu ve eldeki davanın mutlak ticari dava olduğu- Taşınmazın aynına ilişkin isteklerde dava tarihindeki değer üzerinden %068,31 oranında hesaplanacak nispi harcın 1/4'ünün hükümden önce ilgili tarafa tamamlatılması, peşin harç yatırılmadığı takdirde ise usulü uygulanmak suretiyle yargılamaya devam edilmemesi gerektiği- Kat karşılığı inşaat sözleşmesinin asıl davada geriye etkili olarak feshi istendiği halde, bu istek yönünden sözleşme bedeli üzerinden hesaplanacak nispi ilam harcının 1/4'inin ikmal edilmesi gerektiği-
Taraflara verilen kesin sürenin hukuki sonuç doğurabilmesi için, kesin süreye uymamanın doğuracağı hukuki sonucun açık olarak anlatılması ve anlatılanların tutanağa geçirilmesi, bunlara uyulmaması durumunda mevcut delillere göre karar verilip, gerektiğinde ret kararı verilebileceğinin açıkça bildirilmesi suretiyle ilgili tarafın uyarılması gerektiği- Mahkemece HUMK’nın yürürlükte olduğu dönemde davacı vekiline verilen kesin sürede, kesin süreye uyulmaması hâlinde hukuki sonuçlarının açıkça anlatılarak tutanağa geçirilmediği, davacı vekiline verilen kesin sürenin HUMK’nın 163 üncü maddesi ile yargısal uygulamada öngörülen şartları taşımadığı dikkate alındığında verilen bu sürenin sonuç doğurmayacağı, diğer bir ifade ile hakkı düşürücü bir süre olarak kabul edilemeyeceği- "Mahkemece duruşmada davacı vekiline icra takiplerine konu borcun ödenmesi yönünde usulüne uygun olarak kesin süre verildiği, ancak verilen kesin süre içerisinde icra takiplerine konu borcun ödenmemesi nedeniyle asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmesinin yerinde olduğu, açıklanan nedenlerle direnme kararının onanması gerektiği" görüşünün ve "davacı aleyhine ödenmeyen senetler nedeniyle icra takipleri başlatıldığından, mahkemece davacıya icra takiplerine konu borcun ödenmesi için süre verilmesi ve ödendiği takdirde davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği" görüşünün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Hacizlerin konulduğu tarihlerde taşınmazlar dava dışı arsa sahibi adına kayıtlı olup, tapuda kat karşılığı inşaat sözleşmesine ilişkin herhangi bir kayıt ya da şerhin bulunmadığı bir aşamada, arsa sahibinin kefil olduğu dava dışı şirketlerin bankalara olan borçları nedeniyle taşınmazlara hacizler konulduğu- Tapu sicilinin aleniliği ve tapuya güven ilkesi gereğince, tapu kütüğündeki tescile iyiniyetle dayanarak haciz koyduran davalı bankalardan bağımsız bölümler üzerinde inceleme yaparak kat karşılığı inşaat sözleşmesi yapıldığını, inşaatın devam ettiğini ve bu taşınmazların yükleniciye ait olduğunu araştırmalarının beklenemeyeceği- Tapudaki kayda güvenerek haciz koyduran davalı bankaların iyiniyetli üçüncü kişi olarak kabul edilecekleri ve haciz şerhlerinin kaldırılmasına ilişkin istemin reddi gerektiği- "Davacı yüklenicinin edimlerini yerine getirerek kat karşılığı inşaat sözleşmesine göre kendisine isabet eden dava konusu bağımsız bölümleri almaya hak kazandığı, dava dışı arsa sahibinin taşınmazlar üzerinde hak sahibi olmadığı, kat karşılığı inşaat sözleşmesinin tapu kaydına şerh olarak konulmamış olmasının hacizlerin kaldırılmasına engel teşkil etmeyeceği ve haciz şerhlerinin kaldırılması gerektiği" (direnme kararının değişik gerekçeyle onanması görüşü) görüşü ile "haciz tarihinde borçlu adına kayıtlı taşınmaz için mülkiyet iddiasında bulunan şikâyetçinin icra hukuk mahkemesinde haczin kaldırılmasını isteyebileceği, istihkak davası açamayacağı, davalı bankalar tarafından haciz şerhlerinin konulduğu tarihlerde dava konusu bağımsız bölümlerin dava dışı arsa sahibi adına kayıtlı olduğu, tapuya güven ilkesi gereğince hacizlerin geçerli olduğu" (genişletilmiş gerekçeli) görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Davacı, adına tescilli aracını kiralama maksadıyla dava dışı işletmeye teslim etmiş, akabinde sahte sürücü belgesi ile noterde iyiniyetli davalıya satışı gerçekleştirilerek araç teslim edilmiş olup davalı iyiniyetli olsa da; araçların mülkiyetinin devri için ortada geçerli bir sözleşmenin bulunması gerektiği (2918 s. K. m. 20/d)- Sahte sürücü belgesi ile temlik alan konumundaki davalı yönünden tescil yolsuz olduğundan, iyiniyetli olduğu düşüncesiyle, aracın mülkiyetinin davalıya geçtiği söylenemeyeceği- Davacı tarafından açılan davanın kabulünün davalının ödemiş olduğu araç bedelinin kendisine iadesi koşuluna bağlı olduğunun da kabul edilemeyeceği- Adli yargı yerinde idareyi işlem yapmaya zorlayıcı türden bir karar verilemeyeceği doğru ise de, davacı tarafından davaya konu araca ilişkin tescil kararı istenilmiş olmakla çoğun içinde azın da olduğu ilkesinden hareketle, mahkemece "asıl davaya konu edilen, sahte sürücü belgesi ile davalıya yapılan araç satış sözleşmesi geçersiz olduğundan mülkiyetin davalıya geçmeyeceği gerekçesiyle aracın mülkiyetinin tespitine" karar verilmesi gerektiği- Birbirinden bağımsız olan asıl ve birleşen dava hakkında ayrı ayrı karar verilmesi gerektiği-