İİK.’nun 134/2. maddesinde; açıkça ve sadece “para cezası” kavramına yer verilmiş olmasına rağmen, İlk Derece Mahkemesince verilen kararın hüküm kısmının 3 numaralı bendinde bu kavram yerine, tahsil ve sonuçları birbirinden farklı olan “idari para cezası” ifadesinin kullanılmasının doğru olmadığı, o halde, Bölge Adliye Mahkemesince; HMK’nın 353/1-b-2 ve 356. maddeleri gereğince, ilk derece mahkemesi kararının, para cezası yönünden düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulması gerekirken, bu hususta karar verilmediği anlaşılmış olmakla, İlk Derece Mahkemesince yapılan bu yanlışlığın giderilmesinin yeniden yargılama yapılmasını zorunlu kılmadığı-
Dava konusu taşınmazın satış tarihinden sonra davalı-borçlu tarafından kullanıldığı ve satış tarihinden 6 ay sonra yine borçlu şirket yetkilisi tarafından ..." sitesinde satışa sunulduğunun iddia edilmiş olduğu, bu hususların gerçek olup olmadığı ve borçlu şirket tarafından kullanılmasının, 6 ay sonra yine kendileri tarafından satışa sunulmasının dayanağının ne olduğunun ispatlanması gerektiği - Tasarrufun muvazaalı olup olmadığının tespiti açısından önem arz edecek olmasına rağmen bu hususlarda araştırma yapılmamasının yerinde olmadığı- Davacı tarafından, davalı-borçlu ile davalı-3. Kişi şirketler arasında, tasarruf tarihinden önce doğmuş ve devam eden ticari ilişki olduğu, aynı iş kolunda faaliyet gösterdiklerinin belirtildiği- İİK'nun 280/1 maddesi anlamında emarenin olduğu iddia edilmiş olup, davalı şirketlerin ticari defterleri, vergi kayıtları, ticaret sicil kayıtları celp edilerek, konusunda uzman bilirkişilerden rapor alınması ve ticari ilişkinin olup olmadığının belirlenmesinin gerektiği- İİK’nin 280/son fıkrasına göre ticari işletmenin veya işyerindeki mevcut ticari emtianın tamamını veya mühim bir kısmını devir veya satın alan yahut bir kısmını iktisapla beraber işyerini sonradan işgal eden şahsın, borçlunun alacaklılarını ızrar kasdını bildiği ve borçlunun da bu hallerde ızrar kasdiyle hareket ettiği kabul olunur, karinenin ancak iptal davasını açan alacaklıya devir, satış veya terk tarihinden en az üç ay evvel keyfiyetin yazılı olarak bildirildiğini veya ticari işletmenin bulunduğu yerde görülebilir levhaları asmakla beraber Ticaret Sicili Gazetesiyle; bu mümkün olmadığı takdirde bütün alacaklıların ıttılaını temin edecek şekilde münasip vasıtalarla ilan olunduğunu ispatla çürütülebilebilir. Davaya konu taşınmazlar tapuda atölye ve arsası olarak kayıtlı olup, davalı-borçlu şirketin mevcut ticari malvarlığı tespit edilerek, bu taşınmazların ticari işletmesi olup olmadığı veya emtiasının mühim kısmını oluşturup oluşturmadığı da araştırılmalıdır. Ayrıca, yapılacak araştırmalar neticesinde, tasarrufun iptalinin gerekmediği sonucuna ulaşılır ise, dava dilekçesinde BK'nun 19 maddesine dayalı olarak da tasarrufun iptalinin istendiğinin de dikkate alınarak bu hususta da araştırmaların yapılması gerektiği- Davalılar arasında mecburi dava arkadaşlığı bulunmakta olup, tek bir vekalet ücreti takdir edilmesi gerekirken, aynı sebeple davanın reddedildiği ve mecburi dava arkadaşlığı olduğu dikkate alınmadan, davalılar yararına ayrı ayrı vekalet ücreti takdirinin doğru olmadığı- Öncelikle takip dayanağı ilamın kesinleşip kesinleşmediğinin araştırılması, kesinleşmemiş ise kesinleşmesinin bekletici mesele yapılması, dava ön şartlarının irdelenmesi, ön şartların varlığı halinde, yukarıda belirtilen hususlarda gerekli nicelemelerin yapılmasının gerekmekte olduğu- Kararın kaldırılması gerektiği-
HMK’nın 353/1-a maddesinin 1-6 bentleri arasında sayılan usule ilişkin hukuka aykırılıklar tespit edildiğinde, ilk derece mahkemesine ait kararın esası incelenmeden kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine kesin olarak karar verileceği-
İlk derece mahkemesince davada dayanılan mektup yazılı delil başlangıcı olarak kabul edilerek tanıklar dinlenilmiş, tanık beyanları da değerlendirilmek suretiyle davanın reddine karar verilmiş; bölge adliye mahkemesince yapılan istinaf incelemesi ile mektubun yazılı delil başlangıcı niteliğinde olmadığı, tanık deliline dayanılamayacağı, davanın yazılı delil ile ispatlanamadığı gerekçesiyle davacının istinaf talepleri reddedilmiş olup, Bölge Adliye Mahkemesince HMK’nın 353/b-2 maddesi hükmü gözetilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulması gerektiği-
Bölge Adliye Mahkemesince, gerekçeli istinaf dilekçesinin süresinde verildiği gözetilerek, kararı temyiz eden borçluların gerekçeli istinaf isteminin incelenip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, sadece kamu düzeninden inceleme yapılarak yazılı gerekçe ile istinaf talebinin reddi yönünde hüküm tesisinin isabetsiz olduğu-
Sürenin uzatılmasına yönelik istem hakkında karar verilmemiş olmasının, talebin kabul edildiği anlamına gelmeyeceği, süre uzatım talebinin akıbetini takip etmeyen davalıların kendi kusurlarından kaynaklanan sonuca katlanmaları gerektiği- Yasal cevap dilekçesi verme süresi içinde veya şayet mahkemece kabul edilmiş olsa idi uzatılmış cevap süresinde ileri sürülen tahkim itirazının varlığından söz edilemeyeceğinden, hak düşürücü süre geçtikten sonra yapılan tahkim ilk itirazının reddi gerektiği-
İİK.'nun 170/3. maddesi nazara alındığında ancak imza incelemesi yapılması halinde tazminat ve para cezası verilebileceğinden, rapor tanziminden önce gerçekleşen kabul beyanı karşısında imza incelemesi yapılmasına gerek olmayıp alacaklı aleyhine tazminata ve para cezasına hükmedilmesinin isabetsiz olduğu, o halde Bölge Adliye Mahkemesince; HMK’nın 353/1-b-2 ve 356. maddeleri gereğince, İlk Derece Mahkemesi kararının bahsi geçen husus yönünden düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulması gerekirken, bu hususta karar verilmediği anlaşılmış olmakla, İlk Derece Mahkemesi kararının belirtilen nedenle bozulması gerekir ise de, anılan yanlışlığın giderilmesinin yeniden yargılama yapılmasını zorunlu kılmadığı-
Bölge adliye mahkemesinin ilk derece mahkemesince verilen konkordatonun tasdiki kararını kaldırıp, konkordatonun tasdikine dair yeniden esas hakkında hüküm tesis etmesi durumunda, İİK'nin 308/e maddesi gereği, konkordatonun kısmen feshi istemlerinde bölge adliye mahkemesinin görevli mahkeme haline gelmeyeceği ve konkordatonun tasdik kararını veren ilk derece mahkemesinin kısmen fesih istemi konusunda da görevli mahkeme olarak varlığını devam ettirdiğinin gözetilmesi gerektiği-
Alacaklının temyiz dilekçesi ekinde sunduğu belgelerin ve UYAP kayıtlarının incelenmesi sonucu; ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararının taraf vekillerine tebliğ edildiği, borçlu vekilince ve alacaklı vekilince süresinde gerekçeli istinaf dilekçelerinin sunulduğunun ancak sehven ilk derece mahkemesi dosyasına girmemesinin sonuca etkisinin bulunmadığının anlaşıldığı, o h0alde; Bölge Adliye Mahkemesi’nce, gerekçeli istinaf dilekçesinin süresinde verildiği gözetilerek, kararı temyiz eden alacaklının gerekçeli istinaf isteminin incelenip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, sadece kamu düzeninden inceleme yapılarak yazılı gerekçe ile istinaf talebinin reddi yönünde hüküm tesisinin isabetsiz olduğu-
Vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin davada, davacı vekilinin, tebligatın yapıldığı kişinin çalışanı olmadığını belirterek tebligatın geçersizliğini ileri sürdüğü, Tebligat Kanunu ve Tebligat Yönetmeliği'nde, tebliğ belgesindeki işlemin aksinin iddia edilmesi halinde bunun tahkik şeklinin ve yönteminin gösterilmediği, mahkemece, her somut olayın özelliği, cereyan şekli, gerçekleşen maddi olgular en ufak ayrıntılarına kadar göz önünde bulundurup iddia tahkik edilmesinin gerektiği, H.G.K.'nin 07.04.1982 tarih ve 1377-337 sayılı kararında da benimsendiği üzere, tebligat parçasında yazılı olan hususun aksi her türlü delille ispatlanabileceği-