Davacı tarafından "davalıya 50.000 TL ödünç verildiğinin" iddia edildiği, davalı tarafından ise "50.000 TL'nin ödünç olarak değil dava dışı şirket hisselerinin davacıya devrine karşılık hisse devir bedeli olarak alındığına" dair savunma yapıldığı ve bu savunmanın vasıflı ikrar yani gerekçeli inkar niteliğinde bulunduğu- Vasıflı ikrar, ikrar eden aleyhine delil teşkil etmeyeceğinden, ispat yükünün ödünç vakıasını iddia eden davacı tarafta bulunduğu- Yemin deliline başvurup başvurmayacağı hatırlatılan davacı yemin delilline başvurulmadığından, ödünç vakıasının ispat edilemediği-
Davalının, davacıdan para aldığını ikrar ettiği, bu ikrarın (bağlantılı bileşik ikrar) bölünebileceğinin kabulü ile ispat yükünün artık davalı üzerinde olduğu ve davalının, kredi kartı ile peşin ödeme karşılığı davacıya mal sattığı yönündeki savunmasını ispatlamasının gerekeceği- Davalının, kredi kartı ile borç almadığına, hiçbir borcu olmadığına dair yemin ettiği ancak davacının "açıkça" yemin deliline dayanmadığı; görevsiz mahkemede yapılan yemine itibar edilemeyeceği-
Davacının, davalıya borç olarak ......... Euro para verdiğini ileri sürerek, alacağının hüküm altına alınmasını istediği; davalının ise verilen paranın borç değil, bağış olarak verildiğini savunduğu, görüldüğü üzere davalının, karşı tarafın ileri sürdüğü maddi vakıanın varlığını kabul etmekle birlikte, onun hukuki niteliğinin (vasfının), ileri sürülenden başka olduğunu bildirmek suretiyle gerekçeli inkarda (vasıflı ikrar) bulunduğu, öğreti ve uygulamada kabul edildiği üzere vasıflı ikrar (gerekçeli inkar), bölünemeyen ikrarlardan olduğundan bu durumda ispat yükünün davacıda olduğu, davacı tarafın, davaya konu paranın borç olarak verildiği yolundaki iddiasını kanıtlamakla yükümlü olduğu; buna bağlı olarak, davalının savunmasını ispat ile yükümlü olmayacağı-
Mahkemece, davalının ceza dosyası içerisindeki, hukuk davasıyla da bağlantılı beyanı üzerinde durularak ilgili beyanın, HMK'nın 188. maddesi kapsamında "ikrar" niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesinin gerektiği-
Davacının, davalıya "borç para verdiğini" ileri sürdüğü; davalının ise davaya konu paraların kendisine verildiğini ikrar ettiği, ancak, bunların davacı tarafından ileri sürülen nedenle değil, başka bir nedenle verildiğini savunması halinde vasıflı ikrarda bulunduğunun kabul edileceği ve vasıflı ikrarın bölünmeyeceğinden bahisle ispat yükümlülüğünün, ikrar eden tarafa değil, vakıayı ileri süren tarafa ait olduğu- Davacı tarafından delil olarak sunulan belgede, paranın davalıya borç olarak verildiğine ilişkin bir ibare olmadığından, miktar itibariyle tanık dinlenemeyeceği-
Asliye Hukuk Mahkemesi'nde görülen diğer davada, davalının celsedeki beyanında; davacıya ait eski aracın takas edilerek yeni bir araç alındığını ve adına tescil edildiğini açıkladığı; davacının alacak davasında, alacağına dayanak olarak, davalının anılan dosyadaki beyanı ile tanık beyanlarına dayandığının anlaşıldığı; mahkemece davalının söz konusu dilekçedeki beyanı üzerinde durulup, bu beyanın “ikrar” niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesinin gerektiği-
İ. sözleşmesinin ancak, yazılı delille kanıtlanabileceği- Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, taraflar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber, bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) “delil başlangıcı” niteliğinde bir belge varsa sözleşmenin “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebileceği- Yazılı delil veya “delil başlangıcı” yoksa inanç sözleşmesinin ikrar, yemin gibi kesin delillerle de ispat edilmesinin olanaklı olduğu- Davacının yemin deliline dayanması halinde hakimin davacıya bu hakkını hatırlatmasının gerekeceği-
Birlikte görülen mal rejimi ile boşanma davasında her iki davanın da feragat nedeniyle reddine karar verilerek kesinleşmesinden sonra buradaki feragat beyanının, daha sonra açılan eldeki mal rejimi davasında dikkate alınıp alınamayacağı- TMK. mad. 225/2 uyarınca, eşler arasındaki mal rejiminin, kabulle sonuçlanan boşanma davasının açıldığı tarihte sona ermiş olduğu ve dolayısıyla daha önce yapılan beyanın, doğmamış haktan feragatin hukuki sonuç doğurmayacağına ilişkin kural gereğince, eldeki davaya bir etkisinin bulunmadığı- Davacının boşanma ile birlikte açtığı mal rejimine ilişkin davanın yargılaması sırasında mahkemeye sunduğu dilekçede yer alan beyanlarının mahkeme içi ikrar niteliği taşımadığı, davacının eşi ile tekrar birlikte yaşamaya başlaması nedeniyle evlilik birliğinin yürütülmesini sağlamak amacıyla davasından vazgeçtiği, davacının bu davranışının genel hayat tecrübelerine uygun olduğu, bu nedenle de bu beyanın klasik anlamda ikrar niteliği taşımayıp, feragat beyanının gerekçesine ilişkin açıklamalar niteliğinde olduğu- Mahkemece feragatin kesin hükmün sonuçlarını doğurduğu, davacının bu mallarda hak sahibi olmadığını beyan ettiği ve haklarından vazgeçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğu- "Davacının vermiş olduğu dilekçe içeriğinin, doğmamış haktan feragat niteliğinde olmadığı, davacının yaklaşık üç yıl önce mahkemeye sunduğu dilekçede, bu davanın konusu olan para ve mallarda kendi hakkının olmadığının imzalı dilekçe ile bildirilmesinin mahkeme içi ikrar niteliğinde olup, kesin delil teşkil ettiği"  şeklindeki görüşün HGK çoğunluğu tarafından benimsenmediği-
Üzerinde "borç" şeklinde açıklama bulunmayan yahut bu anlama gelecek bir şerh ihtiva etmeyen dekontlar ile yapılan ödemeler için, davalı takip alacaklısının, gönderilme nedeni belirtilmeyen havaleyi, davacıya borç olarak verilmek üzere gönderdiğine ilişkin iddiası, davacı tarafından kabul edilmediğinden; aksine ödemelerin dava ve ıslah dilekçelerinde belirtildiği üzere; hayatın olağan akışı içerisinde birlikte yaşayan kişiler arasında yapılan harcamalar olduğu savunulduğundan, davalı havalecinin havalenin mevcut bir borcun ödenmesinden başka bir amaca (davacıya borç verilmesi amacına) yönelik bulunduğunu kanıtlama yükümü altında olduğu- Davalı takip alacaklısının parayı gönderme sebebini reddeden davacının paraların "başka bir sebeple gönderildiğini" savunmasının "ikrar" niteliğinde olduğu; ikrarın vasıflı ikrar (gerekçeli inkar) niteliğinde olduğu ve ispat külfetinin vakıayı ileri süren davalı takip alacaklısında olduğu-
İcra takibine dayanak senetteki imzanın davacıya ait olmadığına ilişkin açılan menfi tespit davasında, "davalı vekilinin ikrarı ile takibe konu senet altındaki imzanın davacıya ait olmadığı" ortaya çıktığından, davanın kabulüne ve davalı aleyhine kötü niyet tazminatına karar verilmesinin isabetli olduğu-
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
  • 6
  • 7
  • 8
  • kayıt gösteriliyor