Sözleşme tarihinde yürürlükte bulunan eBK 162 hükmünce sözleşmede yasaklanmadığı veya işin mahiyetinden aksi anlaşılmadığı sürece yüklenicinin üçüncü kişilere eBK 163 gereği yazılı olmak koşuluyla şahsi hakkını devredebileceği- Yükleniciye verilmesi kararlaştırılan bağımsız bölümün tapusunu arsa malikinin üçüncü kişiye devretmesinin yüklenici adına olduğu- Mahkemece refakate konusunda uzman bilirkişiler alınıp keşif yapılması, dava konusu taşınmazın arsa sahibinin mi yoksa yüklenicinin mi payına düştüğünün tespit edilmesi, oluşacak sonuca göre davacının talepleri konusunda bir karar verilmesi gerektiği-
Senetlerin arka yüzündeki “bu senet 2/6 daire karşılığında verilmiştir” ibaresinin senet aslına zarar vermeyecek şekilde yırtıldığı iddia edilmiş olup ceza mahkemesindeki yargılama sırasında alınan bilirkişi raporunda da "senetler dahil 'ödeyecek' ibarelerinin sol tarafındaki dikey kenar hattı boyunca senetlerin kesilmiş olduğunun" belirtildiği, davalıların ceza mahkemesi ve davaya cevap dilekçelerindeki mahkeme içi ikrar mahiyetinde beyanda bulundukları gözetildiğinde, takibe konu senetlerin teminat olarak verildiğinin kabulü ile menfi tespit talebinin kabulüne karar verilmesi gerektiği; "teminat senedine yönelik iddiaların yazılı delille ispat edilememesi nedeni ile asıl davanın reddine" karar verilmesinin hatalı olduğu-
Vasıflı ikrarda kanıtlama yükümlülüğünün ikrar eden tarafta değil, vakıayı ileri süren tarafta olduğu gözetildiğinde somut olayda ispat yükü davacıda olup davacının mevcut bir borcun ödenmesinin aracı olan havale yoluyla yapmış olduğu ödemelerin avans niteliğinde olup iadesi gerektiğini ispat etmesi gerekeceği-
Maddi hataya dayalı olduğu iddia edilmeyen ikrara rağmen dava açılmasının TMK'nın 2. maddesi uyarınca hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu-
"Davalının savcılık dosyasındaki ifadesinde taşınmazların hacizden korunmak amacıyla kendisine devredildiği yönünde ikrarda bulunduğu, davalının savunmasında geçen bonoya ilişkin beyanlarının ayrı bir davanın konusunu oluşturduğu ve inançlı işlem iddiasının davalının ikrarı ile sabit olduğu" gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmesinin isabetli olduğu-
Davalının savcılık dosyasındaki ifadesinde "taşınmazların hacizden korunmak amacıyla kendisine devredildiği" yönünde ikrarda bulunduğu, davalının savunmasında geçen bonoya ilişkin beyanlarının ayrı bir davanın konusunu oluşturduğu ve inançlı işlem iddiasının davalının ikrarı ile sabit olduğu-
Davacının, dava dilekçesindeki anlatımlarına göre, davasını inançlı işlem hukuksal sebebine dayandırmış olduğundan, mahkemece bu kapsamda inceleme yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, dava konusu parsel yönünden, davalının asıl iradesinin 'davacı adına taşınmazı devralmak olduğu' gerekçesiyle, hukuki nitelendirmede hataya düşülerek davanın kabulüne karar verilmesinin doğru görülmediği-
İnanç sözleşmesinden doğan davalar için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden Borçlar Kanununun 125. maddesi hükmü gereğince inanç sözleşmesinden kaynaklanan davalarda zamanaşımı süresi on yıl olduğu-
İnanç sözleşmesinin ancak, yazılı delille kanıtlanabileceği, bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olması gerektiği- Davacının, inanç sözleşmesini açıklandığı şekilde yazılı delil ya da karşı tarafın elinden çıkmış delil başlangıcı niteliğindeki bir belge ile kanıtlayamadığı; ancak, davacı vekilinin dava dilekçesinde yemin deliline dayandığını bildirdiği; bu durumda, mahkemece davacıya, davalıya yemin teklif etme hakkı bulunduğu hatırlatılıp bu hakkını kullanıp kullanmayacağı sorularak HMK'nun 225. vd. maddeleri gereğince işlem yapılıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceği-
Somut olayda davalının savunmasının, vasıflı ikrar (gerekçeli inkar) niteliğinde olduğu ve bu ikrarın bölünemeyeceği, bu durumda, vasıflı ikrarda ispat yükünün ikrar eden davalı tarafta değil, çekin avans olarak verildiğini ileri süren davacı tarafta olduğu, ispat yükü üzerinde olan davacının çeklerin avans olarak verildiği ve bedelsiz kaldığı iddiasını yazılı delillerle kanıtlayamadığı gibi, çeklerde ciranta olan diğer davalıların çeklerin iktisabında kötü niyetli olduklarını da kanıtlayamadığı-