HMK’ nın 354. maddesinde ve özellikle bu maddenin gerekçesinde değinildiği üzere, Bölge Adliye Mahkemelerince yapılacak incelemenin biri denetim açısından, diğeri ise dava konusu uyuşmazlık bakımından olmak üzere iki yönü bulunduğu- İlk derece mahkemesi kararlarına karşı yapılan istinaf başvurusu üzerine, yapılan istinaf incelemesinde, ilk derece yargılamasında eksiklik görülüp duruşma açılarak doğrudan uyuşmazlık konusu üzerinde inceleme(tahkikat) yapılması durumunda, istinaf başvurusunun esastan reddi biçiminde hüküm kurulamayacağı- Bu gibi durumlarda, 7251 sayılı Kanun ile HMK’ nın 356. maddesine eklenen 2. fıkrada değinilen ve verilmesi öngörülen gerekli kararın ''yeniden esas hakkında bir karar'' olmak durumunda olduğu ve bu hususun HMK' nin 369/1.maddesi uyarınca resen temyiz incelemesine tabi bulunduğu-
Somut olayda, davacı baba ... ile davalı annenin ... 15.10.1991 tarihinde evlendikleri ve 13.06.2013 tarihinde boşanma davasının açıldığı ve halen derdest olduğu- Davalı ...'ın 02.04.1998 tarihinde evlilik birliği içinde doğduğu, boşanma dava dosyasında davalı annenin başka bir erkek ile gezdiğinin görüldüğüne dair tanık beyanı olduğu- Yargıtay 2. Hukuk Dairesi ise bozma ilamında kadının güven sarsıcı hareketlerinin 2004 yılına ait olduğu saptaması yapılmış, incelemeye konu dosyada ise her iki taraf tanıkları, davalının başka birisi ile birlikteliği ve çocuğun davacıdan olup olmadığı hususunda farklı beyanlarda bulundukları- Nitekim dava dilekçesinde de annenin evlilik birliği içindeki hal ve hareketlerinden şüphe duyularak eldeki davanın açıldığı, davadan önce oluşan şüphenin giderilmesi açısından DNA testi türü bir inceleme yapılmadığı ve söylem sonucu oluşan şüphenin bilimsel doğruluğa varacak şekilde bir adım öteye geçmediği yani şüphe olarak varlığını sürdürdüğü- Soybağının reddi davası yönünden hakdüşürücü süreyi düzenleyen 289.maddeki sürenin başlangıcı mahiyetindeki "öğrenme" olgusunun gerçekleşmediğinin anlaşıldığı- Davanın hakdüşürücü süreden reddinin doğru olmadığı-
Uzun yıllar programa alınmayan imar planının hayata geçirilmemesi nedeniyle kamulaştırma ya da takas cihetine gitmeyen davalı İdarece, pasif ve suskun kalınmak ve işlem tesis edilmemek suretiyle taşınmaza müdahale edildiği; bu haliyle idarenin, mülkiyet hakkının özüne dokunan ve onu ortadan kaldıran bu eylemi ile kamulaştırmasız el koyma olgusunun gerçekleştiğinin kabulü gerekeceği ve kamulaştırmasız el koyma olgusunun varlığının doğal sonucu; idarenin hukuka aykırı eylemiyle mülkiyet hakkı engellenen taşınmaz mal sahibinin, dava yoluyla kamulaştırmasız el koyma hükümleri doğrultusunda mülkiyetin bedele çevrilmesini yani idareden değer karşılığının verilmesini isteyebileceği- Taşınmaza davalı idarece fiilen el atılmamışsa da kanunda belirtilen süre içinde imar planına uygun herhangi bir işlem tesis edilmediğinden kamulaştırmasız el atma olgusu gerçekleşmiş olup; taşınmazın aynına ilişkin bu davaya bakmanın Adli Yargının görevi olduğu-
Muvazaalı işlemde miras bırakanın, gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istediği ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıkladığı için görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymayarak, gizli bağış sözleşmesi de şekil koşulları da yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebileceği- Miras bırakanın asıl irade ve amacının ortaya çıkarılmasına bağlı ve bir iç sorun olan, gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında, doğru şekilde değerlendirilmesinin de büyük önem taşıdığı- Ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalının alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki kişisel ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk olduğu- Miras bırakan, sağlığında hak dengesini gözeten, kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilemeyeceği-
Bir kamu kurumunun, başkasının malına dilediği gibi el atma hakkı bulunmadığı gibi, plan, proje veya şartnamelere ihtiyaçlara göre el atılabilmesini sağlayacak esaslar da konulamayacağı- Bir kamu kurumu tarafından bir tesisin yaptırılması esnasında oluşan haksız eylemlerden doğan uyuşmazlıkların adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği- Karayolları Genel Müdürlüğünün bir plan ve proje dahilinde ihale ile verdiği yol yapım çalışması sırasında, yüklenici firmalar tarafından davacının ruhsat sahası içinden malzeme alındığı gözetilerek, davacının maddi zararının giderilmesi istemiyle açtığı davanın yargı yolu nedeniyle usulden reddine karar verilmesinin hatalı olduğu-
Hukuk hakiminin, ceza mahkemesinin kararlarından bağımsız kılındığı, ceza mahkemesince haksız eylemin suç niteliği saptanmamışsa, hukuk hakimine bunu araştırma ve sonucuna göre karar verme yetkisi tanındığı, davalı doktor hakkında taksirle ölüme neden olma suçundan ceza mahkemesinde yapılan yargılamada, açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına karar verildiği, bu durumda; bozma ilamındaki, “hekimin kusurlu olduğunun kabul edilmesi gerektiğine” yönelik ibarenin maddi bir hataya dayalı olduğu tereddüte yer vermeyecek şekilde açık olduğundan, diğer taraftan cümlenin devamında "gerekli inceleme ve değerlendirme yapılarak" denildiği de göz önünde bulundurulduğunda, böyle bir bozma kararına uyulmuş olmasının karşı taraf lehine usulü müktesep hak doğurmadığı-
Temyiz başvurusu üzerine yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı ve HMK'nın 371. maddesinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasından dolayı, usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanması gerektiği-
İşletme Hakkı Devir Sözleşmesi gereğince sözleşme öncesi dönemle ilgili davalardan doğan mali yükümlülüklerin TEDAŞ'a ait olduğu, anılan sözleşme gereğince ihbar yükümlülüğünü yerine getirmeyen davacı tarafın temyiz, harç ve masraflarına onama harcını talep edemeyeceği bu nedenle davanın kısmen kabulüne ilişkin kararın onanacağı-
Borçlunun; adına kayıtlı taşınmazı hakkında icra takibi başlatılmadan önce, arasında hısımlık bulunan,maddi durumunu bilen veyahut bilebilecek bir başka kimseye devretmesi halinde tasarrufun iptalini talep eden alacaklıya alacak ve ferileriyle sınırlı kalmak üzere cebri icra yetkisi tanınması gerektiği-
İstinaf başvurusunun kısmen dahi olsa kabul edildiği durumda öncelikle İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesi, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesi halinde de yeniden tüm talepler bakımından hüküm kurulması gerektiği-