Mahkeme tarafından, bozma sonrası ıslah yapılamayacağı gözetildiği açıklanarak, bozma öncesi 08.12.2014 tarihli bilirkişi raporunda hesaplanmış tutar olan 2.585,25 TL üzerinden brüt ilave tediye alacağına hükmedildiği ancak, davacının bozma öncesinde bedel artırım yada ıslah talebinin bulunmadığı, nitekim ilk kararda da davacının talebiyle bağlı kalındığı bildirilerek lehine dava dilekçesinde talep edilen tutar olan 50,00-TL üzerinden ilave tediye alacağına hükmedildiğinin anlaşıldığı, buna göre, mahkemesince ilk kararda olduğu şekilde davacı lehine 50,00 TL ilave tediye alacağına hükmedilmesi gerekirken, 2.585,25 TL ilave tediye alacağına hükmedilmiş olmasının hatalı bulunup, bozmayı gerektirdiği- Somut olayda, her ne kadar davalılar arasında muvazaanın varlığı kabul edilmiş ise de, dava muvazaa iddiasına dayalı alacak (eda) davası niteliğinde olduğundan, muvazaa tespitinden bağımsız olarak, kabul ve reddedilen alacak tutarları dikkate alınarak tarafların leh ve aleyhlerine vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin hükmedilmesi gerekeceği-
Öncelikle davacı işçinin sendika üyesi olup olmadığı, dayanışma aidatı dilekçesi verip vermediğinin tespit edilmesi, davacı sendika üyesi değil ise Toplu İş sözleşmesindeki artışlardan yararlanma imkanı bulunmadığından ilave tediye hesabı varsa aynı işyerinde çalışan ve sendika üyesi olmayan emsali işçinin ücreti esas alınarak belirlenmesi, bu şekilde emsal işçi yoksa fiilen almakta olduğu ücreti üzerinden hesap yapılması gerektiği- Davacı sendika üyesi ise sendikaya üyeliğin işverene bildirildiği tarih öncesinde toplu iş sözleşmesinden yararlanma imkanı bulunmadığından varsa aynı işyerinde çalışan ve sendika üyesi olmayan emsali işçinin ücretinin esas alınması, bu şekilde emsal işçi yoksa davacının sendikaya üye olduğu tarihte almakta olduğu ücreti esas alınarak, toplu iş sözleşmesinden yararlanmaya başladığı tarihte yürürlükte olan toplu iş sözleşmesi hükümleri uygulanmak suretiyle artışlar yapılması ve tespit edilen ücretlerine göre davaya konu işçilik alacağının hesaplanması gerektiği-
Somut olayda, her ne kadar dava fazla mesai ve ulusal bayram genel tatil alacakları talebi ile açılmış olsa da davalı sorumluluğu temelini netleştirmek adına davalı Üniversite ile alt işverenler arasındaki ilişkinin muvazaaya dayanıp dayanmadığının belirlenmesi gerekeceği, davalı işverenin 2008-2010 yıllarını kapsayan hizmet alım sözleşmeleri hakkında iş müfettişi raporlarına dayanılarak kesinleşmiş bir muvazaa kararının varlığının tartışmasız olduğu ancak, her hizmet alım sözleşmesinin kendi şartları dahilinde değerlendirilmesi gerekmekte olup dosyaya sunulan 2011 yılından itibaren yapılan hizmet alım sözleşmelerinin incelenmesinde, her hizmet için ayrı alım işinin yapıldığı; hizmet alım sözleşmelerinin eki teknik şartnamelerde sağlık hizmetleri bünyesinde klinik, poliklinik, yoğun bakım, ameliyathane ve eczanelerinde eczacılık hizmeti, anestezi-radyoloji-radyoterapi teknisyenliği hizmeti, laboratuar teknisyenliği hizmeti, hastabakıcı hizmetleri ve hemşirelik hizmetlerinin; destek hizmetleri çatısında klinik, poliklinik, yoğun bakım, ameliyathane ve eczanelerinde, sekreterlik-büro hizmetleri, çamaşırhane hizmetleri, hasta ve ziyaretçi yönlendirme hizmeti, teknik bakım ünitesi çalışmalarının incelendiğinin görüldüğü, bu anlamda mahkemece davacının hangi tarihli ihale ile hangi işverene bağlı çalıştırıldığı, ilgili hizmet alım sözleşmesinde gösterilen iş dışında başka bir işte çalıştırılıp çalıştırılmadığı, özel mevzuatta davacıya yaptırılan işin üçüncü kişilere gördürülebileceğine ilişkin bir düzenleme bulunup bulunmadığının tespit edilmesi gerektiği, davacının yaptığı belirlenen işin üçüncü kişilere gördürülebileceğine ilişkin bir açıklık bulunmaması halinde; yapılan iş asli işlerden ise, teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren bir iş olup olmadığı, yardımcı iş ise davacının hizmet alım sözleşmesine uygun olarak çalıştırılıp çalıştırılmadığının belirlenmesi, davacının davalını kadrolu işçileri ile aynı işi yapıp yapmadığı, yaptırılan iş yönünden davacıya emir ve talimatların kim/kimler tarafından verildiği, araç-gereçlerin nasıl temin edildiği, asıl işverenin gözetim ve denetim yükümlülüğünü aşacak boyutta ve özellikle yüklenici firmanın işverenlik sıfatını ortadan kaldıracak, onu bordro ya da kayden işveren durumuna sokacak hususların olup olmadığı üzerinde durularak bu hususlar açıklığa kavuşturulması ve özellikle de yüklenici şirketin, işyerinde davalı İdareden ayrı ve bağımsız olarak kendine özgü organizasyon yapısı oluşturup oluşturmadığı, hukuki, fiili ve ekonomik bağımsızlığının bulunup bulunmadığı, davalı idareden başka ticari faaliyetleri bulunup bulunmadığı yani salt davalı idareye hizmet vermek amacıyla hareket edip etmediği, aralarındaki ilişkinin işçi temini niteliğinde kabul edilip edilmeyeceğinin tespit edilmesi gerekeceği-
Davacının hakettiği işçilik alacaklarının tamamından öncelikle işvereni olan alt işveren ....'ın sorumlu olup, davadaki ....'ın sorumluluğunun asıl işveren sıfatıyla meydana geldiğinin ortada olduğu, mahkemece davacının tüm hak ve alacaklarından ....'ın alt işveren, ....'ın asıl işveren sıfatıyla müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulması gerekirken, asıl işveren .....'ın rücu hakkını ortadan kaldıracak şekilde ve gerekçesi dahi açıklanmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulmasının hatalı olduğu-
Somut olayda, davacının 2013 yılı öncesi çalışmalarının muvazaaya dayanmış olmasının en son 15.01.2013–31.05.2013 tarihleri arasında davalı şirket işçisi olarak çalıştığı döneminde muvazaaya dayandığını göstermeyeceği, aynı mahiyette ve seri niteliğinde bir çok dava söz konusu olması sebebiyle davalı ile dava dışı alt işverenler arasındaki ilişkinin kanuna uygun kurulup kurulmadığı ve muvazaaya dayanıp dayanmadığı hususunun mahkeme tarafından yeterli derecede araştırılıp değerlendirilmesi gerektiği, her ihale sözleşmesinin kendi dönemi ve şartlarında değerlendirmeye tabi tutulması gerektiği, bu sebeple, önceki ihale sözleşmelerinin kanuna uygun kurulmamış olması veya muvazaalı olmasının, sonrakilerin de aynı şekilde kanuna uygun kurulmadığını ya da muvazaaya dayandığını göstermeyeceği, daha sonra yapılan sözleşmenin ayrıca kanuna uygunluk ve muvazaa yönünden değerlendirmeye tabi tutulması gerektiği, bu sebeple davalı tarafından yapılan önceki sözleşmelerin kanuna uygun olmadığına ya da muvazaalı olduğuna ilişkin kesinleşmiş yargı kararlarının bu dava yönünden bağlayıcılığından söz edilemeyeceği-
Mahkemece, mali müşavir ve bankacı tarafından ayrı ayrı hazırlanan bilirkişi raporuna itibarla, davalılar arasındaki asıl işveren - alt işveren ilişkisinin muvazaalı olduğunun kabul edildiği, ne var ki, bilirkişi raporlarında yer alan değerlendirmelerin uyuşmazlığın çözümünde yetersiz olduğu, öncelikle, salt davalı bankanın davalı şirkette ortak olmasının asıl işveren - alt işveren ilişkisinin muvazaalı olduğunu göstermeyeceği, diğer taraftan, davacının işyerinde yürüttüğü iş bakımından, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin kurulabilir olup olmadığı hakkında, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu'nun ilgili hükümlerinin ve konu hakkındaki yönetmelik hükümlerinin nazara alınması gerekeceği- Dosyaya sunulan, 30/06/2006 tarihli iş müfettişi raporunda, davalılar arasındaki asıl işveren-alt işveren ilişkisinin muvazaalı olduğu görüşü açıklanmış ise de, muvazaa tespitine ilişkin iş müfettişi raporunun kesinleşmesi ve sonuçlarına ilişkin düzenlemelerin, 26/05/2008 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5763 sayılı Kanun'la, 4857 sayılı Kanun'da değişiklik yapılması suretiyle kabul edildiği, bahsi geçen düzenlemelerin yürürlükte olmadığı bir tarihte hazırlanan iş müfettişi raporunun, eldeki dava açısından bağlayıcılığı bulunmadığı, muvazaa konusunda yapılan araştırmanın ise yetersiz olduğu-
Alt işveren işçilerinin bir kısmının, üstlenilen hizmet dışında asıl veya yardımcı başka işte çalıştırılmalarının, asıl-alt işveren arasındaki sözleşmeyi muvazaalı hale getirmeyeceği, sadece başka işte çalıştırılan işçi açısında asıl alt işveren ilişkisinin unsurlarının bulunmadığının kabul edilmesi gerektiği- 6100 sayılı HMK. mad. 124/4 gereği; dava dilekçesinde tarafın eksik gösterilmesi kabul edilebilir bir yanılgıya dayanması halinde, hakimin karşı tarafın rızası olmaksızın taraf değişikliğini kabul edebileceği-
Muvazaalı bir hukuki muamele ile üçüncü kişinin ızrar edilmesinin ona karşı bir haksız eylem niteliğinde olduğu- Üçüncü kişilerin muvazaa sebebiyle hakları halele uğratıldığı takdirde haksız fiil sorumluluğuna dayanarak muvazaalı hukuki işlemi yapan taraftan zararının tazminini isteyebileceği, haksız fiil işleyen kimsenin uygun illiyet bağı çevresine giren bütün zararlardan sorumlu olduğu-
5538 sayılı Kanun ile İş Kanunu'nun 2. maddesine bazı fıkralar eklenmiş ve kamu kurum ve kuruluşlarıyla sermayesinin yarısından fazlasının kamuya ait olan ortaklıklara dair ayrık durumlar düzenlendiği, ancak, maddenin diğer hükümleri değişikliğe tabi tutulmadığından, asıl işveren alt işveren ilişkisinin unsurları ve muvazaa öğelerinin değişmediği, kanuni olarak verilmesi mümkün olmayan bir işin alt işverene bırakılması veya muvazaalı bir ilişki içine girilmesi halinde, işçilerin baştan itibaren asıl işverenin işçileri olarak işlem göreceklerinin 4857 sayılı Kanun'un 2. maddesinin yedinci fıkrasında açık biçimde ifade edildiği, kamu işverenleri bakımından farklı bir uygulamaya gidilmesinin hukuken korunmadığı, muvazaaya dayanan bir ilişkide işçinin, gerçek işverenin işçisi olmakla kıdem ve unvanının dışında bir kadro karşılığı çalışması ve diğer işçilerle aynı ücreti talep edememesi, İş Kanunu'nun 5. maddesinde öngörülen eşitlik ilkesine aykırılık oluşturduğu, yine koşulların oluşmasına rağmen işçinin toplu iş sözleşmesinden yararlanamamasının, Anayasal temeli olan sendikal hakları engelleyen bir durum olduğu-