Bölge Adliye Mahkemesince, kararda asıl ve birleşen davaların ayrı ayrı belirtilmesi, asıl ve birleşen davalar hakkında ayrı ayrı hüküm kurulması gerekirken, ilgili Yasa hükmüne aykırı olarak tek hüküm kurulmasının isabetsiz olduğu-
6100 sayılı Kanun'un 166 ncı maddesine göre, ayrı ayrı açılmış davaların aralarında bağlantı bulunmaları halinde birleştirilmelerinin mümkün olduğu, birleştirme kararı sonrasında her dava bağımsız karakterini koruduğu ve davaların birbirlerinin içerisinde erimesi, tek bir davaya dönüşmesi gibi bir durum söz konusu olmadığından, yalnızca birleşen davaların tahkikat aşaması birlikte yapılarak her bir dava hakkında ayrı ayrı hüküm kurulması, yargılama giderleri ve vekalet ücreti de her dava için ayrı ayrı belirlenmesi gerekeceği, bu itibarla, mahkemece davaların birbirinden bağımsız olması anlamına gelen ''davaların bağımsızlığı prensibi'' uyarınca asıl ve birleşen davalar yönünden ayrı ayrı değerlendirme yapılıp, hüküm kurmak gerekirken, tek bir hüküm kurulmuş olmasının doğru olmadığı-
Aynı mahkemede görülmekte olan davalar, aralarında bağlantı bulunması halinde, davanın her safhasında, istek üzerine veya kendiliğinden mahkemece birleştirilebileceği- Bir yargı çevresinde kurulmuş aynı düzeyde, birden fazla mahkeme, davaların birleştirilmesi açısından “aynı mahkeme” sayılacağı- Davaların aynı sebepten doğması veya biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması halinde davalar arasında “bağlantı” olduğunun varsayılacağı-
Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin ileriye etkili feshi ve tasfiyesi istemi- Eldeki davada ileriye etkili fesih sonucu yapılacak tasfiye işlemlerinin, yükleniciden dava konusu bağımsız bölümleri satın alan üçüncü kişilerin, arsa maliki ile yükleniciler aleyhine açtığı tescil davasını etkileyecek nitelikte olduğu- Eksik ve ayıplı iş bedeli depo ettirilmiş ise bu bedelin eldeki dosyada belirlenecek eksik ve ayıplı iş bedelini karşılayıp karşılamadığının incelenip eksik kalan kısım varsa yükleniciye depo ettirilerek; diğer dosyalar karara bağlanmamış ise bu dosya ile birleştirilmesinin sağlanması, eldeki dosyada ileriye etkili fesih sonucu yapılması gereken tasfiyeye bağlı olarak eksik ve ayıplı işler bedelinin belirlenip yükleniciye ve/veya yükleniciden taşınmaz satın alan 3.kişilere depo ettirilerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği-
Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinden doğan alacak istemleri- Yüklenici tarafından açılan asıl davada yüklenici arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin ileriye etkili feshine, inşaat maliyetinin, yükleniciye düşen ve haksız olarak kiralanan, kullanılan ya da satılan yerlerin kira bedelinin, sözleşmede belirlenen cezai şartların, sözleşmede yer alan ve inşaatın yapılmasını engelleyen arsa sahiplerinin ödemek zorunda oldukları kira bedellerinin, yükleniciye isabet eden yerlerin maliyeti ile satış değeri arasındaki net farkın hesaplanarak faizi ile birlikte arsa sahiplerinden tahsiline karar verilmesini istemiş, mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sırasında verilen tefrik kararında; Yargıtay ilamı ile zamanaşımı def’inde bulunan ve haklarında açılan dava reddedilen davalıların usuli kazanılmış haklarının korunması gerektiği belirtilerek hüküm bozulduğundan, mahkemece tefrik kararı vermiş olup, temyiz konusu tefrik edilen dosya ile yüklenicinin sözleşmenin feshi ile fesihten doğan alacağının tazmini için açtığı asıl dava dosyası arasında davaların konusu ve tarafları bakımından maddi ve hukuki bağlantı var olduğu, sözkonusu davalarda aynı sözleşmeden kaynaklanan taleplerde bulunulduğu, davalardan biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte olduğu anlaşılmakla, davaların birlikte görülmesinde gerek usul ekonomisi ve gerekse birbirleriyle çelişkili kararlar çıkmasının önlenmesi bakımından fayda bulunduğu-
Kat karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklanan ek sözleşmenin iptale, alacak ve tazminat istemleri- Tefrik edilen dosyalar ile bu dosyalar arasında davaların konusu ve tarafları bakımından maddi ve hukuki bağlantı bulunduğu, söz konusu davalarda aynı sözleşmeden kaynaklanan taleplerde bulunulduğu, davalardan biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunduğu anlaşıldığından davaların birlikte görülmesinde gerek usul ekonomisi ve gerekse birbirleriyle çelişkili kararlar çıkmasının önlenmesi bakımından fayda bulunduğu-
Terditli olarak açılan davalarda, arabuluculuk dava şartının ilk talebe göre değerlendirilmesi gerektiği- Tapu iptal ve tescil bu olmadığı taktide tazminata karar verilmesi istenilen davanın arabuluculuk dava şartına tabi olmadığı-
Aynı sıra cetveline karşı açılmış olan itiraz davası ile sıra cetveline ilişkin şikayet dosyasının birleştirilmesi gerektiği- Hem sıraya ve hem de alacağın esas ve miktarına yönelik itirazların birlikte ileri sürülmesi halinde öncelikle sıraya yönelik uyuşmazlığın çözülmesi, bu itirazın yerinde olmadığının anlaşılması halinde, davalı alacağının varlığına ve miktarına yönelik itirazın incelenmesi gerektiği- Bir sıra cetveli için muhtelif alacaklılar tarafından farklı tarihlerde, farklı alacaklılara husumet yöneltilerek itirazda bulunulmuş olsa da, tüm itirazların birlikte incelenerek varılacak uygun sonuç çerçevesinde tek bir kararla sonuçlandırılması gerektiği- Önceki dava dosyasından verilen muvazaa nedenine dayalı (esasa dair) sıra cetveline itiraza ilişkin karar kesinleşmiş olsa da, öncelikle şikayet dosyası kapsamındaki sıraya itiraz yönünden inceleme yapılmamış olması nedeniyle bu sıra cetveli açısından kararın sonuca etkili olmayacağı- Birleşen dosyada şikayetçinin haczinin 2 yıllık yasal sürede satış istenmeyip avans da yatırılmamış olması sebebiyle, satış tarihi itibariyle düşmüş olduğu (6352 sayılı K. ile yapılan değişiklikten önceki m. İİK 106/1 ve 110)- Birleşen dosyada şikayetçinin haczi ayakta olmadığından, muvazaa nedenine dayalı itiraz davasında şikayetçi lehine kurulmuş olan hükmün, şikayet dosyası ve şikayete konu sıra cetveli bakımdan kazanılmış hak teşkil etmeyeceği-
Alacak ve tasarrufun iptali taleplerinin tefrik edilmesinin gerekip gerekmediğine ilişkin davada, üçüncü kişinin işletmeyi devraldığı iddiasıyla sorumluluğu ve İİK 280/III'üncü maddesi uyarınca ticari işletmenin devri nedeniyle vakıa olarak tasarrufun iptali birlikte ileri sürülmüş ise de davanın terditli dava olarak açıldığı, mahkemece yazılı yargılama usulü uygulandığı ve asıl talep olan alacak davası hakkında kabul kararı verildiği, esasen biri hakkında verilecek karar diğerini doğrudan ilgilendiren uyuşmazlıkta yer alan talepler arasında hukuki ve ekonomik anlamda bağlantı bulunduğu kuşkusuz olduğundan ve birden fazla asli talep bulunmadığından mahkemece tefrik kararı verilmesine yer olmadığı- Tasarrufun iptali davalarının basit yargılama usulüne tâbi olduğu ve asliye hukuk mahkemelerinin görevli olduğu, davacının dava dilekçesinde TBK.’nin 202 olmadığı takdirde İİK.’nin 277 ve BK.’nin 19'uncu maddesinin uygulanmasını istediği, talepler arasında terdit oluşturulmasının yerinde olmadığı, davanın açıldığı tarih itibariyle tasarrufun iptali davalarında ticaret mahkemesinin görevli olmadığı, davanın ilk açıldığı tarih ve karar verildiği tarih arasında ticaret mahkemelerinde, TBK.’nin 202'nci maddesine dayalı yargılamasının değere bakılmaksızın yazılı yargılama usulünün uygulandığı, mahkemece de yazılı yargılama usulü uygulanmak suretiyle karar verildiğinden direnme kararının bozulması gerektiği ileri sürülmüş ise de bu görüşün Kurul çoğunluğunca benimsenmediği-
Erkek eş tarafından kusur belirlemesi ve buna bağlı olarak kadın yararına hükmedilen nafaka ve tazminatlar yönünden istinaf yoluna gidilmiş olsa da, tarafların boşanmalarına dair verilen hükmün “istinaf kapsamı dışında bırakılarak” kesinleştiği, dolayısıyla taraflar arasındaki evlilik birliğinin boşanma ile sona erdiği- Eşlerin evlilik birliği ve bu birlikten doğan sadakat yükümlülüklerinin boşanmaya ilişkin kararın kesinleşmesi ile sona erdiği- Sona eren evlilik hakkında boşanma davası açılması hukuki sonuç doğurmayacağından, erkek eş tarafından açılan zina hukuki sebebine dayalı boşanma davasının, eşlerin boşanma karar tarihine kadar gerçekleşen ve boşanmaya sebep olan olaylardaki kusurlu davranışlarının tespitini amaçlayan eldeki davaya kusur belirlemesi yönünden bir etkisinin bulunmayacağı-