Direnme hükmü, davanın reddine ilişkin olduğundan, tedbir nafakası hususunu kapsamadığı, TMK. mad. 169 uyarınca hükmedilen tedbir nafakasının talebe bağlı olmaksızın (re’sen) takdir edildiği, geçici bir önlem olarak davanın başından itibaren, karar kesinleşene kadar hüküm altına alınabilmesi özelliği karşısında ilk karar ile direnme kararı arasındaki bu farklılığın bir çelişki yaratmayacağı- Evlilik birliğinin ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenemeyecek derecede temelinden sarsılmış olması durumunda, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı bulunmaktaysa da, bu hakkın kötüye kullanılamayacağı- Davalı erkek tarafından bağımsız bir konut açılmadığı, davalının annesinin davacı eşe karşı olumsuz söz ve davranışlarda bulunduğu, en son davacı kadının baba evine bırakıldığı, bu suretle davalının birlikte yaşamaktan kaçındığı ve tüm bu olguların tanık beyanlarıyla doğrulandığı anlaşıldığından, taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizliğin bulunduğu-
Menfi tespit davasında ispat yükünün kural olarak davalı alacaklıya ait olduğu ve davalı alacaklının, davacı borçludan, alacağının bulunduğunu ispat etmekle mükellef olduğu- Davacı borçlu aralarındaki hukuki ilişkiyi ve bundan kaynaklanan borcunun olduğunu kabul edip, bu borcun herhangi bir sebep ile son bulduğunu ileri sürüyorsa, ispat yükünün davacı borçluya geçeceği- Müşterek çocuğun eğitim ve benzeri giderlerine ilişkin olarak, bu takip tarihinden önce nafakaya mahsuben ödendiğine dair açıklama bulunmadan yapılan ödemelerin nafakaya mahsuben yapıldığı kabul edilemeyeceği- Davacı-borçlunun özel okul aidatı ödemelerinde; açıkça “nafaka borcuna ilişkin olduğuna dair bir açıklama” bulunmadığından, bu nedenle, yapılan ödemelerin ahlaki bir görevin yerine getirilmesi niteliğinde olduğunun kabulü gerektiği-
Davalı erkeğin, sürekli borca girdiği, hakkında icra takibi yapıldığı, birlik görevlerini yerine getirmediği ve porno sitelerine girdiği anlaşıldığından, ortak hayatı temelinden sarsıldığının ve davacının boşanma davası açmakta haklı olduğunun kabulü gerektiği-
Feragat tarihinden itibaren boşanma davasının açılabilmesi için üç yıl geçmesi gerektiği - Feragatin davaya son veren bir taraf usul işlemi olduğu ve kesin hüküm gibi sonuç doğurduğu - Feragat nedeniyle verilen ret kararı için tebliğe çıkartılarak kesinleşme işleminin yaptırılmasına gerek olmadığı - Üç yıllık sürenin feragat tarihinden itibaren başlayacağı
Edimler arasındaki denge, umulmadık gelişmeler yüzünden sonradan ciddi olarak bozulacak olursa müdahale gerekebileceği, böyle bir gelişme olmadığı takdirde, tarafların, yaptıkları sözleşme ile bağlı oldukları, ancak, sözleşme ile kararlaştırılmış ve hakim tarafından onaylanmış olan iradın, yasada aranan şartlar gerçekleşmeden tamamen kaldırılmasını ya da indirilmesini istemenin hakkın kötüye kullanılması mahiyetini arzedeceği- Davacı taraf, anlaşmalı boşanma davasından sonra işinden ayrıldığını ve ekonomik durumunun kötüye gittiğini iddia ederek iştirak nafakasının azaltılmasını istemiyle bu davacıyı açmışsa da (işten ayrıldığını ve ) anlaşmalı boşanma davasından sonra ekonomik koşulların olağanüstü bir şekilde aleyhine değiştiğini edilememiş olduğundan davanın reddi gerektiği-
Taraflar arasındaki boşanma davasında tarafların boşanmalarına karar verilmişse de zorunlu olan kimlik bilgilerinin eksik olması sebebiyle mahkemece bu husus gözetilmeden karar verilmiş olmasının bozmayı gerektirdiği-
Kadın tarafından açılan bir boşanma davası söz konusu olmadığı halde, kadının davası yönünden de boşanmaya karar verilmesinin bozmayı gerektirdiği-
Taraflar arasında açılan boşanma davası ile ayrıca açılan ayrılık kararına dayalı boşanma davasında mahkemece davaların birleştirilmesine karar verilmiş ise de asıl dava ve birleşen dava birbirinden bağımsız ayrı davalar olduğundan her biri hakkında ayrı ayrı hüküm kurulması gerektiği-
Taraflar arasındaki zina sebebiyle boşanma davasında kısa karada zina gerekçeli kararda evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine dayanılmasının kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki oluşturduğu ve bozma sebebi olduğu-
Anlaşmalı boşanma yönünde oluşan karar kesinleşinceye kadar eşlerin bu yöndeki diğer bir ifadeyle gerek boşanmanın mali sonuçları, gerekse çocukların durumu hususunda kabul edilen düzenlemeleri kapsayan irade beyanından dönebileceği ve bu halde, boşanma davasının "çekişmeli boşanma" (TMK. mad. 166/1-2) olarak görülmesi gerektiği-