Davalı-davacı kocanın eşine şiddet uyguladığı, davacı-davalı kadının da güven sarsıcı davranışlarda bulunduğu, davacı-davalı kadının da kusurlu olduğu, bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut olup kocanın davasının da kabul edilmesi gerektiği-
Davacı-karşı davalının, kazancını götürüp annesine verdiği, eşinin ve evinin ihtiyaçlarını karşılamadığı, tartışmaları sırasında eşine sinkaflı sözler sarfettiği, bu suretle onu aşağılayıcı söz ve davranışlarda bulunduğu ve annesiyle birlikte oturmaya eşini zorlamak için müşterek konuttaki eşyaları götürüp depoya koyduğu, ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut olduğundan boşanmaya karar verilmesi gerektiği-
Kocanın cezai nitelikte olabilecek kusurlu davranışından sonra tarafların fiilen ayrıldıkları, daha sonra barışıp tekrar birlikte yaşadıkları ve bu dönemde bir çocuklarının daha doğduğu; son olarak da altı yıl önce birbirlerine ağır sözlerle hakaret ederek fiilen ayrı yaşamaya başladıkları ve o tarihten beri bir daha bir araya gelmedikleri anlaşılmakla; boşanmaya sebep olan olaylarda iki taraf eşit kusurlu olduğundan kocanın davasının kabulü gerektiği- Kabule göre; kadın yararına talepten fazla yoksulluk nafakasına hükmedilmesinin isabetsiz olduğu-
Davalı-davacı kocanın işlediği hakaret suçundan ceza aldığı ve kesinleştiği, bu halde, taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve evlilik birliğinin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizliğin mevcut olduğu, davacı- davalı kadının dava açmakta haklı olup, kadının boşanma davasının da kabulünün gerektiği-
Evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmediğinden boşanma davasının reddedilmesi gerektiği-
Davacı tanığının beyanında geçen olaylardan sonra, tarafların barıştıkları ve bir hafta birlikte yaşadıkları anlaşıldığından; bu tarihten önceki olaylar affedilmiş, en azından hoşgörü ile karşılanmış olup, bu tarihten sonra da boşanmayı gerektirir yeni bir olayın varlığı kanıtlanamadığı ve terke dayalı bir boşanma davası da bulunmadığından; davanın reddedilmesi gerektiği-
Terk nedeniyle boşanmak istendiğinde mahkemenin TMK. mad. 166/1 'e dayanarak karar veremeyeceği-
Davacı-davalı kocanın güven sarsıcı davranışlarda bulunduğu, eşini tehdit edip, hakaret ettiği, birlik görevlerini yerine getirmediği, davalı-davacı kadının da eşine hakaret ettiği, güven sarsıcı davranışlarının kanıtlanmadığı, bu halde kocanın daha fazla kusurlu olduğu, koca da boşanmayı talep etmekte haklı olup TMK.mad.166/2. şartları kocanın davası bakımından gerçekleştiğinden kocanın davasının da kabulü suretiyle karar verilmesi gerektiği-
Talep edilen miktar kadar tedbir nafakasına hükmedilmesi gerektiği- Davası kabul edilen davacı lehine yargılama giderlerine ve vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği- Velayeti davalı anneye tevdi edilen küçük için iştirak nafakasına hükmedilmesi gerektiği-
Eşine şiddet uygulayan ve güven sarsıcı davranışlar sergileyen davalı-davacı kocanın, eşine hakaret eden, birlik görevlerini yerine getirmeyen ve eşinin ailesinin müşterek konuta gelmesini istemeyen davacı-davalı kadına oranla daha fazla kusurlu olduğu, daha kusurlu tarafın da dava açabileceğinden kadının davaya itirazı hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu, kocanın davasının da kabul edilmesi gerektiği ancak koca kadının davasında verilen boşanmaya kararını temyiz şumulü dışında bıraktığından karar kesinleşmiş olup kocanın boşanma davasının konusuz kaldığı-