Boşanma davasında tarafların dava açtıktan sonra tarafların bir araya gelip yaşamaları, ortak hayatın çekilebilir olduğunu ve tarafların davadan önceki olayları hoşgörü ile karşıladıklarını göstereceği bu sebeple davanın reddi gerekeceği-
Anlaşmalı boşanma davasında davalı kadın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na şikayet dilekçesi sunarak eşinin kendisini tehdit ederek hiçbir şey talep etmeden boşanmaya mecbur ettiğini beyan ettiği incelenen dosyanın soruşturmasının devam ettiği, davalı kadının, davacı koca, kocanın anne, baba ve kardeşi hakkında tehdit suçu nedeniyle şikayetçi olduğu anlaşıldığından bunun bekletici mesele sayılacağı, bu sonuca göre karar verileceği-
Toplanan delillerden davalı kocanın, davacı kadının babasını arayarak "kan çıkacak gelin kızınızı götürün" dediğinin, görüşmeye gelen eşinin babasına "kızını sevmediğini, nefret ettiğini" söylediğinin, daha sonra da telefonda eşini istemediğini söyleyip, eşyalarını gelip götürmelerini istediğinin, buna karşılık davacı kadının da eşyaları götürmeye geldiklerinde müşterek hanenin anahtarını ev sahibi ile gönderen davalı kocaya yönelik "bu evin asıl sahibi nerede, o saygısız adam nerede" demek suretiyle hakaret ettiğinin anlaşıldığı, bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizliğin mevcut ve sabit olduğu-
Boşanma davasında davalının sürekli borçlandığı ve bu nedenle alacaklıların eve geldiği, kadını huzursuz ettikleri, davalının sık sık şehir dışına gittiği, evi ile ilgilenmediği ve birlik görevlerini yerine getirmediği anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabit olacağından boşanmaya karar verilecek yerde davanın reddedilemeyeceği-
Boşanma davasında kadının güven sarsıcı davranışlarda bulunduğu, eşine sürekli ağır hakaretler ettiği, fiziksel şiddet uyguladığı, buna karşılık kocanın da kadına fiziksel şiddet uyguladığı ve sürekli hakaret ettiği anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu durum karşısında evlilik birliğinin sarsılmasına sebep olan olaylarda kadın daha ağır kusurlu ise de kocanın da kusurlu olduğu ve her iki tarafın davasının da kabul edilmesi gerektiği-
Davacı-davalı kocanın tarafından 29.01.2006 tarihinde eşi davalı-davacı kadına şiddet uyguladığı ve bu eylem nedeniyle ceza aldığı, Asliye Ceza Mahkemesine davalı-davacı kadın tarafından 30.05.2006 tarihinde verilen dilekçede eşiyle barıştığını ve evliliğinin devam ettiğini açıkladığı, bu olaydan sonra evlilik taraflarca devam ettirildiğinden artık bu olayın kocaya kusur olarak yüklenmesinin mümkün olmadığı-
Boşanma davasında kocanın geçim ve bakım yükümlülüğüyle ilgili birlik görevlerini yerine getirmediği anlaşıldığından bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabit olacağından boşanmaya karar verilecek yerde davanın reddinin usul ve yasaya aykırı olacağı-
Boşanma davasında boşanma kararı verilebilmesi için evlilik birliğinin, ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığının sabit olması gerekeceği ayrıca davalı tanıklarının beyanlarının kabule elverişli olmadığı, bir kısmının ise, sebep ve saiki açıklanmayan ve inandırıcı olmaktan uzak izahlardan ibaret olduğu. Bu itibarla davalı-davacının davasının reddi gerekirken delillerin takdirinde hataya düşülerek yetersiz gerekçe ile boşanmaya karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu-
Boşanma davasında davacının gece bir başka erkeğin aracından alkollü vaziyette inerken kocası tarafından görüldüğü ve davacının açıklanan eylemi sübut bulmuş ise de, kocanın da, bu olay üzerine eşine fiziki şiddet uyguladığı ve evin ihtiyaçlarını karşılamadığı ve güven sarsıcı davranışlarda bulunduğu sabit olduğundan eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın kanunen mümkün görülmeyeceği bu sebeple boşanmaya karar verileceği-
Davacı-davalı kocanın bir başka kadınla ilişkisinin olduğunun, tanıklarca ifade edildiği, tanıkların olmamışı olmuş gibi ifade ettiklerini, başka bir deyişle gerçeği söylemediklerini kabule yeterli delil ve olgunun olmadığı, davalı-davacı kadının tanıklarından S.’in beyanının diğer tanıklarca doğrulanmamış olmasının, bu tanığın beyanını çürütmeyeceği, kaldı ki, diğer tanıkların S.’in ifade ettiği olaya değil başka olaya tanıklık ettikleri, S. dışındaki tanıkların beyanlarının görgüye dayanmıyor olmasının da, S.’in ifade ettiği olayın vukuu bulmadığı anlamına gelmeyeceği, davacı-davalı kocanın bir başka kadınla ilişkisinin ispatlandığı, bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan bırakmayacak nitelikte bir geçimsizliğin mevcut ve sabit olduğu, olayların akışı karşısında davalı-davacının dava açmakta haklı olduğu-