Boşanma davasında eşler arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabit olduğunda eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmeyeceği ve boşanmaya karar verilecek yerde yetersiz gerekçeyle hüküm kurulamayacağı-
Davalının davacıya hakaret ve aşağılama içeren davranışlarda bulunduğu bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut olduğu bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık mümkün görülemeyeceği boşanmaya karar verilecek yerde yetersiz gerekçe ile davanın reddedilemeyeceği-
Boşanma davası terk sebebine dayalı açıldığında delillerin bu çerçevede incelenip değerlendirilmesi gerekirken evlilik birliğinin sarsılması sebebine dayalı inceleme yapılmasının doğru olmadığı-
Boşanma yönünde oluşacak hüküm kesinleşmediğinden, davacı kadının değer artış payına ilişkin talebinin tefrik edilmesi, boşanma davasının sonucunun beklenmesi ve hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekeceği-
Fiili ayrılığın başlı başına boşanma sebebi olmadığı-
Davacı-davalı kocanın birlik görevlerini yerine getirmediğinin, birlikte yaşamaktan kaçındığının anlaşıldığı, bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizliğin mevcut ve sabit olduğu, olayların akışı karşısında davalı-davacı kadının da dava açmakta haklı olduğu-
Davacı kadının anlaşmalı boşanma talebi ve aynı tarihte bu yönde hüküm olmasına rağmen kararı hukuki ve fiili bir engel olmadığı halde iki yıl beş ay sonra tebliğini istemesinin, Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesinde yer alan "dürüstlük kuralına aykırı olduğunu göstermesi yanında, bu süre içerisinde eşiyle birlikte yaşamaya devam etmesinin boşanma isteğinin ve bu yöndeki iradesinin samimi olmadığını göstereceği, kararın oluşmasından sonra uzun süre tarafların birlikte yaşamaya devam etmeleri olgusunun hükmün sonucuna etkili olduğu-
3444 sayılı Kanunun geçici 1. maddesine göre, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren geçici maddede tanınan altı aylık süre içinde boşanma davası açma olanağı varken, bu imkandan yararlanmayıp, yirmi yılı aşkın süreden sonra TMK m. 166/son hükmüne dayalı boşanma istenmesinin hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu-
Evlilik birliğinin devamı eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılması, davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanıp, davalıya atfı mümkün bir kusur gerçekleşmediğinden talebin reddinin gerekeceği-
Boşanmaya sebep olan olaylarda, eşlerin kusuru söz konusu ise ''boşanma'' ve ''karşı boşanma'' davalarının her ikisinin de kabul edileceği-