TMK.nun 676. maddesine göre mirasçılar arasında terekeye dahil tapulu bir taşınmazdaki pay devrinin yazılı olması şartı ile geçerli olduğu, davacının dayanmış olduğu 02.06.2004 tarihli sözleşme anılan yasa maddesine uygun olarak düzenlenmiş ise de, pay devrinden sonra tarafların bir araya gelerek tapuda paylı şekilde intikal yaptığından taraflar arasındaki sözleşmeye değer verilerek yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı, çünkü tapuda resmi biçimde yapılan işlem sonucu (elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete dönüştürülmesi) mirasçıların 02.06.2004 tarihli paylaşım sözleşmesinden döndüklerinin ve sözleşmenin böylece bozulduğunun kabulünün gerekeceği-
TMK.nun 676. maddesi uyarınca tapulu taşınmazlarda (kadastro öncesi de tapulu olacak) miras payının devri ve paylaşımı bakımından yazılı şeklin arandığı, dava konusu taşınmaz kadastro öncesi tapusuz olup, bu tür taşınmazlar bakımından yazılı paylaşım sözleşmesi ya da miras payının devri sözleşmesi yapma zorunluluğunun bulunmadığı, davacı kadastrodan önceki zilyetliğe dayanarak iptal ve tescil isteğinde bulunduğuna göre 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 15/3. fıkrası uyarınca bu tür iddiaların her türlü delille kanıtlanmasının mümkün olduğu-
TMK'nın 676. maddesi uyarınca mirasçılar arasında yapılan miras taksiminin yazılı olması zorunlu olduğu, somut olayda, yazılı bir miras taksim sözleşmesi yapılmış olmadığı, tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde, vekâlet görevinin kötüye kullanılmak suretiyle temliklerin yapıldığı da açık olduğundan, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmelerle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmasının hükmün bozulmasına neden olacağı-
Taşınmazın tespit tarihinden önceki sebepler yönünden 3402 sayılı Yasa’nın 12/3. maddesinde öngörülen on yıllık hak düşürücü sürenin, tespit tarihinden sonra yapılan miras taksim sözleşmesine dayalı tapu iptal tescil davasında uygulanma olanağının bulunmadığı, TMK.nun 676/son maddesine göre paylaşma sözleşmesinin geçerliliğinin yazılı şekilde yapılmasına bağlı olduğu, mahkemece, tüm mirasçıların katılımıyla yapılan 21.10.1999 tarihli miras taksim sözleşmesine değer verilerek sonucuna göre bir karar verilmesinin gerekeceği-
Kadastro Kanunu bir tasfiye kanunu olup, olayın çözümünde 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14 ve 15. maddelerinin gözönünde bulundurulması gerekirken, hüküm fıkrasında yazılı TMK. nun 676/3. fıkrasına dayalı olarak davanın reddine karar verilmesinin usul ve kanuna aykırı olduğu, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanan kişinin iddiasını her türlü delille kanıtlama olanağına sahip olduğu-
Murislerden Y.’un 1979 yılında, Urkiye’nin 1994 yılında öldüğü, davacı ve davalılar 15.05.2007 tarihinde bir araya gelerek taksim sözleşmesi düzenledikten sonra 09.08.2007 tarihinde bizzat tapu sicil memuru huzurunda bulunmak suretiyle miras bırakanlarından gelen gerek elbirliği ve gerekse paylı mülkiyete konu tüm taşınmazlar bakımından özgür iradeleri ile resmi taksim işlemlerini yaptıklarına göre 15.05.2007 tarihli miras taksimden vazgeçtiklerinin ve sözleşmenin bozulduğunun kabulünün gerekeceği, miras taksim sözleşmesine dayanarak davanın kabulüne karar verilmesinin doğru olmadığı-
Kadastro işlemlerinden sonra tapulu taşınmazlar için vaki olacak miras taksim sözleşmelerinin yazılı şekilde yapılmasının gerekeceği, somut olayda taksim sözleşmesinin tapuda yapılan resmi senetle mirasçılar arasında yapıldığına ve yapılan bu resmi senede bağlı paylaşım hukuken tarafları bağladığına göre davacının daha önce kararlaştırılan taksimden döndüğünün kabulünün gerekeceği, bu nedenle babasının sağlığında (ölüm tarihi 1999) çocukları arasında yaptığı paylaşıma dayanılarak iptal ve tescil istenemeyeceği-
Taksim sözleşmesinde sadece 76 no’lu parselden söz edilmekte olup, diğer taşınmazlar bakımından mevkii ve dönümlerden söz edildiğinden, dava konusu parsellerin taksim sözleşmesinde mevkii ve sınırları ile dönümleri belirtilen taşınmazları kapsayıp kapsamadığı, aynı taşınmazlar olup olmadığı yönünde (36, 76, 1933 ve 383 sayılı parseller) yerinde keşif yapılmasının, taşınmazları bilen ve tanıyan yerel bilirkişilerin mahkemece belirlenmesinin, tarafların tanıklarını bildirmeleri konusunda kendilerine süre ve imkan tanınmasının, yerel bilirkişi ve tanıkların HMK. nun 243, 244, 259 ve 290/2. maddeleri gereğince, keşif yerine davetiyeyle çağırılmaları, uyuşmazlığın taşınmaza ilişkin bulunması nedeniyle keşif yerinde dinlenilmelerinin, beyanlar arasında çelişki bulunduğu taktirde HMK.nun 261. maddesi gereğince yüzleştirilmek suretiyle çelişkinin giderilmesinin, sözleşmenin kapsamının açık bir biçimde hiçbir duraksamaya yer kalmayacak biçimde belirlenmesinin, ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir karar verilmesinin gerekeceği-