Resmi şekilde yapılmayan gayrimenkul satışının geçersiz olduğu-
Davaya konu işletme, davalı şirket tarafından dava dışı şirkete devredilip teslim edildiğinden davacı şirketin davaya konu işletme üzerinde hapis hakkının kalmadığı, bu talep ile ilgili bir karar verilmesine yer olmadığı-
Paydaşlar arasındaki el atmanın önlenmesi davalarında, öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planının olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulması gerekeceği, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiğinin saptanması gerekeceği, yoksa uyuşmazlığın, müşterek (paylı) mülkiyet hükümlerine göre çözümleneceği–
Muvazaa nedenine dayalı tapu iptali ve tescil davalarında, uyuşmazlıkların sağlıklı ve adil çözülebilmesi için, miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak şekilde ortaya çıkarılması gerekeceği; Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tesbit edilebilmesi için delillerin eksiksiz toplanması ve ülke ve yörenin gelenek, göreneklerinin, toplumsal eğilimlerin, olayların akışının, miras bırakanın sözleşme yapmakta haklı ve makul bir nedenin bulunup bulunmadığının, davalı yanın alış gücünün ve satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki farkın birlikte değerlendirilmesi gerekeceği–
Murisin diğer mirasçılardan mal kaçırma irade ile temliki gerçekleştirmediği gözetildiğinde 1.4.1974 tarih ve1/2 Sayılı inançların Birleştirme Kararının olayda uygulama olanağının bulunmayacağı-
Tapuda «bağış» gösterilerek miras bırakan tarafından devredilmiş olan taşınmazlar hakkında «muris muvazaası nedeniyle» iptal davası açılamayacağı -
Noterde düzenlenen satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin davada, satış vaadi sözleşmesinin muvazaa ile illetli olduğunu ve bu konuda gerçek bir vaadin bulunmadığını savunan davalının iddiaya dayanak yapılan sözleşmede, satış vaadi borçlusunun temsilcisi durumunda olduğu ve taraf muvazaası savında bulunulduğunun kabulü gerektiği- Bu tür iddiaların kanıtlanmasının ise, 5.2.1947 gün 20/6 sayılı Yargıtay inançları Birleştirme kararına göre, ancak yazılı delille mümkün olduğu- Satış vaadi alacaklıları davacıların "sözleşmenin davalının borcuna karşılık düzenlendiğini" şeklinde savcılıkta verdikleri ifadelerin ikrar niteliğinde olduğu ve bu beyanları tanık ifadeleri ile de doğrulandığından, olayda, gerçek bir satış vaadinin bulunmadığı ve davanın reddedilmesi gerektiği- "Satış vaadi sözleşmesi, 3 yaşında olan davalı adına babası tarafından yapıldığından ve sözleşmedeki satış bedeli davalının velisi olan babasının borcuna karşılık olduğu yolunda kanıtlar mevcut olduğundan bunun doğruluğunun kabul edilmesi halinde davalı küçüğe ait taşınmazın babasının yararına olarak velayeten babası tarafından satıldığı olgusunun gündeme gelebileceği, bu durumda satış sözleşmesinin, TMK 271'in emredici kuralına aykırı olarak mahkemenin izni alınmadan ve özel bir vasinin iştiraki olmadan yapıldığı ve yok hükmünde olduğu kabul edilebileceği, bu yolda bir inceleme yapılmadığından kararın bozulması gerektiği" şeklindeki karşı oyun kabul görmediği-
Gerek menkule gerekse gayrimenkule taalluk etsin namı müstear hadiselerinde 'mesele bir istihkak ve mülkiyet davası mahiyetini geçemeyeceğinden' ne resmi senet ne de şekil meselesi bahis mevzuu olamayıp; nitekim; öteden beri mahkemelerin vaki olan bu kabil ikrarlara müsteniden hüküm vermekdikleri ve meselede bir şekil meselesi görmedikleri- Takma ad (nam-ı müstear) davalarının dinlenebileceği ve yazılı kanıt ile kanıtlanmasının uygun olacağı-