Davacı tarafından asıl davada talep edilen teminat mektubu hakkında mahkemece .............. tarihli ara karar ile; teminat mektubunun nakde çevrilmesinin dava sonuna kadar ihtiyati tedbir yoluyla önlenmesine dair karar verildiği, verilen bu ara kararla davalı idarece teminat mektubu bedeli tahsil edilemediğinden asıl davada teminat mektubunun kısmen kabul edilen miktarının davacıya iadesine karar verilmesi gerekirken, davalıdan alınarak davacıya verilmesinin doğru olmadığı- Davacı yüklenici birleşen dava dilekçesinde; 1, 8 ve 9 no.lu yollara dair sözleşme dışı yaptığı fazla iş bedelinin tahsilini talep etmiştir. Yapılan yargılama sonunda, 8 no.lu yola dair talep edilen iş bedelinin ödemesinin yapıldığından bahisle bu talebin reddine, 1 ve 8 no.lu yollara dair yapılan fazla iş bedelinin ise kısmen kabulü ile 438.485,50 TL’nin tahsiline karar verildiği, hükme esas alınan 03.06.2017 tarihli bilirkişi kurulu raporunda sözleşme dışı yapılan fazla iş bedeli 2008 yılı birim fiyatlarına göre 198.854,50 TL olarak hesaplanmış, 2012 dava tarihi itibariyle karne katsayısı uygulanarak ve KDV eklenerek 443.485,30 TL bulunmuştur. Bundan 5.000,00 TL 8 no.lu yola dair yapıldığı iddia edilen bedel düşülmüştür. Oysa ki, sözleşme dışı iş bedelinin 6098 sayılı TBK'nın 526. ve devamı maddelerinde düzenlenen vekâletsiz iş görme hükümleri uyarınca yapıldığı tarihteki mahalli piyasa rayiçleri ile hesaplanıp ödenmesi gerekeceği, kaldırma kararından sonra alınan son bilirkişi kurulu raporunda, sözleşme dışı iş bedelinin, işin yapıldığı 2007 yılı mahalli piyasa fiyatlarına göre 168.050,00 TL hesap edildiği, mahkemece birleşen davada bu miktara hükmedilmesi gerekirken, birim fiyatlara göre hesaplanan ve dava tarihi 2012 yılına karne katsayısı ile güncellenerek bulunan miktara hükmedilmesinin doğru olmadığı- Asıl ve birleşen davalarda davacı yüklenici, davalı iş sahibi idare iken gerekçe ve hüküm kısmında davacı–karşı davalı olarak yazılmasının maddi hata olup, mahallinde her zaman düzeltilmesi mümkün olduğundan bozma sebebi yapılmadığı-
Kararın hüküm fıkrası ile gerekçesi birbirine sıkı sıkıya bağlı olup aralarında çelişki bulunamayacağı - Karardaki çelişkinin bozma nedeni oluşturacağı ve bozmadan sonra mahkemenin önceki kısa kararla bağlı olmaksızın çelişkiyi gidermek koşuluyla vicdani kanaatine göre karar verebileceği-
Bölge Adliye Mahkemesince, % 5 oranında para cezasına karar verilmesi yerinde olmasına rağmen, şikayete konu ihale bedelinin 1.302.850,00 TL olduğu görülmekle, bu tutarın % 5’inin 62.142,50 TL olması karşısında, Bölge Adliye Mahkemesi kararının hüküm kısmında ihale bedelinin % 10’una karşılık gelecek şekilde 130.285,00 TL’ye hükmedilmesi, hatalı ve infazda tereddüt yaratacak nitelikte olup, Bölge Adliye Mahkemesi kararının belirtilen nedenle bozulması gerekir ise de, anılan yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını zorunlu kılmadığı-
Her ne kadar Bölge Adliye Mahkemesinin, dosya kapsamında yer alan bilirkişi raporunun, borçlunun haline münasip alabileceği mesken değeri yönünden yeterli olmadığına dair gerekçesi yerinde ise de; bu gerekçeye dayanarak Bölge Adliye Mahkemesince, yerinde yeniden keşif icra edilmek suretiyle uzman bilirkişi veya bilirkişilerden rapor alınarak taşınmazın kıymetinin ve borçlunun İstanbul’un daha mütevazi bir semtinde haline münasip evi alabileceği değerin İİK'nın 82. maddesinin birinci fıkrasının 12. bendinde değinilen ilke ve kurallar gözetilerek belirlenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, raporda belirlenen değerin, İstanbul şartlarında kabul edilebilir olmadığına dair afaki bir gerekçe ile yazılı şekilde hüküm tesisinin isabetsiz olduğu-
İİK'nin 134/5-3 maddesinde; açıkça ve sadece “para cezası” kavramına yer verilmiş olmasına rağmen, İlk Derece Mahkemesince verilen kararın hüküm kısmının 2 numaralı bendinde bu kavram yerine, tahsil ve sonuçları birbirinden farklı olan “idari para cezası” ifadesinin kullanılmasının doğru olmadığı, o halde, Bölge Adliye Mahkemesince; HMK’nin 353/1-b-2 ve 356. maddeleri gereğince, ilk derece mahkemesi kararının, para cezası yönünden düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulması gerekirken, bu hususta karar verilmediği anlaşılmış olmakla, İlk Derece Mahkemesince yapılan bu yanlışlığın giderilmesinin yeniden yargılama yapılmasını zorunlu kılmadığı-
İlk Derece Mahkemesinin hükmün davacıya tefhim edildiği kısa kararında istinaf süresinin davacı yönünden tefhimden itibaren başlayacağının açıkça bildirildiği, kısa kararda kanun yoluna başvuru hususunda herhangi bir yanıltma bulunmadığı, tefhim edilen kısa kararın gerekçe dahil tüm unsurları kapsamasının gerekli olmadığı, bu konuda HMK ve İİK'da emredici bir hüküm bulunmayıp aksine zorunlu hallerde mazeret dercedilmek sureti ile gerekçeli kararın bir ay sonra yazılabileceği hususunun açıkça düzenlendiği, mahkemelerce iş yoğunluğu nedeni ile duruşma esnasında kısa karar ile hükmün tüm unsurları ve gerekçesinin yazılmasının mümkün olmadığı anlaşıldığından Bölge Adliye Mahkemesinin gerekçesinin yerinde olmadığı, o halde, Bölge Adliye Mahkemesince, İlk Derece Mahkemesinin ............ tarihli ek kararına yönelik istinaf başvurusunun esastan reddi gerekeceği-
Bölge Adliye Mahkemesi'nin doğru bir şekilde istinaf sebeplerini değerlendirdiği, yerinde görmediği, ancak kamu düzeni nedeni ile yaptığı değerlendirme sonucunda; “1- Davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine, HMK'nın 355. maddesi uyarınca kamu düzeni bakımından resen yapılan inceleme sonucunda” mahkeme kararını kaldırarak, yeniden esas hakkında karar verdiği, Bölge Adliye Mahkemesince gerekçeye uygun şekilde ilk derece mahkemesinin kararını kaldırarak yeniden karar verilmesi ile yetinilmesi gerekirken, hem istinaf başvurusunun esastan reddine, hem de ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına karar verilerek şüphe ve tereddüt uyandıracak şekilde hüküm oluşturulması hatalı olup, bozma sebebi ise de, bu hususun açık maddi hata olduğunun anlaşıldığı ve yanlışlığın düzeltilmesinin yeniden yargılamayı gerektirmediği-
Bölge Adliye Mahkemesi kararının gerekçesinde " ihalenin feshine karar verilmesi " gerektiğinin kabul edilmesine rağmen hükümde " davacıların ihalenin feshi şikayetinin REDDİNE," karar verilmesi HMK.'nın 298/2. maddesinin yasakladığı anlamda gerekçe hüküm çelişkisi olup, Bölge Adliye Mahkemesinin 10.04.1992 gün ve 1991/7 esas, 1992/4 karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına ve HMK. nun 298/2. maddesine aykırı olduğu anlaşılan kararının bozulması gerekeceği-
Bölge Adliye Mahkemesince, istinaf edenin/edenlerin bildirdiği istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı, ancak hükmün, kamu düzeni açısından doğru olmadığı ya da gerekçe açısından yanlış/eksiklik olduğu hususlarını karar gerekçesinde açıklayarak, gerekçeye uygun şekilde ilk derece mahkemesinin kararını kaldırarak yeniden karar verilmesi ile yetinilmesi gerekirken, hem istinaf sebeplerinin reddine, hem de ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına karar verilerek şüphe ve tereddüt uyandıracak şekilde hüküm oluşturulması hatalı olup, bozma sebebi ise de, bu yanlışlığın düzeltilmesinin yeniden yargılamayı gerektirmediği-
Alacaklı tarafından genel haciz yolu ile ilamsız takipte itirazın kaldırılması ve icra inkar tazminatı istemiyle icra mahkemesine başvurulduğu, İlk Derece Mahkemesince yüze karşı verilen kısa kararda, itirazın kaldırılması talebinin reddine, sair hususların gerekçeli kararda belirtilmesine karar verilmesine karşın, gerekçeli kararda yetki itirazının kaldırılması talebinin reddine karar verilerek kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki meydana getirildiği, 10.4.1992 tarih ve 1991/7 E.-1992/4 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararına göre, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olmasının bozma nedeni olduğu, bu durumda, İlk Derece Mahkemesince yapılacak işin, bozmadan önce verilen kararla bağlı olmaksızın aradaki çelişkiyi giderecek şekilde yeni bir karar vermekten ibaret olduğu-
