Davaların birleştirilmesi hâlinde, birleşen davalar birlikte görülmekle birlikte ayrı dava olma özelliğini korudukları, her bir dava hakkında ayrı ayrı hüküm kurulması gerektiği; hükmün sonuç kısmında isteklerden her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesinin gerekli olduğu-
2762 sayılı Yasa'nın 2888 sayılı Yasa ile değişik 29/2 maddesi ve 5737 sayılı Yasa'nın 17. maddesi hükmü karşısında 22.09.1983 tarihinden sonra aslı vakıf olan taşınmazların taviz bedeli ödensin ya da ödenmesin Hazine adına tesciline yasal imkan kalmadığı-
Dava konusu taşınmazın tapuya tescil tarihi olan 24.01.1967 günü itibariyle pay malikinin mirasçılarının ölmüş olduğu, anılan parselin tapuya tescil tarihinde murisin başkaca mirasçısı bulunmadığı, davanın açıldığı tarihe kadar TMK.nun 713/2. fıkrasında yer alan 20 yıllık sürenin dolduğu anlaşıldığından ve bu süre içerisinde tapu kaydının intikal görmediği, dosya arasındaki kayıtlarla sabit olduğundan, TMK.nun 713/1-2. fıkralarında yer alan kazanma koşulları ve süresinin davacı yararına gerçekleştiği- Dava konusu taşınmazın tapuya tescil tarihi olan 24.01.1967 günü itibariyle 1/3 pay maliki ölü kişinin sağ olan mirasçılarının olduğu, 1/3 pay maliki ölü kişinin mirasçılarından birinin ise 11.03.1998 tarihinde öldüğü, tapuya tescil tarihi itibariyla terekenin elbirliği hükmüne tabi olup, tescil tarihinde sağ olan mirasçılarından en sonuncusu ölene kadar tapu malikinin sağ olduğunu kabul etmek gerektiği, dava tarihi olan 13.10.2006 itibariyle 20 yıllık zilyetlik süresinin dolmadığı- Tapu iptali ve tescil davalarınında kural olarak kayıt malikine, kayıt maliki ölmüş ise mirasçılarına yöneltilerek açılacağı- Kayıt malikinin mirasçılarının bulunmaması halinde Hazinenin TMK.nun 501. maddesi gereğince son mirasçısı olarak davada yer alabieceği- Hazine kayıt maliki olmadığından, hükmün esasını temyiz etmesinde de hukuki yararının bulunmadığı- Davacı taraf davayı açarken Hazineyi davalı gösterdiğinden, mahkemece Hazine'ye karşı açılan davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiği- TMK'nun 713/2. maddesine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin davalarn, TMK'nun 713/2. maddesindeki yollama nedeniyle, aynı maddenin diğer fıkralarında yazılı koşullara tabi olması gerektiği ve "tescil davası" sözcüğünün 1. ve 2. fıkraya göre açılacak davaları da kapsadığının kabulü gerektiği ve buna göre iptal ve tescil isteği nedeniyle davada taraf durumunu almış bulunan kayıt malikinin mirasçıları davalıların harç, avukatlık ücreti ve diğer yargılama giderlerinden sorumlu tutulamayacağı-
Mirası reddedenlerin miras paylarının diğer mirasçılara intikal şeklinin kararda gösterilmesi gerektiği- Mirası reddeden mirasçı, muristen önce ölmüş gibi değerlendirileceğinden, ona ait miras payın çocuklarına geçmiş olacağı-
8. HD. 14.03.2016 T. E: 40, K: 4597-
Zilyetlik, TMK. mad. 713/2. gereğince tapu iptali ve tescil istemi yönünden; paylarının iptali istenilen kayıt maliklerinin bilinen kişiler olduğunun dosya kapsamından, anlaşılmasına göre, davanın reddine karar verilmiş olmasında hukuka aykırılık bulunmadığı- Karşı davacının TMK. mad. 501 uyarınca açtığı karşı dava konusunda tarafların karşılıklı delillerinin toplanması ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, bu hususta olumlu veya olumsuz bir hüküm kurulmamış olmasının isabetsiz olduğu-
TMK'nun 713/2. maddesine dayalı tapu iptali ve tescil isteği-
Mirastan feragat eden (TMK. mad. 528) mirasçı veya mirasçılar varsa düzenlenecek mirasçılık belgesinde, mirasçılık sıfatına sahip olan kişi veya kişiler ile miras paylarının gösterilmesi ve mirastan feragat durumuna işaret edilmekle yetinilmemesi; mirastan feragat nedeniyle, mirasçılık sıfatını kaybedenlerin ve bunların payının akıbetinin de gösterilmesi gerektiği-
Vakıf Hukukumuzda, icareteynli ve mukataalı vakıfların kuru mülkiyeti (rekabesi) vakfa, kullanma (tasarruf) hakkı ise mutasarrıfa ait bulunmakta, mutasarrıfın bu hakkı ölmesi üzerine mirasçılarına intikal etmekteydi, mutasarrıfın mirasçısının bulunmaması halinde ise vakıf mal mahlulen vakfına dönmekteydi,ne varki, Medeni Kanunun kabulünden sonra aynı taşınmaz üzerinde kuru mülkiyet (rekabe) hakkı ile mirasçılara kalan, nesilden nesile geçen tasarruf hakkı gibi iki hakkın varlığı getirilen yeni mülkiyet kuralları ile bağdaştığı görülmemiş,vakıf hukukumuzu yeniden düzenleme, Medeni Kanunun kabul ettiği mülkiyet rejimine uyarlama zorunluluğunu doğurduğu, bu amaçla 2762 sayılı Vakıflar Yasasının 5.6.1935 tarihinde kabul edildiği, 13.6.1935 tarihinde yayınlanmış, 6 ay sonra 13.12.1935 tarihinde yürürlüğe konulmuş olduğu, söz konusu kanun ile vakıf taşınmazların icareteyn ve mukaataya bağlanması yasaklanmış, daha önce kurulmuş bu tür vakıfların tasfiyesi yoluna gidildiği - Mutasarrıf iken malik olan kişilerin mirasçı bırakmadan ölmeleri üzerine taşınmazları M.K'nun 501. (eski 448.Md.) maddesi uyarınca son mirasçı sıfatıyla hazineye kaldığı - 5737 Sayılı Yasanın 17.maddesi ile “ Tasarruf edenlerin veya maliklerin mirasçı bırakmadan ölümleri, kaybolmaları, terk ve mübadil gibi durumlara düşmeleri halinde icareteynli ve mukataalı taşınmaz malların mülkiyeti vakfı adına tescil edileceği-
5737 sayılı Yasanın 17. maddesi ile taşınmazların Hazineye intikal yolunu kapatıldığı- 5737 sayılı Yasanın 17. maddesinde belirtilen koşulların gerçekleştiğinin kanıtlanması, tescil kararı verilmesi için yeterli olup, bu davaların niteliği gereği hasımsız olarak açılıp görülmesine hukuki bir engelin olmadığı, ancak mutasarrıf ya da maliklere 3561 s. Yasa hükümleri uyarınca kayyım tayin edilmiş olan durumlarda, yasal hasım olarak kayyıma da husumet yöneltilmesi gerektiği-