Tapu sicilinden malikin kim olduğunun anlaşılamaması halinin; taşınmaz malın sahibinin kim olduğunun bilinmesine yarayacak, kimliğini ortaya koyacak gerekli bilgi ve belgelerin tapu sicilinden (kütüğünden) çıkarılmasının imkansız olması olduğu- Taşınmaza ilişkin tapu kaydı, tapulama tutanağı, Kadastro Komisyonu kararı ve vergi kaydının incelenmesinde; taşınmazın kadastro tespiti sırasında hak kaybını önlemek amacıyla ve emaneten ...1977 tarihinde Hazine adına tespit gördüğü, ...1978 tarihli Komisyon kararında ise yapılan araştırma sonucu taşınmazın vergi kaydının bulunduğu ve 1937 tarih ... nolu vergi kaydına göre malikinin "..." gerekçesiyle bu kişi adına tespit edilmiş, yapılan ..1979 tarihinde kesinleşmiş, ayrıca malik olarak görünen kişinin takma müstear ad olduğu hususu da kanıtlanamamış olup,  tapu kaydı, tedavül kayıtları, tapulama tutanağındaki açıklamalara göre, kayıt maliki ... tanınan ve bilinen kişi olup, TMK. mad. 713/2'de yazılı koşulların gerçekleştiğinin kabul edilemeyeceği-
Feragatin, hüküm kesinleşinceye kadar her zaman yapılabileceği ve 311. maddesinde belirtildiği üzere kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğuracağı-
Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan yerlerin zilyetlikle iktisap edilebilmesi için 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14. ve 17. maddesinde sayılı şartların gerçekleşmesi gerektiği, davaya konu taşınmazın bütünü ile imar ve ihya edilmediği, imar ve ihya edilen bölüm üzerinde de davalı tarafın çekişmesiz, aralıksız ve malik sıfatı ile zilyetliğinin 20 yıla ulaşmadığı-
Arsa vasfıyla Hazine adına tespit ve hükmen tescil edilen taşınmaz hakkında, satın alma ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanan davacının açtığı tapu iptali ve tescil davasında, daha önce oğlu tarafından Hazineye karşı, aynı taşınmazın babası tarafından kendisine bağışlandığı, yaklaşık 40 yıldır da kendi zilyetliklerinde bulunduğu iddiasıyla açılan ve imar-ihyanın tamamlanmadığı gerekçesiyle davanın reddine dar verilen ve Yargıtay denetimden geçerek kesinleşen hükmün, davacı yönünden güçlü delil oluşturacağı, güçlü delilin aksinin aynı nitelikte başka bir delille kanıtlanması gerektiği halde kanıtlanmadığından, zilyetlikle edinme koşulları oluşmadığından davanın reddine karar verilmesi gerekeceği-
Mahkemece, dava konusu taşınmazın tespit tarihinden geriye doğru 15-20-25 yıllık üç ayrı zamanda çekilmiş steoroskopik hava fotoğrafları getirtilerek mahallinde jeodezi ve fotoğrametri mühendisi bilirkişi ve 3 kişiden oluşacak ziraat mühendisi bilirkişi heyeti ile keşif yapılarak çekişmeli taşınmazın önceki ve şimdiki niteliğinin, tarım yapılmaya en erken ne zaman başlanıldığının ve tamamlandığının, arazinin ekonomik amacına uygun olarak tarım arazisi niteliğiyle zilyetliğine ne zaman başlanıldığının belirlenmesine çalışılmalı, tanık ve yerel bilirkişi ifadeleri de bilimsel esaslara ve maddi bulgulara dayanılarak hazırlanan söz konusu bilirkişi raporlarıyla denetlenmeli, taşınmazın uydu ve hava fotoğrafları ile kadastro paftası harita çizim programı vasıtasıyla çakıştırılmalı, ziraat bilirkişisi vasıtasıyla taşınmazın öncesi ve zirai faaliyete konu olup olmadığı, toprak yapısı, zilyetliğin hangi tasarruflar ile sürdürüldüğü, tespit tarihine kadar yirmi yıllık kazanma süresinin dolup dolmadığı hususları irdelenmeli, bundan sonra iddia ve savunma çerçevesinde toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilerek karar verilmesi gerektiği- 
Kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanılarak açılan davada, tespit malikinin ve mirasçılarının kim olduğunun belirlenememesi halinde, 3561 sayılı Kanun uyarınca mahallin en büyük mal memurunun kayyım atanması için vesayet makamından talepte bulunup, kayyım davaya dahil edilerek yargılamaya devam edilmesi gerektiği-
Mülkiyetin kazanılabilmesi için diğer kazanma koşullarının yanında dava konusu taşınmazda davacı tarafın aralıksız, çekişmesiz, malik sıfatıyla ve 20 yıl süreyle zilyet ve tasarrufta bulunması gerekeceği-
Dava, öncelikle tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tenkis istemine ilişkin olup, yargılama sonunda iptal ve tescil isteminin reddi ile birlikte terditli istek olan tenkise hükmedildiği ve davacının davasının kabulle sonuçlandığı, bu durumda, davalı lehine avukatlık parasına hükmedilmemesi gerekeceği-
Davacı Hazine, dava konusu taşınmazların harman yeri olduğunu 1580 sayılı Belediyeler Kanununun 159. maddesi uyarınca davalı adına tescil edilmiş ise de anılan kanun maddesinin taşınmazların davalı adına tesciline imkan vermediği, sadece kullanım hakkını belediyeye verdiği iddiası ile tapu iptali ve tescil talebinde bulunmuş ise de dava konusu taşınmazların imar planı yapılmadan önce de harman yeri niteliğinde olduğu ve halen de imar planı içerisinde kaldığı anlaşılmakta olup, bu itibarla mahkemece davacı Hazinenin tapu iptali ve tescil talebinin reddine karar verilmesi gerekeceği-
Paftasında tescil harici bırakılan taşınmaza yönelik kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayalı olarak açılacak davada, taşınmazın tapuya tesciline karar verilebilmesi için paftanın düzenlendiği tarihten itibaren 20 yıldan fazla süre ile tasarruf edilmiş olması gerektiği-