Hakimin kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimse lehine hükmedilen manevi tazminatın miktarını tayin ederken saldırı teşkil eden eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranını, sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate alması gerektiği- Ceza yargılamasında davalıya isnat edilen fiilin niteliği, olay tarihi nazara alındığında her bir davacı lehine hükmedilen manevi tazminat miktarının fazla olduğu-
Haksız eylem nedeniyle uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemi-
"Hükmün açıklanmasının ertelenmesi" yönündeki ceza mahkemesi kararları bağlayıcı nitelikte değilse de, ceza dosyası içindeki taraflar arasında geçen telefon görüşmesinin ses kayıt çözümü içeriğinden cinsel taciz içerikli sözler içeren eylemin sabit olduğu- Taraflar arasındaki olayların gelişim biçimi, davacının konuşmalardaki beyanları, olay tarihi ile ve manevi tazminat takdirinde gözetilmesi gereken ilkeler gereğince, davacılar yararına daha alt düzeyde manevi tazminata takdir edilmesi gerektiği-
Meslek hastalığı sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine ilişkin davada, hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları,tarafların sosyal ve ekonomik durumları,paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, davacının sürekli iş göremezlik oranı, işçinin yaşı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, hükmedilecek tutarın manevi tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda olması gerektiği-
Nafaka iradının, tarafların yaptıkları sözleşmeye (boşanma protokolüne) dayanması halinde bile indirilebileceği, tamamen kaldırılabileceği, ancak sözleşme (boşanma protoklü) ile kararlaştırılmış ve hakim tarafından onaylanmış olan iradın, yasada aranan şartlar gerçekleşmeden tamamen kaldırılmasını ya da indirilmesini istemenin hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olacağı- Sırf boşanmayı sağlayabilmek için, bilerek ve isteyerek mali gücünün üzerinde bir yükümlülüğü üstlenen ya da karşı tarafın mali durumunun iyi olduğunu ve geçinmek için nafakaya ihtiyacı olmadığını bilen kişinin, sonradan bu yükümlülüğün kaldırılması veya azaltılması yönünde talepte bulunmasının iyiniyet ve sözleşmeye bağlılık ilkeleri ile bağdaşmayacağı, ancak karşılıklı sözleşmelerde, edimler arasındaki denge, umulmadık gelişmeler yüzünden sonradan bozulacak olursa, sözleşme koşulları değişen koşullara uyarlanacağı kabul edildiğinden, sözleşenlerin eğer gelişmeleri baştan kestirebilselerdi, sözleşmeyi bambaşka koşullarla kurmuş olacakları söylenebiliyorsa, ayrıca, beklenmeyen gelişme yüzünden sözleşmeye baştan kararlaştırılmış koşullarla olduğu gibi katlanmak taraflardan biri için özveri sınırının aşılması anlamına geliyorsa, nihayet, yasal ve sözleşmesel risk dağılımı çerçevesinde taraflardan sözleşmeye baştan kararlaştırılmış koşullarla bağlı kalmaları beklenemiyorsa, sözleşmeye (protokole) hakimin müdahalesinin gerekebileceği- Tarafların 12.07.2013 tarihli ilamı ile anlaşmalı olarak boşandıkları, "davalı için 500 TL yoksulluk ve müşterek çocuk için de 500 TL iştirak nafakasına" ve "protokolün onaylanmasına" karar verildiği, protokole uyarınca "davalı adına kayıtlı olan büfenin, okul kantini ve unlu mamul işletmesinin davacıda olacağı"nın kabul edildiği, vergi kaydı incelemesinde; davalı adına kayıtlı olan bir merkez ve iki şube işletmesinin 20.12.2013 tarihinde terk sebebiyle kapatıldığı, işletmelerin cüzi miktarda bağ-kur borcu olduğu, davacının gelirinde ciddi oranda azalma meydana geldiği, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarının araştırılmasında; davacının iş buldukça şoför olarak günlüğü 20 TL'ye çalıştığı, 200 TL kira ödediği, tek yaşadığı, davalının ise asgari ücretle çalıştığı, akrabasının yanında kaldığı ve çocuğuna baktığı anlaşıldığından, mahkemece, boşanma kararından sonra davacının mal varlığında ve gelirindeki azalma karşısında, bunun kararlaştırılan nafaka miktarını ödemede ne ölçüde etkisi bulunduğu tartışılarak, başlangıçtaki denge gözetilerek sonucu dairesinde hüküm kurulması gerekirken "tarafların nafakaları protokol ile belirledikleri" gerekçesiyle "davanın reddine" karar verilmesinin hatalı olduğu-
Manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber, bu yöndeki talep hakkında hüküm kurulurken olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesinin amaçlanması ve bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli de göz önünde tutularak, hak ve nesafet kuralları çerçevesinde bir sonuca varılması gerekeceği, zira, M.K.nun 4.maddesinde, kanunun takdir hakkı verdiği hallerde hakimin hak ve nesafete göre hükmedeceğinin öngörüldüğü-
Tarafların boşanmalarına ilişkin hükümde kadın yararına aylık 450,00 TL yoksulluk nafakası tayin ve takdirine, nafakanın her yıl ÜFE oranında arttırılmasına karar verildiği ve verilen bu kararın temyiz edilmeyerek kesinleşmiş olduğu anlaşılmakla, mahkemece, dava tarihindeki şartlara göre; yoksulluk nafakasına hükmedilen tarih ile artırım davasının açıldığı tarih arasında geçen süre dikkate alınarak artırım yapılması gerektiği- Yoksulluk nafakasının niteliği ve takdir edildiği tarih gözetilerek, nafakanın TÜİK’in yayınladığı ÜFE oranında artırılması suretiyle dengenin yeniden sağlanması gerektiği-
Davalı tarafın terzilik yaptığı sabit olup; uyuşmazlığın davacının davalı eşin yanında birlikte terzilik işinde çalışıp çalışmadığına ilişkin olduğu- Bu durumun davalının kardeşi ve yengesi olan bir kısım davacı tanıklarının beyanlarında da doğrulandığı, buradan hareketle arsa ve binanın edinilmesinde davacının da çalışması ile katkısının olduğu- Ne var ki; dosya kapsamında eşin taşınmazın edinilmesindeki bu katkının oranını tespite yeterli veri de olmadığı- Bu durumda mahkemece yapılması gereken işin TMK 4. ve TBK 50. maddeleri uyarınca, hukuk ve hakkaniyete uygun bir katkı oranı takdir edilmesi, talep miktarı da gözetilerek bu oranın taşınmazın arsa ve bina dâhil dava tarihi itibariyle tespit edilecek toplam değeri ile çarpımı sonucu bulunacak miktara hükmedilmesi olduğu-
Manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber, bu yöndeki talep hakkındaki hüküm kurulurken olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesinin amaçlanması ve bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli de göz önünde tutularak, hak ve nesafet kuralları çerçevesinde bir sonuca varılması gerekeceği, zira, TMK.'nun 4.maddesinde, kanunun takdir hakkı verdiği hallerde hakimin hak ve nesafete göre hükmedeceğinin öngörüldüğü-
Kötü niyetli olmasa da alacaklı tarafından yasadaki boşluktan yararlanılarak bir ilamdaki haklar için ayrı ayrı takip başlatılarak sebepsiz zenginleşmeye neden olacak şekilde fazladan avukatlık ücreti talep edilmesinin ve böylece davacı borçlu tarafa fazladan yargılama giderleri yükletilmesini sağlamanın hakkın kötüye kullanılması olduğu; hukuk düzeni tarafından korunamayacağı- İlam bir bütün olmasına rağmen yasal ve geçerli bir neden olmaksızın alacaklının iki ayrı takip başlatmak suretiyle yasalarda belirtilen dürüstlük kuralına uymadığı-