Davacı alacağının dayanağını teşkil eden 6183 sayılı Kanun'un mükerrer 35. maddesine eklenen beşinci fıkra ile altıncı fıkra, Anayasa Mahkemesinin 19/3/2015 tarih,2014/144 Esas ve 2015/29 Karar sayılı kararı ile iptal edildiği ve bu durumda, davalı borçlunun dava dayanağını teşkil eden, A.Ş. ve diğer Fon bankaları tarafından kredi kullandırılan bankalarda kanuni temsilci olduğu dönemlerdeki sorumluluğunun, , Anayasa Mahkemesinin ilgili kararı ve borçlu hakkında çıkartılan ödeme emirlerindeki borcun miktarı, dayanağı hakkında gerektiğinde uzman bilirkişiden rapor alınarak değerlendirilmesi gerektiği- İİK'nın 245.maddesi gereğince değerlendirme yapılarak yargılama sırasında borçlunun şahsen iflasına karar verilmiş olması nedeniyle İİK'nın 245. maddesi uyarınca davacılık sıfatının iflas idaresine geçeceği, ancak iflas idaresinin de Fon tarafından oluşturulması bir yana Fon Kurulunun aldığı kararlara göre, iflas tarihinden önce açılan davalarda iflas idaresinin taraf olmayacağı, buna göre davacının davacı sıfatının devam ettiği-
Tasarrufun iptali davası sonucunda verilecek ilamın, alacaklıya alacağını tahsil olanağını veren ve nisbi nitelikte bir yetki sağlayan bir karar olup, taşınmazın aynına ilişkin bir karar olmadığı- Dava konusu taşınmazın 1/3 hissesinin tapuda maliki olan davacının taşınmazdaki mülkiyeti devam ettiğinden ecrimsile ilişkin açmakta hukuki yararının bulunduğu-
İcra müdürlüğünce yapılan maaş hacizlerinin ve yapılması gereken kesintilerin İİK. mad. 355 uyarınca bildirilmesi üzerine, yine bu maddeye uygun düzenlendiği anlaşılan ve maaş hacizleri ile ilgili yapılan sıralamanın İİK. mad. 140/1 maddesinde tanımlanan sıra cetveli niteliğinde olduğundan söz edilemeyeceği- Hakim, tarafların ileri sürdükleri maddi vakıalar ve bunlara bağlı netice-i taleplerle bağlı ve fakat hukuki tavsiflerle bağlı olmayıp, kanunları re'sen uygulamakla ve neticeye vardırmakla yükümlü olduğundan, mahkemece, davanın (TBK. 19) muvazaa iddiasına dayalı iptal istemine ilişkin olduğunun kabulü ile ispat yükü yönünden genel ilkelere uygun olarak uyuşmazlığın çözümlenmesi gerektiği; bunun yerine davanın muvazaa nedenine dayalı sıra cetveline itiraz davalarında olduğu gibi ispat yükünün davalıda olduğunun kabulü ile çözümlenmesinin hatalı olduğu-
Muvazaa nedeniyle iptal ile tasarrufun iptaline ilişkin davalarda geçici hukuki koruma yolu olarak sadece ihtiyati haciz talep edilebileceği- Dava konusu taşınmazların mal kaçırma kastı ile borçlu tarafından arkadaşlarına satıldığı iddiasıyla açılan davada, tasarruf tarihlerinin üzerinden dava tarihine kadar 5 yıl geçmişse de, davada muvazaa hukuksal nedenine de dayanıldığı ve bu nedenle açılan iptal davalarının süreye bağlanmadığı, dosyanın bulunduğu aşama, mevcut ve sunulan yazı, belge ve bilgilere, tapu kayıtlarına, kredi sözleşmesine göre davacı alacağının iptale konu tasarruflardan önce doğmuş olduğu, ihtiyati haciz kararı verilebilmesi için davanın tam olarak ispatlanması gerekmediği, yaklaşık ispat koşullarının gerçekleştiği, davacının dava açmakta haklı olup olmadığının ve istinaf yoluna başvuran davalıların iyiniyetli olup olmadığının ispatının yargılamayı gerektirdiği, ihtiyati haciz için davaya ilişkin tüm koşulların ispatlanmasının beklenemeyeceği, mahkemece dava değeri üzerinden teminat alınmasına mukabil dava değeri ile sınırlı olarak ihtiyati haciz kararı verilmiş olması durumları hep değerlendirildiğinde; ihtiyati haciz kararına yapılan itirazların reddi gerektiği-
Davacılar alacaklarını dayandırdığı adi ortaklığın feshine ilişkin dava henüz sonuçlanmadığından, bunun kesinleşmesi beklenerek dava sonucunda davacıların bir alacağı olduğunun kesinleşmesi halinde TBK. mad.19 gereğince dava konusu satış işleminin iptalinin gerekip gerekmediğinin değerlendirilmesi, aksi durumda (davacıların adi ortaklığın feshi nedeniyle alacağının olmadığının saptanması halinde) ise, davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
Ticari ilişkinin başlangıcından sonra yapılan tasarrufların iptale tabi olduğu-
Gerek İİK'nın 277 ve devamı maddeleri, gerekse TBK'nın 19. maddesi kapsamında açılan tasarrufun iptali davalarının tasarrufun aynına ilişkin olmayıp alacağın tahsiline yönelik şahsi nitelikte davalar olduğu- Bu davalarda, davanın kabul edilmesi halinde, davacı alacak ve eklentileri ile sınırlı olmak üzere tasarruf işleminin iptaline karar verileceğinden, tasarruf konusu mal üzerine ihtiyati tedbir kararı verilemeyeceği- 'İhtiyati haciz niteliğinde ihtiyati tedbir" talebinin dayanağının bulunmadığı-
Davalı üçüncü kişinin, davalı borçlunun durumunu bilen ve bilmesi gereken kişi olduğu belirlenememesi gerekçesiyle tasarrufun iptali davalarının reddine karar verilmişse de; aynı üniversiteden mezun olmaları- eşlerinin bir dönem aynı yerde çalışmış olması ve davalı üçüncü kişinin söz konusu gayrimenkulü kiraya verdiği kişilerin her ne kadar farklı tüzel kişilikler olduğu iddia edilse de, sicil numaraları farklı olan fakat yöneticileri ortak olan şirketler arasında organik bağ olduğu ve davalı üçüncü kişinin, davalı borçlu ile bağlantılı olduğu anlaşılan şirketlere söz konusu gayrimenkulü kiraya verdiği anlaşıldığından, davalı üçüncü kişinin kötü niyetinin bu yönlerden tartışılması gerektiği-
Tasarrufun iptali davasına feri müdahil olarak katılan ve "dava konusu taşınmazın kendisine ait olduğunu" iddia edenin, davalı üçüncü kişi aleyhine açtığı inançlı işleme dayalı tapu iptal ve tescil davasının bekletici mesele yapılması gerektiği-
Borçlu şirket yetkilisi ile akraba olan davalı üçüncü kişinin borçlunun durumunu bilen ve bilmesi gereken kişiler olduğu ve dava konusu gayrımenkul devrinin İİK. mad. 280/3 kapsamında ticari işletme devri olduğu- Tasarrufun iptali davasının kabulü halinde, İİK. mad. 283/1 uyarınca iptal ve tescil olmaksızın, taşınmazın haciz ve satışına karar verilmesi gerektiği- Mahkemece "dava konusu taşınmazın davalılar arasındaki satış işlemine ilişkin tasarrufun iptali ile davacı alacaklıya icra dosyalarındaki alacak ve fer'ileriyle sınırlı olarak haciz ve satış yetkisi verilmesine" karar verilmesi gerekirken, "cebri icra yolu ile satış ve haciz yetkisi tanınmasına ilişkin istemlerin icra dosyalarından talep edilebileceğinden reddine" dair hüküm kurulmasının hatalı olduğu-