İptal davasına konu taşınmazın davalı üçüncü kişinin nakit ihtiyacı nedeni ile davalı borçluya devredildiği, taşınmaz için borçlu tarafından kullanılan konut kredisinin karşılığının davalı üçüncü kişiye ödendiği ve üçüncü kişinin inanılana (iptal davasının borçlusuna) elden ve haricen inanılana aylık taksitler halinde ödediği, sonrasında taşınmazın tekrar borçlu tarafından davalı üçüncü kişiye geri iade edildiği uyuşmazlıkta, taşınmazın inanç sözleşmesi ile bir süreliğine devredildiğinden ve sonra taşınmaz tekrar geri alındığından, satışın muvazaalı olmadığı ve tasarrufun iptali davasının reddine karar verilmesi gerektiği-
Tasarrufun iptali davasının bedele dönüşmesi halinde, üçüncü kişinin sorumlu olduğu miktarın, takip konusu alacak ve ferileri ile sınırlı olarak, elden çıkarılan malın o tarihteki gerçek değeri olduğu- Hem üçüncü kişi, hem de dördüncü kişi yönünden bedele dönüşen davada da, davalıların sorumlu olacakları miktarın elden çıkardıkları tarihteki değerleri kadar olacağı- Dördüncü kişinin malı devrettiği tarihteki gerçek bedeli, üçüncü kişinin malı devrettiği tarihteki gerçek bedelinden daha yüksek ise, üçüncü kişi yönünden tazminata hükmedilen bedelden her iki davalının müşterek ve müteselsilen sorumlu olacağı, aradaki farktan sadece dördüncü kişinin sorumlu olacağı-
Davanın BK'nun 19. maddesine dayalı olduğu ve mahkemece bu şekilde nitelendirildiğinden, yargılama giderinin dava konusu taşınmazın dava tarihindeki değeri üzerinden harç ve avukat ücretine hükmedilmesi için , dava tarihi tarihindeki değerin belirlenmesi gerektiği, mahkemece aynı bilirkişiden taşınmazın dava tarihindeki değeri konusunda ek rapor alınarak bu değer üzerinden harç ve vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken keşif tarihindeki değer üzerinden harç ve vekalet ücretine hükmedilmesinin hatalı olduğu-
Davacının alacağına ilişkin başlatılan takipler sonucu yapılan hacizlerde borçlunun haczi kabil malı bulunmadığı belirtilmişse de; mahkemece davalı borçlunun dava konusu taşınmaz dışında başka taşınmazlarının da bulunduğunun, bu nedenle aciz belgesinin bulunmadığının ifade edildiği; ancak borçlu adına kayıtlı olduğu belirtilen bu taşınmazların kıymet takdiri yapılmadığından davacının alacaklarını karşılayıp karşılamayacağının, böylece aciz halinin gerçekleşip gerçekleşmediğinin de sabit olmadığı, bu durumda; mahkemece borçlu adına kayıtlı olduğu anlaşılan taşınmazların üzerindeki haciz ve ipotekleri de gösteren takyidatlı tapu kayıtları getirtilerek bilirkişi aracılığı ile kıymet takdirinin yapılarak, üzerindeki haciz ya da ipoteklerle birlikte davacının toplam alacağını karşılamaya yetip yetmediği yani davalı borçlunun aciz halinin gerçekleşip gerçekleşmediğinin buna göre değerlendirilmesi gerekeceği-
Toplanan delillere göre; davaya konu borcun ödenmesi sebebiyle davanın konusuz kaldığı anlaşılmakla asıl ve birleşen dosyada davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekeceği- 6183 sayılı Yasa^'nın uygulanmasından doğan her türlü davalar için avukatlık ücreti tutarının maktu olarak belirleneceği-
İptal davasının dinlenebilmesi için, öncelikle davacının borçludaki alacağının gerçek olması, tasarrufta bulunan kişinin de gerçekten borçlu olması gerekeceğinden, davalı borçlu tarafından davacı aleyhine açılan, henüz kesinleşmeyen menfi tespit davasının kesinleşmesi beklenerek tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekeceği-
Haciz yapılan ve davalı borçluya ait menkul mal kaydına rastlanmayan adresin davalı borçlunun annesine ait olduğu ve borçlunun bu adreste ikamet etmediği beyan edilmişse de; bu adresin davalı borçlunun vekaletnamesinde yazılı olan adres olduğunun anlaşılmasına, dosyadan bir kısım tebligatların yapıldığı anlaşılan adreste yaptırılan kolluk araştırmasında da bu adreste de davalı borçlunun bulunmamış olmasına, davalı borçlu için tapu, trafik ve bankalara yazılan haciz yazılarından da borçlu adına kayıtlı mal olmadığının anlaşılmasına göre; düzenlenen haciz tutanağının İİK 105.madde anlamında geçici aciz belgesi niteliğinde olduğu kabul edilerek davanın esasına girilmesi gerekeceği-
Davacının alacağının dayanağı olan çeklerin dava konusu tasarruf tarihinden önce doğduğuna dair delillerini sunmadığı gibi herhangi bir beyanda da bulunmamasına göre mahkemece davacının alacağını ispat edemediği gerekçesi ile davanın reddine ve davacı aleyhine maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, davalının yemin beyanına göre karar verilmesi doğru değil ise de yapılan yanlışlığın giderilmesinin yargılamanın tekrarını gerektirir nitelikte olmadığı-
Tasarrufun iptali davalarında, davacının alacağının gerçek olup olmadığının ve davacı-alacaklı ile davalı-borçlu arasında takip konusu borcu doğuran ne gibi bir ilişki olduğunun araştırılmasının gerektiği; borcun dayanağı olan bonoda bedelin nakden ahzolunduğu bildirildiğine göre 110.000 TL tutarındaki paranın hangi bankadan ödendiği, davacının bu kadar yüksek miktardaki bir parayı ödünç verebilecek ekonomik durumu olup olmadığının soruşturulması, gerektiğinde davacı ile borçlu davalının ekonomik ve mali durumlarının araştırılması; şayet alacağın gerçek olduğu kanaatine varılırsa aciz hâlinin mevcut olup olmadığının belirlenmesi, ondan sonra toplanan ve toplanacak olan tüm kanıtlar birlikte değerlendirilerek hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiği- Ayrıca, takip konusu bononun tanzim tarihi ile vade tarihi arasında iki yıllık bir sürenin ve vade tarihinden takip tarihine kadar da iki yıla yakın bir sürenin bulunması nedenleri üzerinde durulması gerektiği-
Mahkemece, davacının bedelsiz satış veya alacaklılardan mal kaçırma iddiasının usulüne uygun bir biçimde ispatlanamadığı, buna karşın davalının dava konusu taşınmazı satın alabilecek ekonomik imkanları bulunduğu, taraflar arasında yakın akrabalık bulunmadığı anlaşıldığından davanın reddine karar verilmesinin isabetli olduğu-