Davacının tasarrufun iptali isteminin, tasarrufun iptali koşullarının oluşup oluşmadığının İİK. mad. 277 vd. gereğince iptale tabi olup olmadığını ayrı ayrı irdelenmesi, ortaya çıkacak duruma göre gerekçeli olarak bir karar verilmesi gerekirken, iptal şartları tartışılmadan hüküm tesisinin hatalı olduğu- Tasarrufun iptali davasının kabulü halinde harç ve vekalet ücretinin, takip konusu alacak ile iptal edilen tasarruf konusu şeyin değerinden hangisi az ise o değer üzerinden hükmedileceği-
Muvazaanın varlığını iddia eden taraf veya bunların ardılı (halefi) sıfatı ile hareket eden, başka bir anlatımla sözleşmenin yanlarından birine teb'an dava açan kişinin TMK.'nin 6. maddesi gereğince bu iddiasını ispat etmek zorunda olduğu- Senede bağlı bir sözleşmeye karşı muvazaa iddiasının, HMK.'nin 200, ve 201. maddelerinde belirtildiği üzere ancak yazılı delille kanıtlanabileceği- Sözleşme aynı Kanunun 203. maddesinde sözü edilen yakın akrabalar arasında yapılmış olsa dahi, muvazaanın yazılı delille ispat edilmesi gerektiği- Böyle bir sözleşmenin resmi şekilde yapılması halinde bile olayın özelliği itibariyle adi yazılı delilin yeterli olacağının öğretide ve kararlılık kazanmış yargısal içtihatlarda ortaklaşa kabul edildiği- Bu görüşten hareketle, 5.2.1947 tarihli 20/6 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında taraf muvazaası ve takma ad (namı-müstear) davalarında iddianın ancak yazılı delille kanıtlanabileceğinin kabul edildiği- Davacı tarafından açılan tapu iptal ve tescil davasının sonucunun beklenmesi, bu davanın sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken taraf sıfatı yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesinin isabetsiz olduğu-
Dava 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkındaki Kanunun 24 ve devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkin olup, bu davaların amacının amme borçlusunun bu Kanunun 27, 28, 29 ve 30.maddelerinde yazılı tasarruf ve muamelelerinin iptali ile alacaklının alacağının tahsilini sağlamak olduğunu- Davalının, davalı şirketin ortağı olduğu, davalıya 2008’den 2012 yılına kadarki vergi dönemlerini içeren borçları için düzenlenen ödeme emirlerinin tebliğ edildiği, hakkındaki takibin kesinleştiği, dava konusu gayrimenkulün takip konusu bir kısım borçtan sonra borçlu tarafından diğer davalılara 1/2’şer hisse şeklinde satıldığı, davanın süresinde açıldığı anlaşılmakla, mahkemece dava konusu tasarrufun yapılış tarihine kadar doğmuş vergi alacağının bilirkişi marifetiyle belirlenerek 6183 s. K. mad. 27, 28, 29,30 ve 31 gereğince tasarrufun iptale tabi olup olmadığı irdelenerek sonucuna göre karar verilmesi gerektiği- 6183 s. K. gereğince açılan tasarrufun iptali davalarında Hazine için aciz vesikası ibraz etme zorunluluğu bulunmamakla birlikte, mevcut malların borca yetersizliğinin anlaşılması gerektiği- Davalının yaklaşık 30 adet taşınmazdaki hisselerine  haciz konulmuş olup bu taşınmaz hisselerinin davacının alacağını karşılayıp karşılayamayacağı anlaşılamadığından, davacının tasarruf tarihine kadar olan vergi alacağı tespit edildikten sonra davalı borçlunun haciz konulan taşınmaz hisselerinin davacının alacağını karşılayıp karşılamayacağı konusunda araştırma yapılması gerektiği- 6183 sayılı Yasadan kaynaklanan davalarda hükmedilecek avukatlık ücretinin maktu olduğu-
Takip dosyalarındaki borcun, karardan sonra ödenmesi halinde, tasarrufun iptali davasının konusu kalmadığından mahkemece, konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına ve tarafların haklılık durumlarına göre yargılama giderlerine hükmedilmesi gerektiği-
Kesinleşmiş mahkeme ilamı ile alacağı sabit olan alacaklının borçlu hakkında bir icra takibinin olmasının BK'nun 19. maddesine göre açılan davalar için bir koşul olmadığı- Davalı üçüncü kişilerden birinin bitişik parselin maliki olup borçlu ile taşınmazlarının komşu olduğu, diğer üçüncü kişi davalının ise, borçlu ile aynı köy nüfusuna kayıtlı olup aynı köyde mukim olduğu ve bu halde anılan davalıların borçlunun mal kaçırma amacını bileceklerinden bu taşınmazları yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği- Borçlu tarafından davalıya yapılan satışına ilişkin akit tablosunun getirtilerek, borcun doğumundan sonra gerçekleşen bir satışın varlığının teyid edilmesi halinde, bu davalının taşınmazı sattığı kişinin de davaya dahili sağlanarak her iki satış yönünden BK'nun 19. maddesine göre muvazaa olgusunun değerlendirilerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerektiği-
Davacı alacaklı borcun, takip dayanağı bononun düzenleme tarihinden daha önce doğduğunu ileri sürmüş, borçlu ise daha sonra doğduğuna ilişkin olarak teklif mektubu metnini sunmuşsa da, davacı alacaklı teklif mektubundaki tarihin sonradan borçlu tarafından doldurulduğunu belirterek itiraz etmiş olduğundan, tacir olan davacı alacaklının ticari defterleri üzerinde konusunda uzman bilirkişi aracılığı ile inceleme yapılarak, takip dayanağı bonoya ilişkin borcun doğum tarihinin belirlenmesi gerektiği- İcra dosyası içeriğinden takip konusu borcun tahsil edilerek infazda kaldırılması talep edildiğinden, İİK. mad. 281/3 uyarınca, davanın konusunun kalıp kalmadığının da değerlendirilmesi gerektiği-
Davacı alacaklı ile davalı borçlu arasında düzenleme şeklinde vekaletname ile dava konusu tasarrufa konu parsel üzerinde inşaat yapılması yönünde davalı borçluya yetki verildiği ve taraflar arasında inşaat yapımına ilişkin adi sözleşme imzalandığı, söz konusu belgelere göre davacı ile davalı borçlu arasındaki ticari ilişki başlangıcının dava konusu tasarruf tarihinden önceye dayandığı anlaşıldığından, davalı borçlu, ise devirlerden önce aralarında hukuki ilişki olmadığını savunduğundan, mahkemece davalı borçlu,  davalı borçlu Ltd. Şti nin ticari defterleri de incelenerek, alacaklı ile aralarındaki sözleşme ve takip konusu senetle ilgili ticari ilişkinin başlangıcının belirlenerek sonucuna göre karar verilmesi gerektiği-
Borçlu hakkında aciz vesikası alınmamakla birlikte, borçlu kayıp ve adresi saptanamıyorsa, saptanan ve bilinen adreslerinde de icraca, borçlunun haczi kabil malının bulunmadığı tespit edilmişse, bu takdirde aciz halinin gerçekleşmiş sayılacağı- Borçlu şirket ait 5 taşınmaz üzerinde fazla miktarda farklı icra takiplerinden haciz bulunduğu ve kendilerinden önce tesis edilmiş ipoteklerin bulunduğu, haciz tutanağında, borçlunun işyerinde 2.000 TL lik taşınır haczi yapıldığı ve aynı gün borçlu şirketin yetkililerinin evinde yapılan hacizde de; kapının kapalı olduğu apartman görevlisinin borçlu ve eşinin bir kaç ay önce taşındığını beyan ettiği görülmekle, İİK. mad. 105/2 uyarınca, hacze kabil mal bulunmaz ise haciz tutanağı İİK'nun 143.maddesindeki aciz belgesi hükmünde olduğundan, icra dosyası kapsamında borçlunun alacak veya başka taşınır malı olmadığı, dava konusu taşınmaz dışındaki haciz konulan diğer taşınmazlar üzerinde başkaca haciz ve ipoteklerin olduğu  anlaşıldığından, bu hali ile davacının alacağını karşılama imkanı bulunmadığı ve artık borçlunun aciz halinin gerçekleştiği kabul edilmesi gerektiği- Dava konusu taşınmaz üzerindeki ipotek dikkate alındığında bedel farkı olmamakla birlikte, davalı üçüncü kişi, davalı borçlu şirketin muhasebecinin eşi olduğundan borçlu şirketin mali durumu hakkında da bilgi sahibi olması gereken kişi olduğu ve davanın İİK. mad. 280 gereğince kabulüne karar verilmesi gerektiği- Kural olarak davanın önşart yokluğundan reddi halinde esasa girilmeden önşart yokluğu nediyle usulden reddi ile yetinilmesi gerektiği ve bu durumda, maktu vekalet ücretine hükmedileceği-
Tasarrufun iptali davasında, davacı alacaklı ile davalı borçlu şirket arasındaki cari hesap ilişkisinin başladığı, yani borcun gerçek doğum tarihi tespit edilerek bu koşulun gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması gerektiği-
Gerek öğretide gerekse yargı kararlarında tasarrufun iptali davası açılabilmesi icin borç ödemeden aciz belgesinin ibraz edilmesi gerektiği ve aciz belgesinin özel bir dava şartı olduğunun kabul edildiği- İptal davası açılabilmesi icin alacaklının alacağını kısmen veya tamamen alamamış olması gerektiği- Borçlunun haczedilebilecek veya haczedilmiş malları var ve bunların bedeli alacaklının alacağını ödemeye yetmekte ise, alacaklının, borçlunun üçüncü kişilerle yapmış olduğu tasarrufların iptalini dava etmekte hukuki yararının bulunmadığı-