Davacının hem boşanma davasındaki, katkı payı davasındaki alacakları için iptal davası açmakta hukuksal yararı olduğu- Dava konusu taşınmazın diğer davalıya 40.000,00 TL bedel ile devredildiği ancak taşınmazın satış tarihindeki gerçek değerinin 141.580,75 TL olduğu, bunun da satış bedelinin çok üzerinde olduğu, arada nispetsizlik olduğu, davalıların kardeş olduğu, boşanma davasının açılma tarihinden 3-4 ay önce davalının evi terk ettiği, satışın ise evi terk ettiği tarihe denk geldiği, taşınmazın evlilik birliği içerisinde edinildiği, söz konusu vakalar nazara alındığında davalının taşınmazı gerçekte satmadığı, açılacak boşanma davası kapsamında davacının şahsi haklarına ilişkin olarak elde edeceği alacaklarının tahsilinin engellenmesi amacıyla muvazaalı olarak kardeşine satış yaptığı gerekçesiyle davacının talebinin ıslah etmesi sonucu söz konusu taşınmazın davalı adına olan tapusunun iptali ile devir öncesi malik olan diğer davalı adına tesciline karar verilmesi gerekeceği-
Borçlu şirketin iflasına karar verildiği ve kararın onaylandığı anlaşıldığından, öncelikle iflas kararının kesinleşip kesinleşmediğinin araştırılarak, kesinleşmemiş ise kesinleşmesinin bekletici mesele yapılması, kesinleşmiş olması halinde ise davacının tasarrufun iptali davasını takip edebilmesi için iflas idaresinden İİK mad. 245 gereğince yetki alması gerektiği, yetki aldığı takdirde eldeki davayı takip edebileceği-
Davacı tarafından İİK'nun 278, 279 ve 280.maddelerden birine dayanılmış olsa dahi, mahkemenin bununla bağlı olmayıp, diğer maddelerden birine göre iptal kararı verebileceği- Takip dayanağı çek 29.07.2013 tarihli olmakla birlikte borcun 2011 yılında doğduğu dosya içeriği ile sabit ise ve davalının, borçlunun amcasının oğlu olması halinde İİK'nun 280.maddesi kapsamında borçlunun mali durumunu ve alacaklılarını ızrar kastını bilen veya bilmesi lazım gelen kişilerden olduğunun sabit olduğu-
Tasarrufun iptali davasının, satış silsilesi içinde yer alan alıcılardan yalnızca iyiniyetli olanlar bakımından reddedilmesi, iyiniyetli olmayanlar hakkında kabul edilmesi gerektiği- Dava konusu taşınmazın, dava dayanağı takip dosyasındaki ihalede dava dışı şahsa satıldığı ve bedelinin davacı alacaklı tarafından tahsil edildiği durumda, borçlu ve davalılar hakkındaki davanın konusu kalmadığından karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği- İyiniyetli davalı hakkındaki dava esastan reddedildiğine göre dava konusu alacak ile taşınmaz değerinden hangisi az ise o değer üzerinden nisbi vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği-
Davalıların arkadaş ve meslektaş(öğretmen) oldukları konusunda uyuşmazlık bulunmadığı- K2'ın K1'ye aralıklarla verdiği borcun, zamanla 100.000TL'yi bulduğu savunulmuş ise de, verilen bir borç tahsil edilmeden bir çok defa daha borç verilmesi hayatın olağan akışına uymadığı-Açıklanan nedenlerle davalı borçlu K1'in eldeki davanın temelini oluşturan bono nedeniyle gerçek olmayan bir borç altına girdiği anlaşıldığından, yanılgılı değerlendirme ve karar gerekçesinde olayla ilgisi bulunmayan taşınmaz satışından bahsederek davanın reddine karar verilmesi hatalı olduğu-
Şikayet dilekçesinde de yer almadığı halde satışı yapılan taşınmaz hissesi için alacaklının daha önce açmış bulunduğu tasarrufun iptali davası sonucunda verilen kararın ihale tarihinden önce Yargıtay tarafından bozulduğu hususunun fesih sebebi olarak kabul edilmesinin hatalı olduğu-
Dava, muvazaalı takibin iptaline yönelik tasarrufun iptali istemine ilişkin olduğu-İİK 277. maddesinde sözü edilen iptal davalarının, borçlu tarafından geçerli olarak yapılmış bazı tasarrufların hükümsüz kılınması için açıldığı- Oysa muvazaa davası borçlunun yaptığı tasarrufi işlemlerin gerçekte hiç yapılmamış olduğunu tespit ettirmeyi amaçladığı-3.kişinin danışıklı işlem ile hakkının zarar gördüğünün benimsenebilmesi için onun danışıklı işlemde bulunandan bir alacağının var olması ve bu alacağın ödenmesinin önlemek amacıyla danışıklı bir işlem yapılmış olması gerekeceği- Muvazaaya dayalı davalarda davacının icra takibine geçmesi ve aciz belgesi almasına gerek bulunmadığı-
İİK'nın 277 ve devamı maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davaları ile, Türk Borçlar Kanunun 19. maddesinde düzenlenen muvaza nedenine dayalı iptal davaları birbirinden farklı davalar olup, farklı hükümlere tabi olduğu-Hukuki nitelendirmenin yanlış yapılmasının, davanın taraflarına kazanılmış hak bahşetmeyeceği ve istinaf incelemesinin de, davanın doğru nitelemesine göre yapılması gerekeceği-İlk derece mahkemesince, TBK'nın 19. maddesi gereğince tarafların delilleri toplanıp değerlendirme yapılması gerekirken, davanın, İİK'nın 277. maddesine dayandığı belirtilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmesinin doğru bulunmadığı-
Davanın, davalı borçlu tarafından diğer davalıya yapılan tasarrufun muvazaalı olduğu iddiası ile açılmış tasarrufun iptali talebine ilişkin olduğu- İptal davasında, davacının bu tür davalardaki amacının, elde edemediği alacağını tahsil edebilmek için hukuksal işlemin kendisi yönünden geçersizliğini sağlamak olduğu- Açıklanan amaç ve dava sonunda elde edilecek menfaat gözetildiğinde,tasarrufun iptali davasının dinlenebilmesi için; alacaklının borçludan gerçek bir alacağının olması gerekli olduğu; çünkü dava şartlarından birisi de tasarrufta bulunan kişinin gerçekten borçlu olması gerektiği; eğer tasarrufta bulunanın alacaklıya bir borcu olmadığı iddia ediliyorsa, bu durumda tasarruf sahibinin öncelikle borçlu sıfatı çözümlenmelidir. Bu nedenledir ki, üçüncü kişi-davalının, borcun gerçek olmadığı iddiası ve muvazaanın varlığı yönündeki savunmasının araştırılmasında zorunluluk bulunduğu; aksi takdirde, takip alacaklısıyla anlaşarak veya nasıl olsa kendisinin borca batık olması nedeniyle gerekli çabayı göstermeyerek icra takibine itiraz etmeyen, itiraz üzerine durması söz konusu olmayan kambiyo senetlerine dayalı takibe karşı menfi tespit davası açmayan takip borçlusunun bu davranışı karşısında borçludan mal edinen üçüncü kişilerin yargı eliyle zarara uğratılması söz konusu olur ki, bunun kabulüne olanak bulunmadığı-
Borcun kaynağının imzalanan kredi sözleşmesi olması ve davalı borçlunun sözleşmede ne borçlu ne de müteselsil kefil sıfatıyla imzasının olmaması, yine de borçlunun işbu borcu şahsi olmasına rağmen 4 adet taşınmazında tesis edilen ipoteğin paraya çevrilme imkanı varken, mahkemece diğer davalılara yapılan hisse devirlerinin mal kaçırma amacıyla yapıldığı gözetildiğinden bahisle tasarrufun iptali davasının kabulüne karar verilmesinin yersiz olduğu-