Taraf teşekkülü davanın her aşamasında kendiliğinden dikkate alınması gereken bir husus olduğu- Mahkemece iflas kararın kesinleşip kesinleşmediği araştırılarak kesinleşmemiş ise kesinleşmesinin bekletici mesele yapılması, karar kesinleşmiş ise iflas masasından 1. ve 2. alacaklılar toplantısının yapılıp yapılmadığı, İİK. mad. 245 uyarınca davacıya tasarrufun iptali davası yönünden yetki verilip verilmediği sorularak, davaya davacının mı, yoksa masanın mı devam edeceği belirlenmesi gerektiği-
Davalı dördüncü kişi yönünden ivazlar arasındaki fahiş fark yeterli olmayıp kötü niyetinin ispatlanmış olması gerektiği, bu davalı yönünden İİK. mad. 280/3 hükmümün de uygulanamayacağı- Kötü niyeti ispatlanamadığından davalı dördüncü kişinin yönünden davanın reddine, İİK. mad. 283 gereğince davalı üçüncü kişinin taşınmazı elinden çıkardığı tarihteki değeri oranında tazminatla sorumlu tutulması gerektiği- İcra dosyalarından; birinde yapılan hacizde, haciz tutanağı İİK. mad. 105 anlamında geçici aciz vesikası niteliğinde ise de; diğer icra dosyalarında borçlu adresinde yapılmış bir haciz olmadığı gibi aciz belgesi de sunulmamış olduğundan, borçlu şirketin aciz halinin sözü edilen icra dosyaları yönünden sabit olmadığı ve bu nedenle; davacının yalnızca aciz vesikası sunulan icra dosyasındaki alacak miktarı ile sınırlı olarak İİK. mad. 283 gereğince davalı üçüncü kişinin taşınmazı elinden çıkardığı tarihteki değeri oranında tazminatla sorumlu tutulması gerektiği-
İflasının açılmasına karar verilen borçlu şirket hakkında tasfiye işlemlerinin iflas dosyasında yürütüldüğü, İİK. mad. 245 gereğince davacıya dava açma yetkisi verildiğine dair yetki belgesinin mevcudiyeti ve iflas masasına alacağa dair yapılan başvurunun eldeki davayı açmaya engel olmadığı gözetildiğinde, mahkemece tasarrufun iptali davasının esasına girilmesi gerektiği-
İptal davasının amacı, alacağın tahsilini temin için borcun doğumundan sonra yapılan tasarruflarının iptaline hükmettirmek, bu davanın ön koşulu ie; borçlu hakkında alınmış kesin veya geçici aciz belgesinin bulunması olup, ön koşulun bulunması halinde de; iptal şartlarının bulunup bulunmadığının, akdin yapıldığı sırada kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul ettiği ve yasanın bağışlama hükmünde olarak iptale tâbi tuttuğu tasarrufların iptali gerektiğinden ivazlar arasında fark bulunup bulunmadığının, akrabalık derecesinin vs. araştırılması gerektiği- Malvarlığı, borçlarına yetmeyen bir borçlunun, alacaklılarına zarar vermek kastıyla yaptığı tüm işlemler, borçlunun içinde bulunduğu mali durumu ve zarar verme kastının işlemin diğer tarafınca bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu hallerde tasarrufun iptal edileceği hususu düzenlendiğinden yapılan işlemde mal kaçırma kastının ve iptal nedenlerinin gerçekleşip gerçekleşmediğinin irdelenmesi gerektiği- Davacının iddiasını kanıtlaması halinde; iddianın taşınmazın aynına ilişkin olmadığı, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK'nın 283/1,2.maddesi uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacının taşınmazların haciz ve satışını isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerektiği- "Dava konusu gayrımenkulün miras taksim sözleşmesine istinaden davalı üçüncü kişi adına tescil edilmesi gerektiği" gerekçesi ile tasrrufun iptali davasının reddine karar verilmesinin hatalı olduğu- Davalı üçüncü kişinin, davalı borçlunun kardeşinin oğlu olduğu, davalıların tümünün ...'da oturuyor olduğu, dava konusu taşınmazın miras taksim sözleşmesi gereği devredildiğinin ispat edilemediği anlaşıldığından mahkemece bu maddi ve hukuksal olgular irdelenmeksizin davanın reddinin hatalı olduğu-
Boşanma aşamasında bulunduğu davalı eşinin kendisinden mal kaçırmak amacıyla dava konusu taşınmazı davalı 3. kişiye muvazaalı olarak devrettiği iddiasıyla muvazaalı satışın iptaline ilişkin açılan davada, taraflar arasındaki boşanma davasında davacı lehine hükmedilen nafaka ve tazminat alacağı olmadığı anlaşılmışsa da devam eden katkı payı alacağının sonucu bekletici mesele yapılarak, dava sonucunda davacının bir alacağının olmadığı tespit edildiği durumda davanın reddine, aksi halde davanın kabulü ile bu alacağı için İİK mad. 283/1 kıyasen uygulanarak davacıya haciz ve satış yetkisinin verilmesi gerektiği- Mahkemece katkı payı alacağı davasının sonucunun bekletici mesele yapılarak, bu dava sonunda davacının bir alacağı olmadığının anlaşılması halinde davanın reddine, aksi durumda yani bir alacağın varlığı halinde ise davanın kabulü ile bu alacağı için davacıya haciz ve satış isteme yetkisi verilmesine karar verilmesi gerektiği-
Somut olayda davacı ve davalı arasında 750 kişilik kapalı yüzme havuzu için ekipman ve malzemelerin temini, montajı, nakliyesi ve bunlara ait otomatik kontrol tesisatının yapılmasını teminen 11/11/2010 tarihli bir eser sözleşmesi akdedildiğini, eser sözleşmesi tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamaları ile kurulacağından ve sözleşmenin geçerliliği kanunda aksi öngörülmedikçe hiçbir şekle bağlı olmadığından, davalı tarafından yaptırılan ek iş ve imalatların bedeli için davacı tarafından tanzim edilen 17/11/2011 tarihli faturanın borcun doğum tarihi olarak esas alınamayacağı, borcun doğum tarihi olarak taraflar arasında yapılan 11/11/2010 tarihli sözleşmenin esas alınması gerektiği-
Açtığı katkı payı alacağı davasının sonucunda bir alacağının doğması mümkün olan davacının TBK. mad. 19 uyarınca muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davası açmakta hukuki yararının bulunduğu- Mahkemece aile mahkemesince verilecek kararın ve kesinleşen sonucunun bekletici mesele yapılarak, davacının bir alacağının olduğunun tespiti halinde, davalılar arasındaki yakın akrabalık ilişkisi de göz önüne alınarak, taşınmaz satışının TBK. mad. 19 gereğince iptale tabi olup olmadığının değerlendirilmesi, iptale tabi olması halinde davacı yararına hükmedilecek katkı payı alacağı ve fer’ileriyle sınırlı olarak İİK. mad. 283/1 kıyasen uygulanarak davacıya haciz ve satış yetkisi verilmesi gerektiği-
Muvazaa iddiasına dayalı tasarrufun iptali davaları her zaman açılabileceği- Davacı dava dilekçesinde, "davalıların davacı alacaklıdan mal kaçırmak amacıyla danışıklı satış işlemi yaptıkları, dava konusu taşınmazın davalı borçlunun mal varlığından hiç çıkmadığı, satış işleminin yok hükmünde olduğu, bu nedenle de satış işleminin muvazaalı olduğunun tespit edilmesi ile tapunun iptali ile davalı adına tescili gerekir ise de, konuya ilişkin Yargıtay içtihatlarında davacının amacının alacağını tahsil etmek olduğundan, satış işleminin de danışık bulunup bulunmadığının araştırılması, davalıların danışıklı bir davranış içinde bulundukları sonucuna varılması durumunda, dava konusu taşınmazın haciz ve satışını isteyebilmesi yönünde karar verilmesi, satış işleminin muvazaalı olduğunun tespiti ile müvekkil bakımından iptali ve dava konusu taşınmaz üzerinde müvekkile cebri icra yapabilme yetkisinin tanınması" şeklinde talepte bulunmuş olup, dava dilekçesinin hukuki sebepler bölümünde davanın dayanağının TBK mad. 19 olduğu- Tasarrufun iptali davasının, ayni nitelikte olmayıp kişisel (şahsi) bir dava olduğu hâlde, muvazaa davasının ayni nitelikte bir dava olduğu, muvazaanın kanıtlanması hâlinde dava konusu malın, borçlunun mal varlığından hiç çıkmamış hâle geleceği-
Borcun, 14/10/2013 tarihli tüketici kredisi sözleşmesinden kaynaklanması nedeniyle, sözleşmenin imzalandığı tarihte doğmuş olması, İzmir 21. İcra Müdürlüğünün 2015/17668 esas sayılı takibin dayanağı senedin, davacı bankanın alacağının doğum tarihinden sonra 27/10/2015 tarihinde düzenlenen kambiyo senedinden kaynaklanmış olması, muvazaalı maaş haczi işleminin borcun doğum tarihinden sonra yapılmış olması, birlikte değerlendirildiğinde, davalılar arasında 27/10/2015 tanzim ve 30/11/2015 vadeli 100.000,00-TL meblağlı kambiyo senedinin, davacının alacaklarının ödenmesini önlemek amacıyla düzenlendiği, takip dosyasından borçlu K1'a çıkartılan ödeme emri tebligatının bila tebliğ iade edildiği gün borçlu K1'ın İcra Müdürlüğüne müracaatı üzerine verdiği mal beyanı dilekçesi ile borcunu kabul ettiği takibe itiraz etmediği, yasal sürelerden feragat ettiği maaşına haciz konulmasını kabul ettiği, davalı K1'ın davalı K2'in teyzesi olduğu, icra dosyasındaki alacağın miktarı ve sadece maaş hacziyle bu alacağın tahsiline çalışılması, davacı bankanın alacağının daha düşük olduğu halde öğretmen olarak çalışan davalı-borçlu K1'ın bir aylık süre içerisinde 100.000,00 TL bedelli senedi ödemesi taahhüdünün de hayatın olağan akışına aykırı olduğu hususları birlikte değerlendirildiğinde, davalılar arsındaki senedin ve bu senede istinaden yapılan icra takibinin muvazaalı olduğunun kabul edilmesi gerekeceği-
İİK ve İİK Yönetmeliğinde icra müdürlerine İİK 105. maddesi anlamında geçici aciz belgesi düzenleme yetkisi verilmediği- İcra müdürleri tarafından düzenlenen geçici aciz vesikasının geçersiz olduğu-