Evlilik birliğinin temelinden sarsılması hukuki sebebine dayalı olarak görülen karşılıklı boşanma davasında; mevcut hastane kayıtları ile uzman raporlarına göre, hasta eşin bu hastalığa yakalanmasında kendi kusurunun bulunmadığı, evlilik öncesinde de bu hastalık nedeniyle bir uzman tanısının bulunmadığı, hastalığı nedeniyle başkasının bakımına muhtaç olmuş bir kişinin, birlik görevlerini yerine getirmemesi kusur olarak yüklenemeyeceği gibi bakım için anne evine bırakılması, aile içinde alınan bir karar sonucunda olduğuna göre de eşe birlikte yaşamaktan kaçınma şeklinde bir kusurun yüklenilmesinin doğru olmadığı; artık diğer eş tamamen kusurlu sayılacağı için, boşanma yüzünden yoksulluğa düşeceği sabit olan hasta eş yararına tedbir ve yoksulluk nafakasına hükmedilmesi ve ayrıca hasta eşin menfaatleri zedelendiği ve kişilik hakları saldırıya uğradığı için uygun miktarda maddi ve manevi tazminatın takdir edilmesi gerektiği-
Direnme olarak adlandırılan kararda önceki gerekçeden farklı olarak "davacı-birleşen davalı kadına aile ekonomik yönden zor bir dönem geçirirken lüks sayılabilecek harcamalar yapma" ve "davalı-birleşen davacı erkeğe ise eşine hakaret etme" vakıaları kusur olarak yüklenmişse de, mahkemenin direnme olarak adlandırdığı temyize konu kararın usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmadığı ve önceki kararın gerekçesi kusur yönünden değiştirildiğinden yeni hüküm niteliğinde olduğu ve yeni gerekçeye dayalı bu kararı temyizen inceleme görevinin Hukuk Genel Kuruluna değil, Özel Daireye ait olduğu-
Yargıtayca kusur belirlemesi ve yoksulluk nafakası yönlerinden karar bozulmuş olup kadın yararına hükmolunan tedbir nafakası yönünden bir bozma yapılmadığından, yerel mahkemece bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda kadın yararına verilen tedbir nafakasına ilişkin hükmün kesinleştiği gözetilmeksizin, davacı kadın yararına yeniden tedbir nafakasına hükmolunmasının hatalı olduğu-
Türk Medeni Kanunu’nun 185/3. ve 186/3. maddeleri uyarınca, tarafların ekonomik ve sosyal durumları da gözetilerek dava tarihinden geçerli olmak üzere davacı-davalı kadın yararına uygun miktarda tedbir nafakasına hükmedilmesi gerekeceği- Yapılan yargılama ve toplanan delillerden davalı-karşı davacı erkeğin kabul edilen ve gerçekleşen kusurlu davranışları yanında davalı-karşı davacı erkeğin fiili ayrılık döneminde, davacı- karşı davalı kadının doğumu ile ilgilenmediği gibi ortak çocuğu bir kere dahi görmediğinin anlaşıldığı, davalı-karşı davacı erkeğin bu kusurlarının, davacı-karşı davalı kadının kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği-
Davacı kadının dilekçe ile maddi ve manevi vazgeçmesi istemi boşanma dışındaki maddi ve manevi tazminatlardan feragat niteliğinde olup hükmün davacı kadın yararına hükmedilen maddi ve manevi tazminatlara ilişkin olarak feragat doğrultusunda karar verilmesi gerekeceği-
Mahkemece yapılan ekonomik ve sosyal durum araştırmasında davacı kadının sürekli ve düzenli bir işi olduğunun ve bu işten asgari ücret düzeyinde gelirinin bulunduğunun anlaşıldığı, bu durumda, davalı kadın ve davacı erkeğin gelirlerinin eşit düzeyde olduğu, Türk Medeni Kanunu'nun 169. madde koşullarının kadın yararına gerçekleştiğinden söz edilemeyeceği-
Boşanma davası içerisinde TMK'nun 169. maddesi gereğince hükmolunan tedbir nafakasının boşanma ile ilgili hükmün kesinleşmesi ile kendiliğinden ortadan kalkacağı-
Kadın tarafından evlilik birliğinin sarsılması nedenine dayalı olarak açılan boşanma dava dosyası ile erkek tarafından açılan fiili ayrılık sebebine dayalı dava dosyasının davacı-davalı sıfatları farklı olmakla birlikte davalardan biri hakkında karar verilir ve kesinleşirse diğer dava konusuz kalacağından, iki dava arasında aralarında hukuki ve fiili irtibat bulunduğu, tarafların kusurlarının belirlenmesi ve bunun sonucu olarak boşanmanın fer'ilerinin sağlıklı değerlendirilerek doğru karar verilebilmesi amacıyla birlikte görülmesi ve delillerin birlikte değerlendirilmesi gerektiği- Taraflar arasında ayrı mahkemelerde yürüyen boşanma davalarının olması veya boşanma davasından bağımsız olarak ayrı yaşama olgusuna dayalı (TMK. m. 197) açılan tedbir nafakası davasının bulunması, bu davaların her birinde geçici nitelikte olan, talep ve kusur şartlarına bağlı olmayan tedbir nafakası (TMK. m. 169) hükmedilmesine engel olmadığı- Hâkimin, önüne gelen dosyada, tarafların ve çocukların gereksinimlerine bağlı olarak derdest olan diğer davaların akıbetine bağlı olmaksızın uygun bir nafakaya karar vereceği, gerekli gördüğü takdirde bu nafakanın miktarında indirim ve artış da yapabileceği- Birden fazla dosyada tedbir nafakasına hükmedilmesi hâlinde dahi tahsil edilecek nafaka miktarı tek olacağı ve bu durumun karışıklığa sebebiyet vermemesi için hâkimin infazı kabil nitelikte hüküm kurması ve "tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla" ibaresinin hükümde yer alacak şekilde nafakaya hükmetmesi gerektiği- "Tedbir nafakası konusunun önceden Aile Mahkemesi'nde karara bağlandığı, eldeki davada yeniden nafakaya hükmedilmesinin infazda sıkıntı doğuracağı, mahkemece bozma kararının birinci bendinde belirtildiği gibi birleştirme kararı verilmesi gerektiği ve birleştirme kararı ile kadın yararına hükmedilen tedbir nafakasının neticelerini doğuracağı, dolayısıyla TMK. m. 169 ile varılmak istenen sonuca ulaşılacağı, bu sebeple mahkemenin tedbir nafakasına yönelik direnme gerekçesinin bu yönüyle doğru olduğu" görüşünün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Tedbir nafakasına ilişkin ara kararın, ilam niteliği olmadığı gibi, İİK mad. 38'de yazılı ilam mahiyetine haiz belgelerden de olmadığı, bu sebeple ilamların icrası hakkındaki hükümlere tabi olmayacağı, ilamlı takip konusu yapılamayacağı-
Takibe dayanak ilamda boşanma davası açılması sebebi ile tedbir nafakasına hükmedildiği anlaşıldığından, bu ilama dayanılarak boşanma kararının kesinleşmesine kadar tedbir nafakası talep edilebileceği-