Alacaklı tarafından borçlu aleyhine 25.02.20216 tarihli hesap mutabakatı belgesine dayalı olarak toplam............. TL alacağın tahsili için 17.05.2016 tarihinde ilamsız genel haciz yoluyla takibe girişildiği, borçlunun takip talebinde bildirilen ........................... adresine çıkartılan ödeme emrinin tebligat üzerindeki sokak ve numaralar karalanmak suretiyle No:9/2 yazılarak adreste muhatabın işte olduğundan bahisle komşusu ............. beyanı ile 23.05.2016 tarihinde muhtara tebliğ edildiği, takibin kesinleştirildiği, takip dosyasında borçluya 103 davetiyesi tebliğinin "aynı adreste muhatap evrakı almaktan imtina etti, evrak ilgili mahalle muhtarına imzası karşılığında bırakıldı iki nolu haber kağıdı muhatabın masasına bırakıldı 29.07.2016" meşruhatı ile tebliğ edildiği, borçlunun şikayet dilekçesinde bildirdiği adresinde aynı adres olduğu, tebligatlar üzerinde mühür ve imzaların tamam olduğu tebligatların usulüne uygun olduğu, borçlunun bilinen adresine tebliğ yapıldığı, dolayısıyla usulsüz tebliğ şikayetinin dayanaksız olduğu-
Taşınmazın tüm hukuki özellikleri ve nitelikleri belirlenerek alacaklı, borçlu ve ihaleye girecek olan kişilerle paylaşıldığı, bu bilgilerin ihale katılımcıları tarafından benimsendiği, alıcıların bu bilgiler doğrultusunda ihaleye girdiği, şartnamenin tapu kayıtları, bilirkişi tutanağı ve belediye yazıları üzerine hazırlandığı, ihale gerçekleşip tamamlandıktan sonra müdürlükçe fiili durumu gerekçe göstererek KDV oranları üzerinden ihale bedellerinin yükseltilmesinin yerinde olmadığı-
Takibe dayanak ilâmın tapu sicil kayıtlarında değil, mal varlığında değişiklik oluşturacak nitelikte olması halinde ilâmın takibe konulması için kesinleşmesinin gerekmediği- "Gayrimenkul satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil istemi ile açılan davada, mahkemece verilen kararın bozulmasından sonra ıslah ile talebin tazminata dönüştürülmesinin ve para alacağının hüküm altına alınmasının, davanın temelde taşınmazın aynına ilişkin olmasını değiştirmediği, temyiz edilen takibe dayanak kararın bozulması durumunda tapu iptali ve tescil kararı verilebileceği, bu nedenle kesinleşmeden takibe konulamayacağı, ayrıca takibe dayanak karara göre açılmamış sayılmasına karar verilen birleşen davada da tapu iptali ve tescil talebinin bulunduğu, bozma kararının yerinde olduğu" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğu tarafından benimsenmediği-
Takibe dayanak ilamın bir bütün olmasına rağmen yasal ve geçerli bir neden olmaksızın alacaklının iki ayrı takip başlatmak suretiyle yasalarda belirtilen dürüstlük kuralına uymadığından, borçlunun zarara uğramasına neden olduğundan, alacaklının bu davranışının hukuk düzeni tarafından korunamayacağından mahkemece takibin iptaline karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmadığı-
İcra kefili yönünden yasal faiz uygulanması iddiası dava dilekçesinde yer almayıp istinaf dilekçesi ile ileri sürülen bu iddianın dinlenilemeyeceği, takip tarihinden sonrası için değişen oranlarda faiz uygulanabilmesi için, talep edilen faiz oranının, takip tarihi itibariyle, nitelik olarak kanuni, ticari faiz gibi belirli bir faiz oranına denk olması gerektiği, somut olayda denk gelmediğinden bu durumda itiraz edilmeyerek kesinleşen oran üzerinden faizin hesaplanması gerektiği-
Takibe dayanak ilamda davacılar hakkında ayrı ayrı hüküm kurulmuş olup davanın tarafları arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmadığından alacaklılar adına ayrı ayrı takip başlatılmasında bir usulsüzlük bulunmadığı, dayanak ilama göre taşınmaza hukuki el atma tarihi 1956 tarihi olup kamulaştırmasız el atma tarihinin 1983 yılından öncesine ait olduğunun anlaşıldığı, bu durumda olayda 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun geçici 16. maddesinin uygulama yeri bulunmadığı, bu nedenle ilamın takibe konulması için kesinleşmesi gerekmediği, aynı Kanunun geçici 6. maddesinin 7. fıkrası uyarınca el koymaya ilişkin kamulaştırmasız el atma bedellerine ilişkin dava ve takiplerde mahkeme ve icra harçları ile her türlü vekalet ücretlerinin maktu olarak hesaplanması gerektiği, alacaklı vekilince taraflar arasında protokol düzenlendiği, davanın konusunun kalmadığı ileri sürülmüş ise de her davanın açıldığı tarihteki koşullara ve hukuki duruma göre hükme bağlanması gerektiği-
Tedbir kararı verilip İcra Müdürlüğüne bildirildiği tarihten itibaren artık takibin durduğu, İcra Müdürünün ayrı bir karar almamasının tedbir kararının geçerliliğini etkilemeyeceği-
Şikayete konu edilen menkullerin ipotek kapsamında mı yoksa finansal sözleşme kapsamında mı kalıp kalmadığına ilişkin olduğundan, buna dair şikayeti inceleme yetkisinin asıl takibin yapıldığı yerin bağlı olduğu icra mahkemelerine ait olduğu-
Takip dosyasında ipotekli taşınmazın 02.10.2020 tarihli satış ilanında KDV oranının %1 olacağının belirtildiği, bu şekilde ilanın yapılarak duyurulduğu, satış ilanının kesinleştiği, tüm alıcıların bu oranı bilerek satışa katıldıkları, satış ilanının kesinleşmesinden sonra KDV oranının değiştirilmesinin mümkün olmadığı, alıcıların bu oranı bilerek satışa gittikleri, herkes için kesinleşmiş olan ihale şartları çerçevesinde sonradan KDV oranının icra dairesince değiştirilemeyeceği, aksi durumun hukuki güvenilirlik ilkesine aykırılık teşkil edeceği- Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümünün 03.5.2021 tarih ve 2021/259 E. - 2021/316 K. sayılı ilamı gereğince, KDV’ye ilişkin işlemin kaynağının icra müdürlüğünün tesis etmiş olduğu karara ilişkin olduğundan bahisle, işlemin yasaya uyarlılığının, şikayet yoluyla, icra mahkemelerinin denetiminde olduğunun kabulü gerektiği yönünde iken, Uyuşmazlık Mahkemesinin 28.02.2022 tarih ve 2021/524 E. - 2022/120 K. sayılı kararı ile; “ihale yoluyla satışı yapılan taşınmaza ilişkin olarak tahakkuk ettirilen %18 oranlı KDV’nin vergi dairesince tahsil edildiği noktasında tartışma bulunmadığı, bu durumda satış memurluğunun vergi sorumlusu sıfatının sona erdiği, verginin iadesinin muhatabının vergi dairesi olduğu, bu kapsamda açılan davada da, 3065 sayılı Kanun hükümleri gereğince katma değer vergisine ilişkin uyuşmazlığın görüm ve çözümü görevinin, 2576 sayılı Kanun uyarınca idari yargı içerisinde yer alan vergi mahkemelerine ait bulunduğu” şeklindeki son kararı gereğince Yargıtay 12. Dairesince görüş değişikliğine gidilerek, ihalenin gerçekleşmesinden sonra yapılan “KDV ödemesinin iadesi” talepleri hakkında, vergi mahkemelerinin görevli olduğu ve icra mahkemelerinin bu talepler hakkında istemin usulden reddine karar vermeleri gerektiği sonucuna ulaşılmış olduğu-
Takip talebinde yabancı para alacağının ve yabancı para cinsinden işlemiş faizin TL karşılığının gösterilmediğinin anlaşıldığı, takip talebindeki bu noksanlığın kamu düzeni ve devletin hükümranlık hakları ile ilgili olup, süresiz şikayet nedeni olduğu gibi, mahkemece de, takibin her safhasında doğrudan doğruya göz önünde tutulması gerektiği, o halde mahkemece takipte yabancı para cinsinden istenilen asıl alacak ile işlemiş faiz yönünden takibin iptaline karar verilmesi gerekeceği-